Dışişleri Bakanı Ali Babacan göreve geldikten sonra yaptığı ilk resmi yurtdışı gezisini KKTC'ye yapmış, biz de gazeteci-yazar Taha Akyol ile birlikte kendisine eşlik etmiştik.

Babacan programındaki temasları yaparken, biz de adadaki yeni eğilimleri öğrenmeye çalışmıştık.

Yavru vatanın en çok satan gazetesi Kıbrıs'ın Yayın Yönetmeni Süleyman Ergüçlü'nün sözleri, adadaki yeni havayı özetliyordu: "Çözümsüz de yaşayabiliriz." Türkler arasında gittikçe güçlenen bu eğilimin anlamı, Kıbrıs'ın iki devletli çözüme, yani 1970'lerdeki ismiyle resmî Türk tezi 'taksim'e doğru ilerlediği. Düne kadar 'çözüm olmazsa batarız' diyen ve çözüm önünde en büyük engelin Türkiye olduğunu düşünenler bile bu çizgiye kayıyordu.

Bu kanaatin neden yayıldığını anlamak zor değil. Rumlar, adaya çözüm getireceğine inanılan Annan Planı'na 'hayır' diyerek, aslında Türklerle beraber olmak ve yönetimi paylaşmak istemediklerini ortaya koymuştu. Plana verdikleri büyük desteğe rağmen, Türk tarafına uygulanan ambargolarda ise değişiklik olmamıştı. Cumhurbaşkanı Gül'ün Amerika'da söylediği gibi, Saddam yönetimindeki Irak'a uygulanana benzer bir ambargo hâlâ sürüyordu. Verilen sözlerin hiçbiri tutulmamıştı. En başta AB, çözümü reddetmesine rağmen Rumları üye yapmış, referandumdan 2 gün sonra verdiği izolasyonları kaldırma sözünü unutmuştu. Üstelik çözüm için en fazla bastıran taraf olmasına rağmen, Kıbrıs yüzünden Türkiye'nin AB süreci tıkanma noktasına gelmişti.

"Çözümsüz de yaşarız" eğiliminin güçlenmesinde, Annan Planı sonrasında yaşanan ekonomik iyileşmenin de etkisi vardı. Nitekim son 5 yılda KKTC ekonomisi neredeyse 3 kat büyüdü. Sokağa ne kadar yansıdığı tartışılsa da kişi başına milli gelir 11 bin doları geçti. KKTC ile Rum Kesimi arasındaki gelir uçurumu, 1'e dörtten, 1'e ikiye geriledi. Türk tarafının açılımlarıyla Yeşil Hat, bir duvar olmaktan çıktı. İsteyen kolaylıkla Güney'e gidip gelebiliyordu. Bu sayede Güney'e giden birçok Türk, Rumların kendilerini kucaklamak için beklemediğini gördü.

Türkler arasındaki bu değişimi bizzat gördüğüm için, Uluslararası Kriz Grubu'nun önceki gün yayınladığı Kıbrıs raporuna fazla şaşırmadım. Çünkü rapor da aynı eğilime dikkat çekiyordu. Ancak yeni bir çözüm sürecinin başlayıp başlamayacağının konuşulduğu bugünlerde kamuoyuna açıklanan rapor, adadaki eğilimin adını koymuş: 'Tayvanlaşma'. Yani, Türk tarafının hukukî tanınma olmadan, uluslararası toplumla ilişkilerini geliştirmesi. Bu tespiti yaptıktan sonra rapor, uluslararası aktörlere şu mesajı veriyor: Elinizi çabuk tutmazsanız, ada bölünecek.

"Kıbrıs: Bölünmeye Doğru Akıntıyı Geri Çevirme" başlıklı rapor, AB'ye şu uyarıda bulunuyor: Kıbrıs sorununun çözülebilmesi için Türkiye'ye gerçek bir AB perspektifi vermeniz gerektiğini artık anlayın. Rumlara ise "Türkiye'ye karşı AB üyeliğini kullanmaya devam ederseniz, adanın bölünmesini hızlandırırsınız" deniyor. Bu arada Brüksel'den Ticaret Tüzüğü'nü onaylaması, Türkiye'den de limanlarını Rumlara açması bekleniyor. Rum tarafında 17 Şubat'ta yapılacak başkanlık seçiminin ardından mutlaka yeni bir sürecin başlaması gerektiği ifade ediliyor.

Ancak seçimin bu tabloda bir değişikliğe yol açıp açmayacağı belirsiz. Çözümün tıkanmasında baş rol oynayan Rum lider Papadopulos'un yeni seçim kampanyası, planın yeniden ortaya çıkmasına asla izin vermeyeceği üzerine kurulu. Türklerin mevcut Rum İdaresi'ne entegre edileceği ütopik bir çözüm hayalini pazarlıyor. Muhalif partilerden AKEL'in adayı Dimitris Hristofyas ve DİSİ'nin desteklediği bağımsız aday Ioannis Kasoulides'in nispeten ılımlı yaklaşımları, Papadopulos'a göre vatanı satmaya eşdeğer. Kasım ayındaki bir ankete göre Papadopulos yüzde 33, AKEL lideri Hristofyas yüzde 28,5, Kasoulides ise yüzde 27,8 oranında desteğe sahip. İkinci tura kalmaları halinde Hristofyas'ı daha şanslı görenler yok değil. Ama yabancı bir gözlemci, şu ana kadarki seçim atmosferini şöyle özetliyor: Konuşulan her şey geçmişle ilgili. Bütün adaylar dünü konuşuyor. Bugüne veya yarına dair hiçbir vizyon yok."

Bu çerçevede, Kosova'nın bağımsızlık kazanma ihtimalinin, Rumlarda neden paniğe yol açtığı daha iyi anlaşılıyor. Çünkü bu gidiş, Avrupa Konseyi'nden İslam Konferansı'na dünyayla teması sürekli güçlenen KKTC için de aynı kapıyı aralamış oluyor. Raporun da ortaya koyduğu gibi, adadaki bölünmüşlük kalıcı olmaya doğru gidiyor. Rumların izlediği çözüm karşıtı tutum, en karşı oldukları senaryonun önünü açıyor. Hele Papadopulos'u tekrar seçerlerse, bu tercihi kendi elleriyle yapmış olacaklar.

 
Kaynak: Zaman