Tuğgeneral Akîl Haşim’i güldürmek istiyorsanız Suriye’nin “göz korkutucu” hava savunma sistemlerinden bahseden Amerikalı yetkilinin ismini anın. Bu, onu güldüreceği kadar ağlatır da: “Bir vatanperver olarak, bunu size anlatmaktan hoşlanmıyorum ancak Batı bilmeli ki bu rejim kâğıttan bir kaplandır.”  Londra’da onunla görüştüğümde bana bunu söylemişti. Haşim, İsrail’e karşı üç Suriye savaşına katılmış, Beşşar Esad’ın üst düzey takımındaki isimleri eğitmiş bir isim. Son zamanlara kadar Suriyeli muvazzaf subaylarla temasını sürdürüyordu hatta ki onları kitle katliamcısına sadık kalmakla eleştirdiği bir sırada.

Haşim “1982’de, 20 tank bataryamızdan 19’u – her bir bataryada beş tank vardı ve her tank SAM-6 füzeleriyle mücehhezdi - karadan karaya fırlatılan İsrail füzeleriyle yok edildi” diyor. Suriye uçakları daha iyi iş çıkarmadı. “İsrail’le iki saatlik hava muhaberesi sırasında 92 adet uçağımız vuruldu. Tek bir İsrail uçağı bile düşürülemedi. Bu olay Bekaa Vadisinde yaşandı. Oradaydım. O vakit Lübnan’daydım ve her şeye şahid oldum. Dedikodu değil gerçektir bu.”

Aradan geçen süre içersinde İsrail ve Batı ordularının teknolojik ilerlemesine rağmen Suriye kendini savunma için halen Sovyet döneminin yadigarlarıyla idare ediyor. Ülkenin kuzeyi için hassaten doğru bu. Rejim, yeni askeri teçhizatları Suriye’nin batı ve güney kesimlerinde yoğunlaştırmayı tercih ettiğinden dolayı – kime karşı yaptığını biliyorsunuz – bunlar da pek işe yaramıyor. İsrail jetleri son birkaç yılda üç kez Suriye semâlarına girdiler ve hiçbir yara almadılar. İsrail’in 2007 yılında yaptığı sorti, Dar el-Zor’daki nükleer reaktörü yok etmişti.

Haşim, Suriye’ye askeri müdahaleyi yüksek sesle savunanlardan ve Obama yönetiminin askeri müdahale karşıtı argümanlarının politik bahane üretme olduğuna kâni.(Bu değerlendirme, askeri müdahaleye ideolojik olarak karşı çıkan Solcu Michel Kilo gibi Suriye muhalefetindeki başka isimlerce de paylaşılıyor.) “ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey gibi Batı’da üst düzey yetkililerin Suriye ordusunun gücü hakkında saçma sapana laflar ettiklerini çok defa duydum. Sanki Suriye ordusu hakkında hiçbir şey bilmiyorlar” dedi. Amerika’nın bir amaca yönelik olarak, rejimin savaş yeteneklerini abartıp muhalefetin savaş yeteneklerini ise azımsadığını düşünüyor.

Haşim kısmi bir uçuşa yasak bölgenin İdlib ve Halep vilayetleri üzerinde kolayca uygulanabileceğini çünkü ayaklanmacıların işin ağır tarafını zaten yaptıklarını dikkate alıyor. Bu iki vilayette toplam yedi hava üssü var. Taftanaz ve Ebu Duhur’daki iki üsse geçen haftalarda baskın düzenlenerek oradaki malzemelere el konuldu veya imha edildi. Ayaklanmacılar karadan havaya fırlatılan füzeler olmaksızın Mig uçaklarını, helikopterleri ve T-52 tanklarını vurmayı başardılar; Ebu Duhur üssündeki çatışmada 8 ila 12 helikopteri ele geçirdiler ve gece uçuşu yapan iki helikopteri düşürdüler…Fakat yaptıkları savaş Davut ile Golyat’ın savaşı; rejim, variller dolusu TNT’yi sivil semtlere boca edebiliyor ve havan topları bir şehri dumana boğabiliyor.

“Bir Amerikan uçak gemisinde 80 ila 85 arasında uçak bulunur; ilaveten Türkiye’deki İncirlik üssünde de uçaklar var ki işi halletmek için yeterlidir” diyor Haşim. Uçuşa yasak bölgenin Türkiye-Suriye sınırında 120 kilometre derinlikte olacağını öngörüyor. “Tüm bu bölgeyi F-16 ve F-18 savaş uçaklarından fırlatılacak havadan havaya füzelerle kontrol edemezsiniz. Bu füzelerin 80 km menzili var; dolayısıyla da Batı veya Türk uçaklarının hava üstünlüğünü korumak için Suriye semalarına 40 km sokulmaları kâfidir.”  Ondan sonra da tank-savar helikopterler veya tank-savar uçaklar bölge üzerinde devriye uçuşu yaparlar; Türkiye F-4 keşif-gözlem uçağının Haziran ayında düşürülmesinden ve sınır bölgesindeki Akçakale’ye geçen hafta düzenlenen ölümcül top saldırısından sonra sınıra askeri  birlikler kaydırdı; topçu bataryaları ve uçak-savar bataryaları yerleştirdi zaten.

