Kasım ayında Türkiye'yi ziyaret ettiğimde havaya Barak Obama'nın seçim zaferi hâkimdi. Çeşitli kişilerden köylülerin 44'ncü başkanın seçilmesi şerefine 44 kurban kestiklerini duydum. Şenlikte yalnız değillerdi: Doğrusu, karşılaştığım pek çok kişi, seçilmiş Başkan Obama'nın, ABD'nin mânevi saflığını onaracağına ve hasar görmüş ABD-Türkiye ilişkilerini düzeltebileceğine inanıyorlar.
Böylesi bir iyimserlik şaşırtıcı değil. Göreve başlama töreni yaklaşıyor ve hiç değilse kısa bir süreliğine olsun ABD kamuoyunda iyi niyet artışı söz konusu olacak ki bunun nedeni Obama'nın George W. Bush olmaması gerçeğinden başka bir şey olmasa gerek.
Böyle bir sıçrayışa Türkiye'den başka hiçbir yerde bu denli ihtiyaç hissedilmiyor. Washington ve Ankara arasındaki ilişkiler son yıllarda yıprandı. Türkiye'nin II. Körfez Savaşında ikinci bir cephe açılmasını reddettiği Mart 2003'den Kongre'de Ermeni soykırımının tartışıldığı 2007 Ekimine kadar yaşanan olaylar karşılıklı güvensizlik ve suçlamaları besledi. Yapılan kamuoyu araştırmaları, Türklerin yeryüzündeki en Amerikan karşıtı ulus olduğuna işaret ediyor.
Türkiye'deki geleneksel hikmet, güven krizinde hissenin büyüğünü Bush'un Beyaz Sarayının kapısına bırakıyor. Buna göre, şayet ABD politika yapımcıları, Irak savaşına doğru hızla seyredilirken Türklerin endişelerine hakkını teslim etmiş ve PKK teröristlerine karşı mücadelede Ankara'ya yardım etmede zorluk çıkarmamış olsalardı, Türklerin ABD'yi şiddetle eleştirme nedenleri olmayacaktı.
Bununla birlikte Bush yönetimi politikasının tersine seyretmesinin, tek başına Türkiye kamuoyunda büyük bir değişimi harekete geçireceğine inanmak saflık olur. ABD-Türkiye ilişkilerinin iyileştirilmesi yükü tastamam Obama'nın omuzlarında değil. Aksine inanması, Türkiye'nin Adalet ve Kalkınma Partisini ve Amerikan karşıtlığını körükleyen medyasını mazur gösteririr. AKP yönetimi döneminde Birleşik Devletlere şamar atmak ulusal spor haline geldi. En berbat fitne / tahrik örneği, Başbakan Tayyip Erdoğana yakın İslamcı bir gazetenin,Yeni Şafak gazetesinin Amerikan askerlerinin binlerce Iraklı kadına tecavüz ettiği hikayesini yayınladığı 2003 Ekim ayında yaşandı. Ağzı bozuk suçlamalar, bir sonraki ay 11 kişinin öldüğü, HSBC Bankası Türkiye merkezinin tahrib edildiği intihar saldırısına motivasyon sağladı.
AKP'ye yakın İslamcı medyanın dizginleri yine de gevşemeye devam etti. Temmuz 2008'de İstanbul'daki ABD konsolosluğuna saldırı düzenlendiğinde, AKP taraftarı basın organları yine çok öfkelendi. Vakit gazetesi, üçü polis altı kişinin öldüğü saldırının, Ankara'yı Washington'ın kucağına itmek isteyen Amerikan, İngiliz ve İsrail istihbaratlarının işi olduğunu yazdı. AKP'nin müteakip sessizliği, Türklerin bu fikirden kurtulması yönünde pek bir iş görmedi.
Adana şehrinde lise öğrencileriyle karşılaştığımda böylesi bir karalamanın toplam etkisini gözlemlemiş oldum. Dış İşleri Bakanlığının desteklediği, ABD-Türkiye ilişkilerindeki boşluğu kapatmak için düzenlenen değişim programının bir parçası da olan toplantı, ABD hakkında Türk medyasındaki çarpıtılmış görüşleri ifşa etti. Örneğin, 2004 yılında meydana gelen tsunami felâketinden sonra ABD'nin yaptığı yardım ve kurtarma çalışmaları hakkında öğrencilerin hiçbirisi bir şey bilmiyordu ve hatta ki çeşitli Türk gazeteleri doğal felâketin sorumlusu olarak ABD'yi görüyorlardı. Daha kötüsü, hepsi de PKK teröristlerinin Irak'taki ABD kuvvetlerinden silah yardımı aldıklarına inanıyorlardı.
Medyanın bu son efsânenin işportacılığını yapıyor olması çarpıcıdır. ABD'nin Kürt politikası 2007'den beri tam tersi bir seyir izliyor. Kızgınlık kolay kolay geçip gitmeyebilir ama ABD, bir aralar kuzey Irak'taki mevcudiyetine müsamaha gösterdiği PKK'ya karşı artık azimle hareket ediyor. Türk savaş uçakları bugün ABD istihbaratı ve zımni muvafakatıyla, PKK hedeflerini vurmak üzere düzenli bir şekilde Irak hava sahasına giriyor.
Türk medyası yan çizmeye hâlâ devam ediyor. 4 Ekim 2008 tarihinde 15 Türk askerinin hayatını kaybettiği PKK saldırısından sonra yaygın bir basın organı olan Milliyet gazetesi, saldırıda kullanılan "ağır silahların ABD otoritelerinin bilgisi olmaksızın naklinin, konuşlandırılmasının ve de kullanılmasının" söz konusu olamayacağı fikrini yürüttü. Milliyet seküler olabilir fakat oradaki gazeteciler AKP çizgisine uygun hareket etmek için gittikçe artan bir baskı altında buluyorlar kendilerini.
AKP'nin medya aygıtı da benzer komplo teorileri aktardı. Ancak fitne / tahrik, amelî günahtan ibaret değil. AKP liderliği Amerikan karşıtı söyleme göz yumarak, sık sık gerçek olarak kabul gören Amerikan karşıtı söylemi reddetme hususunda başka yerlerde defalarca başarısız oldu [Çen. Notu: Yani amelî günahın yanısıra itikadi günah da işlemektedir.]
AKP, fesatçı her yorumun hesabını vermeye davet edilemez ama Amerikan karşıtı duygular onların döneminde yaygınlaştı. Eyvahlar olsun ki Türkler duyduklarına göre hareket etmeye istekli görünüyorlar.
Washington bu duruma artık daha fazla göz yumamaz. Obama meseleleri hal yoluna koymak için yardıma koşabilir – PKK'ya karşı Irak Bölgesel Kürt yönetiminin desteğini sağlamak iyi bir başlangıç olacaktır - ama tek başına onları çözemez. AKP, olduğu gibi anlatmaya başlamalı ve Amerikan karşıtlığını dizginlemelidir. Olmadı mı da "Türkiye'yi kim kaybetti?" sorusuna verilecek cevap, mevcut anlatının inanmamızı istediğinden çok daha farklı sonuçlanacaktır.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın