Sivil toplumdan diyalog ve uzlaşma çağrısı geliyor, ama Anayasa değişikliği tartışması siyaseti daha da geriyor
Önceki gün TÜSİAD'ın yaptığı siyasi tırmanıştan endişe beyanının, bugün TOBB önderliğinde Türkiye'nin en geniş sivil platformu tarafından daha geniş bir çağrıya dönüştürüleceği ilan edildi.
Çağrının TOBB, Türk-İş, TESK, TZOB, Hak-İş, TİSK ve Kamu-Sen gibi ülke nüfusu ve ekonomisinin büyük çoğunluğunu kapsayan bir biçinde ve ülke çapında 81 il merkezinde aynı anda yapılacak olması, ciddiye alınması gerektiğini gösteriyor.
Sivil toplum, kutuplaşmanın kaos ve çatışmaya dönüşmesi endişesinde ve sorumluluğu yalnızca iktidar, yalnızca muhalefet değil, kendilerine de biçiyor, dialog ve uzlaşma talep ediyorlar. Sivil toplum bu amaçla parti kapatma meselesini Türkiye gündeminin en ön sırasına koyan bir Anayasa değişikliğinin en iyi fikir olduğu kanısında değil. Hükümet Anayasa değişikliği fikrini ortaya attığında pozitif katkı veren, çalıştaylar düzenleyen bu grup, şimdi aceleye getirilmeden kapsamlı bir Anayasa değişikliği öngören plana sadık kalınmasını ve günlük siyasete göre parça parça Anayasa değişikliğine gidilmesinin gerilimi daha da tırmandıracağı endişesini dile getiriyor.
Başbakan Tayyip Erdoğan ise, parti kapatmaların önüne geçecek Anayasa değişikliğinde kararlı görünüyor. En azından dün Bosna-Hersek'te yaptığı açıklama bir tür kararlılık gösterisi. Erdoğan'a göre, bu konu zaten geçen yıldan beri üzerinde konuşulan Anayasa değişikliğinin parçasıydı, ama şimdi bu yönü hızlandırılmış oldu.
Neden hızlandırıldığı sorusunun yanıtı açık: AK Parti'nin kapatılması, Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başta olmak üzere 71 isme beş yıl siyaset yasağı getirilmesi istemiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın açtığı davayı geçersiz kılmak.
Erdoğan'ın partisinin kapatılıp kendisinin yasaklanacağı bir durumu önlemek için can havliyle tepkisel çıkışlar yapması anlaşılabilir bir durum. Öte yandan bunun ülkeye, partisine ve kendisine kazanç sağlayıp sağlamayacağı kuşkulu. Bunun birkaç nedeni var ve şöyle sıralanabilir:
1- Parti kapatmayı zorlaştıran Anayasa değişikliği MHP, ya da DTP destek vermez ise referandum yoluyla gerçekleşebilir. Böyle bir referandum mevcut kamuoyu oluşumunda kolaylıkla laiklik oylamasına dönüşebilir. Bu duruma önce CHP lideri Deniz Baykal dikkat çekmişti, dün de MHP lideri Devlet Bahçeli dikkat çekti. Sivil toplumun da benzeri bir zeminde durduğu anlaşılıyor. Aslında parti kapatmanın zorlaştırılması gibi demokratik bir amaç taşısa da, fiiliyatta laiklik karşıtlığını anayasal suç olmaktan çıkarabilecek böyle bir oylama, Türkiye'nin Batılı dostları arasında da endişe konusu olacaktır.
2- AK Parti bütün bunları göze alarak değişikliği gerçekleştirse dahi, bu değişiklik kapatma davasında işe yaramayabilir. Daha önce TBKP kapatma davası örneğinde olduğu gibi Anayasa Mahkemesi'nin, davanın açılıp kararın oluştuğu anda geçerli Anayasa'yı esas alama ihtimali var.
3- Bütün bu aşamalar geçilip AK Parti'nin kapatılıp Erdoğan ve Gül'e siyaset yasağı gelmesi engellense dahi, bunun o aşamada AK Parti'ye ne hayır getireceği kuşkulu. Üniversitelerde türban konusunun gündeme gelmesi, siyasi ve ideolojik bir duruştu ve MHP'den destek gördü. Oysa bu hamle AK Parti'nin kendisini kurtarma telaşı ve parti gündemini ülke gündeminin ilk sırasına yerleştirme girişimi olarak da görülecektir.
Belki de bu yüzden Erdoğan, can havli ve kendisine 'Frene basarsan tuzağa çekerler' diyen akıl hocaları etkisiyle 'Nereye giderse, oraya kadar' açıklamaları yapsa da, nihai karara varmadığı görülüyor. Doğrusu Erdoğan'ın işi kolay değil. Partisinin kapatılma girişimine karşı bir şey olmamış gibi durması beklenemez. Öte yandan, etrafı kırıp dökmeden çıkış yolu bulmak da, tabii ki muhalefet partilerine, ama öncelikle Başbakan olarak kendisine düşen iş. AK Parti'nin gerçekte ne yapmak istediğini, başkası değil, ancak Erdoğan açıkladığında öğrenebileceğiz.
Ancak dün Bahçeli'nin AK Parti ile uzlaşmazlık noktalarını öne çıkarmasından, Baykal'ın sivil toplumu da eleştirsine katan şekilde "Susarsam, meydanı boş bırakırsam gerilim düşecek mi?" demesi bir tek şeyi gösteriyor: Sivil toplum, vatandaşın çoğuna tercüman olarak uzlaşma istese de, hızlandırılmış ve özel amaçlı bu anayasa değişikliği tartışması, uzlaşma zeminini daraltıyor, gerilimi artırıyor.
Kaynak: Radikal