Bu tahkim edilmiş sınıra Batının şu uygulaması da eşlik edecektir: Rejimin kara gücüne ve seyyar topçu birliklerine karşı güvenli alan veya girişe yasak bölge uygulaması. İdlib ve Halep civarları büyük ölçüde ayaklanmacıların eline geçmiştir. İdlib’ten geçen kuzey-güney karayolu da öyle; rejim de Halep’teki güçlerine levazım-ikmal güzergâhı olarak kıyı şeridini bu yüzden kullanıyor hem. Ayaklanmacılarla irtibatın devam etmesi ve incelemeden geçirilmiş ayaklanmacı birliklerine silah sağlamak için Türk ve Batılı istihbarat elemanlarına halen ihtiyaç var; daha çok sayıda ajan Türkiye yerine Suriye içlerinde geçerse daha da kolaylaşabilecek bir süreçtir bu (İsmi anılmayan CIA yetkilileri, Suriye’de eleman yokluğundan şikâyet ediyorlardı Washington Post’ta.)

Ayaklanmacılar, kuzeyden sınırlı bir destek alarak çatışmayı gerçekçi bir şekilde Şam’a taşıyabilirler mi?

Yardım almaksızın Şam’da başardıklarına bakın. Suriye’deki ayaklanmada birlik veya örgütlenme olmayışı, (algısal) yetenek yokluğuyla karıştırılmamalıdır. Ayaklanmacıların rejimin inine sızma derinliği olağanüstüdür ve Suriye’nin kuzeyinde kısmi bir uçuşa yasak bölge uygulamasının 1991’de Irak üzerinde uygulanan, on yıl süren ve büyük çaplı Batı müdahalesiyle sona eren uygulamaya benzeyeceği iddiasının aleyhinedir. Kürt peşmergesine saygısızlık etmek istemem ama Iraklı ayaklanmacıların hiçbiri de 1991-2003 arasında Saddam’ın Bağdat’taki üst komuta merkezini havaya uçurmuş değildir. Geçen Ağustos ayında Şam’da Esad rejiminin “kriz yönetimindeki” dört önemli isme düzenlenen baş döndürücü suikast – Beşşar’ın kardeşi ve Dördüncü Tümen komutanı Mahir Esad’ın sakatlandığı bir operasyondur anlaşılan – Suriyeli ayaklanmacıların Libyalı seleflerinden bile daha ileride olduğunu gösterir. Ayrıca ayaklanmacıların eşgüdümü yerel veya bölgesel düzeyde de olsa gerçekten de iyileşme kaydediyor.

Amerikan askeri istihbaratından eski bir yetkili, Joe Holliday kendisiyle görüştüğümde “Nisan ayına kadar her vilayette faal düzinelerce ayaklanmacı grubu vardı fakat şu an her vilayette iki ya da üç grup var ki faal ayaklanmacı grupların çoğunluğunu teşkil etmektedirler” demişti. Hiç kimseyle çalışmayan esrarengiz Faruk Tugayları müstesna, bu gruplar geçici siyasi konseylerle işbirliğine geçtiler. Örneğin Halep’teki Tevhid grubu, yakalanan rejim askerlerinin yahut Şebbiha’nın yargılanması için hapishanelere ve mahkemelere nezaret ediyor.  Yerel yönetimlerin uç vermesi demektir bu; Ağustos’ta el Bab’da bizzat şahit oldum buna.

Holliday “sizin amacınıza bağlıdır bu” diyor. “Suriye hava kuvvetlerini yerde tutmaksa amaç, cruise füzeleri ve hayalet uçaklarla yapılabilir. Uçakların kalkış pistinde vurulması, rejimin hava kuvvetini ortaya çıkarma yeteneği üzerinde müthiş bir darbedir.” Holliday’in hesabına göre çatışmanın başlarında rejimin elinde 35 saldırı helikopteri, 100 adet çok amaçlı helikopter vardı. “Helikopterlerin bakım ve muhafazası herkesin bildiği üzere zordur. Yarısının bile göreve hazır olduğunu farzetmek gerçeği biraz esnetmek olur. (Suriye savaşını işleyen blog yazarlarından Brown Moses ve James Miller’e göre ayaklanmacılar ülke genelinde 20 civarında helikopteri imha ettiler. ) Sabit kanatlı uçaklara gelince, Holliday “rejim en fazla 350 muharebe uçağına sahiptir; bunların büyük bir çoğunluğu kara hedeflerine saldırmak için değil hava muharebesi için tasarlanmıştır. Doğrusu, rejim Halep’i bombalamak için eğitim uçaklarına daha fazla el bağlamaktadır” diyor.

Nato Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen bu hafta başında, ittifakın “gerekli olduğu takdirde” Türkiye’ye askeri destek vereceğini ve sıra dışı gelişmeler karşısında müdahale için gerekli planlarının hazır olduğunu söyledi. New York Times gazetesi de Suriye’nin kimyasal silah cephaneliğini güvenceye almakta Ürdün ordusuna yardım etmek için ABD’nin Ürdün’de bir görev gücünün bulunduğu haberini verdi; Barack Obama kimyasal silah konuşlandırmanın veya kullanımının askeri müdahale için kırmızı çizgi olduğunu söylemiş, ABD Savunma Bakanı Leon Panetta ise bir basın toplantısı sırasında ABD’nin Suriye’ye ait bazı kimyasal silahların izini kaybettiğini açıklamıştı. BM Güvenlik Konseyi kalıcı şekilde çıkmaza girmiş bulunuyor; mülteci nüfusu yarım milyonu buldu; Rusya’nın rejime, şiddete ve siyasi istikrarsızlığa verdiği kesintisiz destek, kanamayı komşu ülkelere kaydırıyor. Tüm bunlar olurken Suriye’ye askeri müdahale kaçınılmazdır. Sloganlar, bahaneler, süblime Esad propagandaları bu gerçekler karşısında hiç ikna edici değildir.

Kaynak: Now Lebanon

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı