"Başörtüsü serbest bırakılırsa ne olur? Başı açık kızların okuma hakkı kalmaz. Öyleyse başıörtülü kızların okuma hakkının olmaması daha doğrudur."

Laik çevrelerin haktan anladığı bu. Alan araştırmalarının tartışılmaz ismi de bu iddialara hak verince…Durum niyet okuması şeklinde devam edeceğe benziyor.

Biz bu iddiayı rakamların dilinden değil daha içerden bir bakış ile değerlendirelim.

Evet, başörtüsü serbest bırakılırsa ilk birkaç yılda yoğun bir şekilde başörtülülerin sayısında artış görülecektir. Ama zannedildiği gibi başı açık kızlar baskı sonucu başını örttüğü/örttürüldüğü için değil. Hali hazırda okulun kapısında başını açmak istemediği için, çeşitli yöntemlere baş vurmak zorunda kalan başörtülü kızlar kolaylıkla üniversiteye gireceği için. Başıörtlü kızlar başı açık kızların yerini almayacak. Yani rekabet başı açıklık ya da kapalılık üzerinden değil başarı ve çalışma üzerinden olacak .

Grup kimliği olarak karşılaştırmaya gittiğimde başıörtülü kızların çok gayretli olduğunu görüyorum. Toplumsal baskılar, -mahalle baskısı değil-, medya/kışla baskısı tesettürlü genç kızları yaşıtlarına göre daha dirençli, erken yaşlarda daha ne istediğini bilen bir kimlik oluşturmaya zorluyor. Mesela Ş adında çok sevdiğim bir öğrencim oldu. Son derece zeki bir kız. Sivas İmam Hatip lisesinde baş açma mecburiyeti getirilince İstanbul'a geldi.Bir kaç arkadaş ev tutarak İstanbul'daki bütün kültürel ortamlara devam ettiler, bir taraftan da imam Hatip lisesini dışardan bitirdiler.

Birkaç yılın sonunda Ş hem Arapçasını ilerletti hem de mükemmel bir Almanca öğrendi. Şimdi Almanya'da tıb tahsil ediyor evli ve bir çocuk annesi. Dersleri, Alman hocalarını hayrete düşürecek kadar mükemmel.

Başörtülü genç kızların durumu, ABD'deki Çin'li öğrencilere benziyor. Diğer öğrencilerin, Çinli bir öğrenci ile rekabet etmeyi göze alamadığını duymuşsunuzdur. Dolayısıyla üniversitelerde başörtüsü serbest olduğunda ilk beş yıl "birikmiş enerji" yoğun bir okul başarısına dönüşecektir.

Tesettürlü kızlar üzerindeki "mekan faşizmi" kalktıkça, onlar da yaşıtları gibi endişeler taşımaya başlayacaktır. Oysa şimdi tesettürlü kadınlar cephesinde bir seferberlik durumu hakim. Seferberlik zannedildiği gibi siyasi bir seferberlik değil.Ev kadını ya da öğrenci.İslami kesimin kadınları "başarı"ya odaklanmış durumda.Kadınları evlerine hapsedelim mi hapsetmeyelim tartışmaları bu bakımda çok uzak bir tartışma. İsmet Berkan ile Ertuğrul Özkök'ün birbirlerine yaptıkları iltifatlara vesile olmasından başka bir geçerliliği ve gerçekliği yok.

Neden geçerliliği yok? Bir taraftan tüketim kültürünün kodlarıyla cennet/rüya ev miti oluşturulup inşaat şirketleri tarafından pazarlanırken, diğer taraftan evler giderek yuva olmaktan çıkıyor.Evler yuva olmaktan çıktığı için, kimse evinde olmak istemiyor .Eğitimli ya da eğitimsiz, islami kesimin kadınları da bundan otuz yıl öncesi ile mukayese edildiğinde artık evde değil dışarıda yaşıyor.Kimi ekmek derdinde, kimi de atlamış olduğu sınıfa uygun tüketim kodlarını içeleştirebilmek için .Sokaklar/kamusal alan kimin tartışmaları yapılırken evler kimin sorusu atlanıyor.

Laikler kendilerini 21.Yüzyıla, İslami kesimi 19 yüzyıla ait sanma yanılgısını sürdürdükçe; evlerin,sokakların,mahallelerin ekranın değişen yapısını beyhude siyasi partilere yüklümeye devam edeceğiz.

 

Kaynak: Yeni Şafak