İnsanoğlu, hayatın var olduğu ilk çağlardan bu yana yaşadığı toplumun sosyal hayatını ıslah etmek ve daha ahlaki kılmak için çeşitli yollar denemiştir.

İnsanların ıslahı için, yaygın olarak devletin ya da yasa koyucuların kararlarıyla birey ile birey ya da birey ile toplum arasındaki ilişkileri sevgi ve barış çerçevesinde, yaşanabilir ahlaki normlara oturtma gayretleri gösterilmiş, ancak şiddeti, kadınları dövmeyi, kapkaç yolu ile insanların mallarını gasp etmeyi, yaygınlaşan uyuşturucu ticaretini, yalnızca hükümet veya yargı kararlarıyla önlemek bugüne kadar sonuç alınması için tek başına  yeterli olmamıştır.

Amerika’da emniyet güçlerinin acze düştüğü için; çocuk tacizlerinin önüne geçebilmek maksadıyla, internet üzerinden sapık avına çıkıp bu kişileri medya kanalıyla teşhir edip cezalandırması dahi, bu suçun işlenilmesinin önüne geçmede yeterli olmamaktadır.

İnsanların gerçek ıslahı;insanların vicdanlarında hazcılık, bireycilik, dünyevilik barındıran şiddet kanunlarının yerine, bütün dini doktrinlerin ortak paydası olan,ortak ahlaki normları aktif hale geçirecek  olan ,sevgi barış ve esenlik kanununun tesisi ile gerçekleştirilebilir.

İnsanların vicdanlarında ,sevgi, barış ve esenlik kanununun tesisi için; şuurların değiştirilmesi zorunludur. Şuurlardaki değişim, mutlak olarak hayatın biçim ve suretlerinde  de değişim meydana getirecektir.

Toplum bilim açısından değerlendirdiğimizde; Eğer, şuurlardaki değişim hayatın biçim ve suretlerinde değişime yol açıyorsa,bunun tersi de mümkündür;yani hayatın  suret ve biçimlerinde meydana getirilecek değişiklikler de, insanların şuurlarında değişime yol açacaktır.

İnsanlık tarihine baktığımız zaman, insanlar üzerinden yürütülen tüm toplum projelerinde, ikinci yöntemin daha sıklıkla uygulandığını, yani en kolay olan yolun seçilerek, şuurlar yerine suretlerin değiştirilmeye çalışıldığını, tümdengelim metoduyla şuurlar üzerinde bir kontrol ve yönlendirmenin hedeflendiğini söyleyebiliriz.

İnsanları harici değişimlere uğratmak yöntem olarak daha kolay, ve sonuçları hızlı fark edilebilir olduğundan, azami gayretler bu yönde sarf edilmektedir.

Ancak suretlerdeki değişimin harici hayatı biçim olarak değiştirmekten öte bir işlev görmediği , bu yönde harcanan kuvvet ve mücadelenin insanın kişisel tekamülü için fayda yaratmakta yetersiz kaldığı aşikardır. Harici suretlerdeki değişimin şuurların değişmesine,  zihni gelişime ve ahlaki değerleri vicdanlarda içselleştirmeye, perde teşkil ettiği, günümüz insanının  düştüğü  içler acısı durumla gözler önündedir.

Toplum ancak insanların şuurları değiştirildiğinde ıslah edilebilir.

Unutmamalıyız ki,insan aklına,evrensel insan haklarına ve ahlaki normlara uygun düşmeyen görüşleri sırf güç ve otorite adına zihinlere yerleştirmeye çabalamak , şuurlarda bir değişim yaratmayacağı gibi,insan topluluklarının biçimlere ve harici suretlere kendilerini daha çok hapsetmeleri sonucunu doğuracaktır.

İstenilen toplumsal değişim ve gelişmenin,akla ve vicdana ters düşmeyen değerler barındırması zaruridir. Islah ancak bu koşulları barındıran şuurlardaki değişimle mümkündür.

  Zor olan, evrensel ahlaki normları hedef alan ,şuurlardaki  değişimle, insanların vicdanlarında her geçen gün daha fazla egemen olan  şiddet yöneliminin yerine, içinde sevgi, barış, kardeşlik ve esenlik barındıran sevgi kanununu tesis etmeye çabalamak olmalıdır.