Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü konuşmacı olarak izlerken bir nokta kendini iyice belli ediyor: Türkiye yabancıların yakın takibinde... Washington'daki Woodraw Wilson Merkezi'nde konuşurken, Amerikalı bir dinleyici, "Sizin atadığınız YÖK Başkanı yüksek öğretimin paralı olması gerektiğini söyledi" diye başlayan bir soru yöneltmişti Cumhurbaşkanı Gül'e. New York'ta katıldığı Council on Foreign Relations toplantısında ise güncel konularla ilgili sorular havada uçuştu.

Eskiden bir konunun bir başka ülkenin radarına takılması günler, haftalar, bazen aylar alan bir süreçte gerçekleşirdi. Biz konuyu Türkiye'de tartışarak tüketirdik, ABD'ye geldiğimizde geride bıraktığımız konunun tartışıldığını görmek şaşırtıcı olurdu. Şimdi durum çok farklı. Birkaç günlük bir dış gezide program çok yoğunsa bizler gündemden kopuyoruz da, karşısına çıkılan yabancılar daha o gün meydana gelmiş bir olay üzerine yorum yapabiliyor.

Teknolojik gelişmelerin bunda rolü büyük. Kahvaltıya indiğimizde salonun girişinde bizim günlük gazeteleri beyaz kâğıda basılı halleriyle masanın üzerinde bizi bekler buluyoruz. Bizler daha önce internetten okuma fırsatı bulduğumuz için kâğıda basılı gazeteye pek rağbet olmuyor, ama oradalar işte... Kaldığımız otelin odaya koyduğu televizyonda TRT-INT yayını alınabiliyor. Arada saat farkı bulunduğu için program akışı değiştirilmiş olsa da, bir şirket, Türk televizyon kanallarını isteyen evlere ABD'de de ulaştırıyor.

Bugünün dünyasında zaman mefhumu bütünüyle değişmiş durumda.

Güncel soruların sorulmasında Türkiye'nin artan önemini de ihmal etmemek gerekiyor. Eskiden, Türkiye, işleri ters gittiğinde ilgilenilen bir ülkeydi başka ülkeler için; ancak son yıllarda işlerin nasıl gittiği herkesi ilgilendiren bir ülke oldu Türkiye. Doğrudan yabancı sermaya girişi birkaç yıl önce rüyası bile görülemeyen rakamlara erişti; borsada hisse senetleri alan satanların önemli bir bölümü yabancı zaten. Vaktiyle Amerika hapşırsa başka ülkelerle birlikte biz de grip olurduk; şimdi Türkiye hapşırırsa başka ülkelerin de nezle olma ihtimali büyük...

Türkiye'nin kendine seçtiği yol haritası, maceralardan uzak, öngörülebilir bir ülke olmasını sağlıyor. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın önceki gün açıkladığı 'acil eylem planı' bunu amaçladığı için önemli; neyin, nerede ve ne zaman yapılacağını herkes biliyor ve ayağını ona göre denk alıyor. Yalpalamalar, yan çizmeler olduğunda, herkes hesabını sorabilecek donanıma sahip nasıl olsa...

Doğrudan veya dolaylı olarak Türkiye'yi ilgilendiren yayınların sayısında müthiş bir artış var. Wilson Center, toplantıya katılanlara, dumanı tüten bir 'Türkiye' değerlendirmesi hediye etti. Kendi yayınları... CFR'ın yayın organı ünlü 'Foreign Affairs' dergisinin hemen her sayısında Türkiye'nin adı bir biçimde geçiyor. Geçmişte çok yaşanmayan bir görüntü bu. Türkiye'nin Amerikan medyasında haber veya yorum konusu olması için üst düzey bir ziyaret vesilesi gerekmiyor artık; en itibarlı gazetelerde Türkiye'yi konu alan haber ve yorumların sayısında gözle görülür bir atış var.

YÖK sistemi, yüksek öğretimin paralı olması gibi bize ait konuların ABD'yi ilgilendirmesi ise 'beyin göçü' gerçeğiyle yakından ilişkili. Türkiye'de pek çok üniversite, öğrencilerini, ABD standartlarında yetiştiriyor ve öğrenciler de mezuniyet sonrasında sırt çantalarını alıp ABD'ye göçüyorlar. 'Yabancılar' konusunda olağanüstü hassas davranılan 11 Eylül sonrasında bile bu eğilim hızını kesmedi; her yıl yüzlerce-binlerce gencimizi 'beyin göçü' ile ABD'ye kaptırıyoruz. Çeşitli ABD şirketlerinde, çok uluslularda, hiç de azımsanmayacak sayıda Türk yönetici var. Her gidilen yerde onlar da karşısına çıktı Cumhurbaşkanı Gül'ün...

Teknolojik imkânlar arttıkça küçülen bir dünyada kucak kucağa sayılabilecek bir samimi ortamda yaşıyoruz; herkes herkesi denetleyebiliyor ve herkes yekdiğerinin ne yaptığından müthiş haberdar. Böyle bir dünya, itiraf edelim ki, Türkiye için tuzaklarla dolu ve o tuzaklarla baş edebilmek için de daha uyanık ve daha donanımlı olmamız şart.

Beyin göçünü tersine çevirmenin yolunu yeniden bulmalıyız.


Kaynak: Yeni Şafak