Nükleer Pakistan'ın topyekûn bir çöküş yaşayarak Somalileşmesi dünyanın kaldırabileceği türden bir yük değil. Pakistan'ın terör örgütlerinden derhal arındırılması daha fazla ertelenemeyecek bir görev...
Kurbanlarının sayısı kaç olursa olsun, her terörist eylem tehlikelidir. Fakat terörist bir eylemin yapısı bazen önemini ikiye katlayabilir. 11 Eylül'de de görüldüğü gibi, bir Afrika ülkesindeki ABD elçiliğinin hedef alınmasıyla ABD topraklarında Amerikan sembollerinin hedef alınması arasında fark bulunduğu açık. Seçilen hedefin hassasiyeti, eylemi barut fıçısını patlatma uyarısı veren bir kıvılcıma dönüştürebilir.
Mumbai kentini hedef alan terör eylemi geniş ve uzun çekişmelerin kapısını açmaya çalışan büyük bir darbe olarak değerlendirilebilir. Hindistan'ın ekonomi başkentindeki olayların 11 Eylül'den sonra ikinci en önemli saldırı olarak görülmesinin nedeni de bu. Bunlar, son yıllarda birçok başkenti
vuran terörist saldırılardan kat kat tehlikeli. New York'la Mumbai saldırılarını buluşturan nokta, planlayıcıların dinler ve medeniyetler arasında açık bir savaşı tetiklemeye çalışması.
11 Eylül'deki amaç, İslam dünyasıyla Hıristiyan Batı arasında temas hattını tutuşturmaktı. Eylemi gerçekleştirenler, ABD'nin misilleme yapmaktan başka şansı olmayacağı fikrine bel bağladı; böyle bir misilleme ihtilafı tutuşturacaktı. İslam dünyasıyla Batı arasında kanlı bir boşanma istiyorlar. Aşırılıkçılar, bu tür çatışma iklimlerinin kendilerine destekçi çekmek ve İslam dünyasındaki ılımlı rejimleri düşürmek için bir fırsat sunduğuna inanıyorlar. Mumbai saldırıları da aynı kategoride. Saldırılar, Müslümanlarla Hindular arasındaki temas hattını tutuşturmaya, Hindistan-Pakistan hafızasına kazınmış yaraları bu iki nükleer devlet arasındaki çekişmeyi canlandıracak şekilde uyandırmaya ve 'Hint devi'nin topraklarında yaşayan Hindularla Müslümanlar arasında gerginlik yaratmaya yönelik bir girişimi temsil ediyor.
Şiddet yanlıları çatışma ortamlarının Pakistan sokaklarındaki aşırılıkçıların ağırlığını artırmasına ve Hindistan Müslümanlarını aşırılıkçıların ağına düşmeye sevk etmesine bel bağlıyorlar.
Mumbai saldırıları, ABD'yle terör arasındaki çatışmanın asli sahasına, yani Afganistan'a dönüşünden ayrı düşünülemez. Bu savaşın bitirilmesi -tabii bitirilebilirse- Pakistan'daki şartlara, özellikle de güvenlik kurumlarının kenetlenmesine bağlı. Bir sabah Pakistan'ı kasıp kavuran ve halkı Kaide'nin düşüncelerini paylaşanların kucağına atan bir Hindistan-Pakistan savaşının gürültüsüyle uyanmak örgüt için sevindirici olur. Daha korkunç bir senaryo da mümkün: Pakistan ekonomi ve güvenlik krizlerinin ağırlığı altında ezilebilir, merkezi hükümetin kontrolü azalabilir ve bazı bölgeleri silahlı milislerin kontrolüne girebilir. Bu, nükleer bir ülkedeki Somali senaryosu.
Çin'in de kaygılanması an meselesi
Dünyanın Pakistan'ın Somalileşmesini kaldırma gücü yok. Böyle bir durum, 11 Eylül saldırılarından veya Bush yönetiminin Irak'ta yaptığı hatadan çok daha tehlikeli olur. Pakistan'ın Somalileşmesi, Asya'da cehennemin kapılarını aralar ve bölgeledeki devlerin endişelerini uyandırır. Böyle bir durumda
Çin de, Hindistan'la Pakistan arasında veya kendi sınırlarında meydana gelecek kanlı ihtilaflardan kaygı duyacaktır.
Dünyanın Pakistan'ın kurtarılması, Hindistan'la savaştan, devasa bir ekonomi ve güvenlik çöküşünden alıkonulması yönünde son derece acil bir misyonla karşı karşıya bulunduğunu söylemek abartılı değil. Pakistan yıkılırsa, hem Somali'nin başarısızlığı hem de Somalili korsanların yönelttiği
tehdit solda sıfır kalır. Pakistan'ı kurtarmak, müstakbel ABD başkanı Barack Obama'nın erteleyemeyeceği bir görev.
(Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 1 Aralık 2008)
Kaynak: Radikal