Artık, bu söz bir "şablon" ve "klişe" haline geldi... Bugün "Vakit" okuyan hemen herkes, "İyi ki Vakit var" demekten kendini alamıyor... Gerçekten de, "iyi ki Vakit var!"

"Eğer Vakit olmasa"saydı; bu ülkedeki "yolsuzluk"ları, "haksızlık" ve "adaletsizlik"leri kim yazacaktı?.. "Eğer Vakit olmasa"ydı, "maske"leri kim düşürecek, "düzmece"leri kim ortaya çıkaracak, "asparagas"ları kim deşifre edecekti?..
Malumlarınız olduğu üzre; 29 Eylül Cumartesi günkü Vakit'in sürmanşetinde; "Kıyafet bahane, dertleri İslâm" başlıklı bir haber vardı... "Düşmanca" bir amaçla kaleme alınmış ve "düzmece" kokan bir haber olsa da, sözkonusu haber, günlerdir tartışması yapılan "mahalle baskısı"nın en belirgin misallerinden biriydi.
Evet, ortada bir "mahalle baskısı" varsa, bu baskının hedefinde "başı veya kolu açıklar" değil, "başı örtülüler" vardı!..

KISA KOLLU TİŞÖRTÜ GÖREN YOK!

Nitekim; kartel gazeteleri tarafından hedef alınan ve "türbanlı kız öğrencilerin de derse girdiği ortaya çıktı" denilerek bazı mahfillere ispiyonlanan Diyarbakır'daki Özel AB İlköğretim Okulu'nda, "başörtüsü taktırılarak fotoğrafı çekilen öğrenci" hedef tahtasına oturtulurken, hemen yanında oturan ve "kısa kollu" tişört giyen öğrenciye tek lâf edilmiyordu!..
Oysa; okullarda "başörtüsü" yasak olduğu kadar, "kısa kollu tişört" ve "blucin" pantolon giymek de yasaktı!.. Ama, "diğer yasaklar"ın, "din" ile, hele hele "İslâm" ile bir bağı olmadığı, daha doğrusu, "başörtüsü" gibi, "İslâm'ın bir emri olmadığı" bilindiğinden; ne "kısa kollu tişört"lere, ne "blucin" pantolonlara, ne kulaktaki "küpe"lere, ne "mini etek"lere ve ne de "piercing"lere hiç kimse karışmıyor, kartel gazeteleri de bunları umursamıyordu!..
Ama, sözkonusu olan "başörtüsü" olunca, vur abalıya!.. Hem de, "nüfusunun yüzde 99'u Müslüman" denilen Türkiye'de, ne acayip ve gariptir ki, "İslâm'ın emri" olan başörtüsü hedef alınıyor ve adeta bir "öcü" olarak gösteriliyor!..

BASKIYI YAPAN MAHALLE KABADAYILARI

Buna rağmen "mahalle baskısı"ndan dem vurup, "sivil anayasa"nın kabulü halinde; "başörtülülerin, başı açıklara baskı yapacağını" iddia etmek sadece ve sadece "üste çıkmayı" amaçlayan bir "zeytinyağı taktiği"dir!..
Bu ülke insanının ensesinde yıllardır boza pişiren "mahalle kabadayıları"nın, şimdi kalkıp da "mahalle baskısı"ndan dem vurmaya hakları olmasa gerek!..
Cumartesi günü, İzmit'teki "Başörtüsüne Özgürlük Platformu"nun "128. eylemi"nde bir konuşma yapan Mazlum-Der İzmit Şube Başkanı Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, bu gerçeği şu sözlerle dile getiriyordu:
"Sanki yıllardır hep beraber bu ülkede yaşamıyoruz!
 Sanki yıllardır bu ülkede milyonlarca genç kız ve ailesi baskılardan birçok farklı şekilde etkilenmedi!
 Sanki yıllardır sırf başörtülü oldukları için genç kızlar itilip kakılmadı!
Sanki yıllardır sırf başörtülü oldukları için fiziksel ve psikolojik eziyetleri başörtülü hanımlar görmedi!
Sanki yıllardır üniversite kayıt dönemlerinde başörtülü kızlar ikna odaları adı verilen sorgu odalarında çaresizliğe ve kişilik bunalımına itilmedi!
 Sanki defalarca üniversite anfilerinde yüzlerce öğrencinin arasında başörtülü genç kızlar 'Hey sen başörtülü, çık dışarı' diyerek aşağılanmadı!
  Sanki peruk taktığı halde 'Saç mı peruk mu?' diyerek bay ve bayan yöneticilerinin elle tacizine muhatap olmadılar!
Evet baylar ve bayanlar… Size Patagonya'dan bahsetmiyoruz, apaçık Türkiye gerçeklerinden bahsediyoruz. Mahalle kabadayılarının mazlum insanlar üzerindeki ayan beyan ortada olan zorbalıklarından bahsediyoruz. Hem zorbalık yapıp hem de utanmadan 'Yasak kalkarsa başı açıklara baskı yapılır' şeklinde yalanlar atmaktalar.
Vurduğu tokadın uğrattığı mağduriyeti düşünmeyen ve 'Ey mağdur niye elimi acıttın?' diyen zorba!... Bu şaklabanlığın artık kâr etmiyor. Boşuna çırpınmayın, gerçek yüzünüzü gösterdiniz. Bilin ki hem yasak bitecektir, hem de düşen maskeleriniz ardındaki gerçek yüzünüz herkes tarafından artık teşhis edilmiştir."

