Çin ile ABD arasında para savaşları kızışırken Avrupa Merkez Bankası ve Amerikan Merkez Bankasının yeni para politikaları dünyada piyasa anarşisi meydana getiriyor. Buna mukabil, birkaç yıl önce küresel ısınma ve biobenzin üretme çabaları nedeniyle gündeme gelen gıda maddelerinin fiyatlarının artmasına benzer bir biçimde dünyada gıda fiyatları yeniden tırmanışa geçti. Kuveyt, Sudan gibi ülkelerde gıda fiyatları giderek tırmanışa geçerken Türkiye ise eti en az Avrupalıların üç katı bir fiyata tüketebilmekte. Pazarda da benzeri kıpırdanmalar var. Bunun dışında ihracat ile ithalat arasındaki mesafe daralacağı yerde açık ilk 7 ayda 35 milyar dolara çıkmış bulunuyor. Dolayısıyla, Türkiye modelinin ekonomik ayağı biraz zorlanıyor. Siyasi ayağına gelecek olursak; ilk defa İttihat Terakki’den beri Türkiye Arap ve İslam dünyasında bu kadar popüler. Lakin bu da rekabet damarlarını kamçılıyor. Sözgelimi, Mısır Türkiye’nin bölgesel ve uluslar arası aktör olarak yükselme eğilimine karşı edebi veya ideolojik tedbirler alıyor. Ve okul kitaplarında Osmanlı yine sömürgeci ve işgalci olarak yaftalanıyor. Buna mukabil, 30 yıldan beri İran’la kopuk olan ilişkilerini tamir ediyor. Yine de Türkiye’yi denge olarak ihmal etmiş değil. Bununla birlikte, İran ile Türkiye’nin bölgenin yükselen yıldızları olarak anılması en fazla da Mısır’ın kanına dokunuyor. El Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Hasan Ebu Talip bu tezin gerçekçi olmadığını ve sallantıda olduğunu ileri sürüyor.
*
Hasan Ebu Talip, Mısırlı bakanlarla birlikte COMCEC toplantısını izlemiş ve ardından Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) tarafından, İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda tertip edilen "Değişen Küresel Güç Dengeleri ve Türkiye" konulu konferansa katılmış. Oradan ilginç izlenimler aktarıyor. Bu izlenimler genellikle kafasında kurduğu Türkiye modelinin sınırlarıyla örtüşüyor. Tebliğlerini dinlemiş olduğu Kemal Karpat, Richard Falk ve Yusuf Kanlı gibi şahsiyetlerin hepsinin ortak vurgusu kendisini bilhassa memnun etmiş. Türk modelinin zayıf yönlerini ve onların bu husustaki çekincelerini dinlemiş ve bunları El Ahram’daki yazısında okurlarıyla paylaşıyor. Kem alatla kemalatın olmayacağını ve Türkiye’nin zorlamalarla bölgesel ve küresel güç olamayacağını ileri sürüyor. Türkiye’nin yeniden hegemonyacı bir eğilim içine girmesinin yanlışlığına temas ederken; bu anlamda model ihracına yönelik çabalarını hacmini aşan bir zorlama olarak görüyor (http://www.ahram.org.eg /318/2010/10/13/4/43307.aspx). Sözgelimi, Türkiye’nin değer olarak ihracatını düşündüğü hususlarda çok da sağlam gitmediğini düşünüyor. Zemine sağlam basmadığını örnekleriyle anlatıyor. Bu bağlamda, Türk polisinin öğrenci gösterilerine yönelik haşin davranışlarını afişe ederken Yusuf Kanlı’nın tebliğindeki bir hususa atıfta bulunuyor. Bu da tele kulak veya dinleme vakalarının demokratik örneklerle kıyaslanamayacak kadar yüksek oluşu. Dile getirdiği bir başka husus ise YouTobe yasağı. Sırada Face Book yasağı olduğunu elbette ki bilmiyor. Hürriyet Yazarı Nuray Mert’e bir gönderme yapıyor :” Türkiye’de derin devlet değişmedi sadece ona hükmedenler değişti…” Kemal Karpat’ın ABD ve İsrail ile ilişkiler noktasında Türkiye’yi yönetenleri uyardığını da memnuniyetle aktarıyor. Aktardığı bir başka can alıcı tespit ise Richard Falk’a ait : Sıfır sorunlu dış politika aslında biraz ütopik. Dünyada pek de karşılığı bulunmuyor. Fakat yine de bu unsurun dış politikaya bir heyecan ve dinamizm getirdiği de inkar edilemez.
*
Hasan Ebu Talip’in aynasına SDE toplantısından bunlar yansımış. Türkiye’yi kıskansalar da Mısır’da bir hayli Türkiye hayranı var ve Mısır basını mutlaka bir vesile ile Türkiye’den bahsediyor. Aynı günlerde de Kemal Habib, Al Misruyyan gazetesinde yine Türk modelini analiz etmiş ve AKP’nin sofistike ama İslamcı bir parti olmadığını savunmuştu. Türkiye’nin model özelliği gerçekten de merak ve tartışma konusu. Elbette ki hantal Mısır’a ve Mübarek rejimine nazaran Türkiye fazlasıyla dinamik ve zaten bu özelliğiyle yabancıların ilgisini ve dikkatini çekiyor. Bütün sorunlarına rağmen Türkiye’nin yükseliş trendinde olması bizatihi olmaktan ziyade rakipleriyle mukayese sebebiyledir. Arap dünyasındaki siyasi kuraklık nedeniyledir. Bir de Avrupa’da da ekonomik ve siyasi resesyon müzminleşmiştir. Bu da Türkiye açısından fark meydana getiriyor. Bununla birlikte, Hasan Ebu Talip’in de belirttiği gibi, aslında Türk modelinin de bir sınırı var. Bu mevcut politika ve kadrolarla son sınırına gelip dayandığı anlaşılıyor. Türkiye gibi dış politikada daha ziyade aracı rolüyle temayüz eden ülkeler sonunda Hollanda gibi belki zengin olabilirler ama asla lider olamazlar. Liderlik kendi adına politika üretmekten ve uygulamaktan geçiyor. Bununla birlikte, belki de aracılık rolü bir aşama olabilir ve Mısır’ın dışında diğer Arap ülkelerinin de zaten Türkiye’nin yükselişinden dolayı bir rahatsızlıkları bulunmuyor.