Biliyorum meşguliyetiniz sayısız, gezi takviminiz ve randevularınız yoğun. Birçok kriz sizin el atmanızı bekliyor. İlgi alanınız büyük Ortadoğu'yu kapsıyor, hatta aşıyor. Ülkeniz bir köprü ve tercüman olmayı hayal ediyor.
Ülkeler arasındaki ve ülkelerin kendi içlerindeki ilişkilerle iştigal ediyorsunuz. Valizinizde fikirler, temenniler, çözümler ve ilaçlar taşıyorsunuz. İstikrar ve parlaklığın davetçisisiniz. Müzakerecilerinizi tarihin yaralarını aşmaya ve sınırları açmaya teşvik edersiniz. Geleceğin penceresisiniz. Mücadelenizi çözüm, işbirliği ve yatırım mantığıyla gerçekleştirirsiniz.
Biliyorum sizin Türkiye'nin ve bölgenin geleceği için bir tasavvurunuz var. Hassas ve önemli dosyalarla meşgulsünüz. Başarınız politikaları ve literatürü değiştirebilir, işgal edilmiş toprakları iade edebilir, kronik görüntüleri ve dengeleri değiştirebilir. Sorunları 'vakit' adlı doktorun gözetimi altına bırakmak yerine onlara karşı koyuyorsunuz. Ülkeniz, kendisinin içerideki ve dışarıdaki kronik çekişmelerine son verme kararı aldı. Düşmansız yaşamayı seçti ve 'sıfır sorun' yöntemini destek aldı.
Uçağınızın Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin başkenti Erbil'e inmesi, bölgenin başkanı ve dikenli Kürt hayalinin varisi olan Mesut Barzani'yle el sıkışmanız ve Erbil'de bir temsilcilik açmanız alışıldık bir sahne değildi.
Böyle bir sahneyi izlemek birkaç yıl öncesinde mümkün değildi. Atatürk'ün generalleri içerideki ve dışarıdaki Kürtleri tehlike olarak görüyordu. Ellerinde tek bir çözüm vardı: İçeride baskı uygulamak ve büyüyen tehlikeyi cezalandırmak için sınırları geçmek. İşte siz bu safhayı Erbil'den alaşağı ediyorsunuz. Şöyle dediğinizi duydum:
"Bu bölge bizim açımızdan büyük bir çıkar oluşturuyor ve Ortadoğu'da Araplar, Türkmenler, Kürtler, Şiiler ve Sünnilerle iyi ilişkiler kurmak istiyoruz." Yani, çıkarlar dilini kullanıyor ve geleceğin inşasına yatırım yapıyorsunuz.
Size sesleniyorum. Ben bir Arap'ım ve Lübnan'da bir yetimim. Ülkem beş aydır hükümetten yoksun. Hatta herşeyden yoksun olduğu söylenebilir. Ne korunan bir anayasa var, ne de kanun. Ülkede gücünü aşan olaylar, geçmişte yaşanmamış yapısal dönüşümler meydana geldi. Lübnan şehitler vermeyi durdurdu, ancak yaşayanlara yavaş yavaş ölmemeyi de vaat edemiyor.
Lübnan 'Iraklılaşma' rüzgârını atlatamaz
Sayın Ahmet Davutoğlu, siz durumu zaten biliyorsunuz, açıklamaya muhtaç değilsiniz. Ülkemiz ulusal bağışıklık eksikliği ve derin bölünmelerin yanı sıra mezhep ve din temelli parçalanma yüzünden yaralı. Kurumlarımız kartondan. Güvenliğimiz kırılgan. Çatışmalar bizi tünellerden çözüm yoluna çıkaramıyor, seçimler de sorunları çözemiyor. Korkan ve pusuda bekleyen gruplar var. Bunlar büyük dış koalisyonlara bağlı, içerideyse çatışmayla randevuleşmişler.
Vakit ansızın saldırıyor. Ülke açık. Beyrut Erbil'e değil, Kerkük'e benziyor. Siyasiler ihtilaf uyarısı yapıyor ve kapılarını fitneye açıyor. Eğer 'Iraklılaşma' rüzgarı Lübnan'a doğru esmeye başlarsa, kimse bu rüzgarın sonuçlarını durduramaz. Durumumuz kötü. Ateşkes ve saldırmazlık anlaşmalarının imzalanması için usta bir terziye muhtacız. Siz deneyim sahibisiniz, sözünüz bölgede dinleniyor. Bizi bırakmayın Davutoğlu.
(Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 2 Kasım 2009)
Kaynak: Radikal