ONLARA ÖZGÜRLÜĞÜN YOLLARI BAŞÖRTÜLÜYE KURŞUNLAR!

Evet, yıllardır devam eden tüm bu "dayatma"lar ve "zorbalık"lar, "mahalle"de adeta "terör" estiren ve "Ali kıran, baş kesen" bir ceberrutluk sergileyen "mahalle kabadayıları"nın icraatlarıydı.
İşin garip tarafı;
"Karşı mahallenin kabadayıları" tarafından estirilen bu terör, "bizim mahalle"nin insanlarına yönelikti!..
Yani, bu "kabadayı"lar, "kendi mahalleleri"ne dokundurtmuyor, kendi mahallelerine lâf söyletmiyorlardı!..
Meselâ; Diyarbakır'daki "Özel AB İlköğretim Okulu"nda olduğu gibi, "başörtülü" öğrenci hedef gösteriliyor, ama "kısa kollu tişört" giyen öğrenciye lâf yoktu!..
Meselâ, Galatasaray Lisesi'nde "mini etek" veya "pantolon" giyen, kulağına "küpe", orasına-burasına "piercing" takan öğrencilere "sonuna kadar özgürlük" tanınıyordu!..
Meselâ bir öğretmen veya öğrencinin "başörtüsü" ile sınıfa girmesi "Kılık-Kıyafet Yönetmeliği"ne aykırıydı, ama İstanbul Ulus'taki "Özel Musevi okulları"nda; "haham" olması kuvvetle muhtemel bir öğretmenin başında "kippa" ile derslere girmesinde bir sakınca yoktu!..
Meselâ, "başörtüsü" için "dinî simge" deniliyor ve bu yüzden "yasak" olduğu söyleniyordu, ama "Ulus Özel Musevi Okulları"nın duvarlarına "Museviliğin simgesi" olan "Yedi Kollu Şamdan" asmanın hiçbir mahzuru yoktu!?.
Bunun gibi nice örnekler!..

ÖZ YURDUNDA PARYA OLANLAR!

Vakit, işte bu "tenakuz"ları, dünkü manşetinde "Özgürlük Kippa'ya" başlığıyla özetledi!..
Gerçek de bu değil mi;
"Azınlık"ların ve bazı "imtiyazlı"ların sonuna kadar "özgür" olduğu, "dinlerinin veya ideolojilerinin gereği"ni sonuna kadar yerine getirdikleri Türkiye'de; "öz yurdunda garip" ve "öz yurdunda parya" olanlar bu ülkenin "yerli" insanları değil mi?!?
Hep diyoruz, hep diyorsunuz ya;
"İyi ki Vakti var!"
"Eğer vakit olmasa"ydı, bunları kim gündeme getirecek, bu gerçekleri kim haykıracaktı?..
Bizler, "bu ülkenin sesi" ve "insanımızın nefesi" olmaktan mutluyuz, gururluyuz!.. "Baskı" ve "dayatma"lar sona erip "adalet" sağlanıncaya kadar da "bu ülke insanının hakları"nı haykırmaya devam edeceğiz!..
Tek isteğimiz şu:
Bu ülkede "azınlık"lar kadar "çoğunluk" olanların, "yabancı"lar kadar "yerli"lerin de inançlarına saygı gösterilsin!..
Evet, tek isteğimiz bu!..
Selâm, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

 

Kaynak: Vakit