Arap Birliği Esat’tan çekilme istediğinde buna çekince koyan tek ülke Nuri Maliki’nin yönetimindeki Irak oldu. İran ise hala Beşşar Esat’ın çekilmesi yönündeki taleplere karşı çıkıyor ve bazı generalleri, muhalifleri destekleyen Arapları tehdit ediyor.  Esat da kalmak için son kozlarını oynuyor. 

Şam’da ‘Kriz Hücresini’ çökerten patlamadan sonra herhalde Halep çatışmaları rejimin yakında çöküp çökmeyeceğinin testi olacak. Lakin rejimin kabzasının özellikle İdlip gibi uç bölgelerde gevşemesinden sonra önemli kaynaşmalar ve güç transferleri yaşanmaya başladı ve Kamışlı ile Haseke civarında PKK’nın yerel uzantısı olarak bilinen PYD bazı ilçelerin kontrolünü ele geçirdi. Bunun üzerine Türkiye’de, Kuzey Suriye Kürtleri veya Batı Kürtleri ve bunların bağımsız veya özerk bir devlet kurup kuramayacakları günün tartışma konusu haline geldi.  

Kabzası gevşeyen Esat yönetimiyle PYD’nin paslaşmaya başladığı gözleniyor. Bununla birlikte başta Esat’ın gitmemesine bel bağlayan PYD ve Salih Müslim’in bu seçeneğin zayıflamasıyla birlikte iyot gibi ortada kaldığı görüşü de yabana atılır gibi değil . En azından Suriye’nin kuzeyinde Esat rejiminden kalan boşluğu tek başına dolduramayacağı anlaşılmış oldu. Elbette Esat bu boşluğu doldurması için müttefikine avantaj sağlasa da Esat’tan kalan boşluğunu dolduran başkaları da var. Özellikle toz duman dağıldıktan sonra Esat’ın yerine geçmesi muhtemel olan Suriye muhalefeti, PYD ve PKK’ya müttefik nazarıyla bakmayacaktır. 

Bu nedenle eski ideolojik ve örgütsel rahatlığını bulamayacaktır. Yeni rejim Türkiye’nin telkinlerine açık olacaktır.  Ayrıca Barzani de muhtemelen Suriye üzerinden PKK’nın sivrilmesine ve serpilmesine seyirci kalmayacaktır.  Bu itibarla, PYD’nin kazanımları kalıcı olmayacaktır. Bu nedenle de Salih Müslim hem Barzani ile anlaşmak durumunda kalmış ve hem de Esat sonrası için tek başlarına hareket etmeyeceklerini deklare etmiştir.

*

Şam’ı kaybetmesi halinde Esat rejiminin zihninin bir köşesinde Suriye’nin dağılmasının hesaplarını yaptığı bir gerçek. Suriye’nin yapısı buna müsaade eder mi etmez mi o da ayrı bir bahis konusudur. 

Bununla birlikte, Esat’ın Cumhuriyet gazetesine yaptığı açıklamalarla Kürt devleti ile adını vermese de bir Nusayri devletine işaret ettiği açık.  Sorulması gereken soru şu: Böyle bir bölünmenin yerel ve uluslararası şartları ve dinamikleri var mı? 

Uluslararası şartlarına baktığımız zaman kimileri Rusya, İran, İsrail ve Batı’nın Suriye’nin bölünmesine stratejik nedenlerle taraf olacağını en azından karşı çıkmayacaklarını varsayıyor.  Lübnanlı Ermeni Yazar Sarkis Naum, bir makalesinde bölünme seçeneğinin Rusya ve İran’ın işine geleceğini lakin hem Arap aleminin hem de Batı'nın buna yanaşmayacağını  tasavvur etmektedir. 

Suriyeli muhalif yazar Ekrem Bunni ise Fransız mandasının Suriye’ye beşe bölmek istediğini Suriye halkının ise manda altında bile buna müsaade etmediğini hatırlatarak bu senaryoları bir nevi hayal üünü olarak nitelendirmektedir. Bunni, bu meselenin daha ziyade şantaj unsuru ve korkuluk olarak kullanıldığı kanaatindedir. 

Ürdünlü eski bakan Salih Kallab ise Beşşar Esat’ın hem mağrur hem de inatçı bir kişilik olduğundan ülkeyi uçurumun ve bölünmenin kenarına taşıdığını ifade ediyor. Nusayri devleti projesinin baba Esat döneminden beri çekmecede bekletildiğini ve şimdi ise olgunlaşma anını yaşadığını ve dalgalanmaya bırakıldığını ifade ediyor; rejimin çökmesiyle birlikte meselenin zaman meselesi haline geleceği görüşünü dile getiriyor. Kallab, İran’ın da dost Suriye rejimini kaybetmesinin havliyle Lübnan’daki Hizbullah için Lazkiye bölgesinde ‘ikiz bir devlet’ isteyebileceğini düşünüyor. Böylece İran, Suriye hasarını kısmen de olsa böyle bir oluşumla kapatmış ve telafi etmiş olacak. Onun gibi yazarlara göre bu ihtimalle birlikte bölgede iki büyük Şii devletine ilaveten iki de yavru Şii devleti kurulmuş olacak.  Kallab’a göre Rusya da bu seçeneğe dünden razıdır.

*

Bu bölgede yeni bir Sykes-Picot anlamına geliyor.  Balkanlar 1878 yılında Berlin Muahedesi'yle birlikte lime lime olmuştu.  Buna Balkanlaşma deniliyordu. Ortadoğu ise Birinci Dünya Savaşı ve Osmanlı’nın çökmesiyle birlikte türbülansa girdi. İmparatorluk yerine ulus devletleri inşa edildi. 1982 yılında bölgenin İsrail ve ABD tarafından yeniden bölüneceği hesaplanmıştı. BOP’la birlikte bu iddialar yeniden güncellendi. Son Arap Baharı ve bu baharın Suriye’ye intikaliyle birlikte tekraren dolaşıma girdi. Kallab yeni Seykes-Picot ihtimalini gözardı etmiyor.  Kallab, Tartus ve Lazkiye’de kurulacak muhtemel bir Nusayri devletini İran tarafından Türkiye’nin böğrüne saplanmış bir hançer olarak görüyor.  Aynı öngörü Kürt bölgesiyle alakalı olarak da varittir. 

Eş Şarku’l Avsat yazarlarından Hüda Hüseyni de İran’ın sonuna kadar Beşşar’dan vazgeçmeyeceğini düşünüyor.  Hüda Hüseyni uluslararası aktörlerin Suriye’nin üçe bölünmesinden rahatsız olmayacaklarını düşünüyor. Rusya’nın böyle bir seçenekle Akdeniz’de daimi bir uçak gemi bulundurmuş gibi olacağını ve Akdeniz’e açık kapısı bulanacağını hatırlatıyor.  Suriye'de yeni dönemde klasik bir 'küçük olsun benim olsun' hesabı yapılabilir. Yeni Nusayri devletinin Tartus üzerinden petrol boru hattıyla Irak’a bağlanmasının da hesaplarının yapıldığını ve Irak’ın petrol sevkiyatının bu yolla yapılabileceğini de Hüseyni'nin satırlarından öğrenmiş oluyoruz.  Robert Fısk da petrol güzergahı  hesapları nedeniyle Batılıların Beşşar’ın siyasi ömrünü iki yıl daha temdit ettiklerini iddia etmişti.  Bilindiği gibi, Irak-Suriye ortak petrol boru hattının faaliyetleri Hafız Esat tarafından durdurulmuştu.  Hüda Hüseyni, Rusların Amerikalıların ve İranlıların Suriye’nin bölünmesi noktasında zımni veya fiili muvazaa içinde olduklarını yazıyor.

Gerçekten de Suriye’de korkulanlar mı oluyor?  Elbette bu iradelerin çekişmesine ve yenişmesine bağlı bir gelişme olacaktır. Tony KARON’un aktardığına göre,  Oklahoma Üniversitesi Suriye uzmanı Joshua Landis ‘Alevi Devleti’ senaryosunu ikna edici bulmuyor. “Rejim Şam’ı kaybederse biter” diye cevaplıyor. “Alevi dağları bir ulus devlet için yeterli bir zemin değil. Kendine ait bağımsız bir ekonomisi yok ve rejim buna hazırlıklı değil. Böylesi bir oluşum dışarıdan destek alamaz; İran gerekli desteği verecek konumda olamaz. Sünniler başkente ve petrol yataklarının gelirlerine sahip olduklarında, kalan Alevi direnişin işini hemen bitireceklerdir.”Landis, rejimin başkentten çıkarken iktidar yapısını da terk edeceğini iddia ediyor. Bu gerçekleştiğinde, Alevi gücünü organize edecek bir sistem kalmayacak.

Doğrusu bütün Nusayrileri Beşşar’ın yeniçerisi saymak da herhalde insafla bağdaşmaz. Kaldı ki, diğer azınlıklar olan bitenlerden sonra rejimin kalması konusunda eski heveslerini kaybetmiş görünüyorlar. Onların yıkılan ortak devlet yerine Nuseyri devletini tercih edeceklerini kim söyleyebilir?