Abdullah Gül cumhurbaşkanı olduğu takdirde hangi müziğin icrasını isteyeceğinden Yüce Türk Milleti emin değilmiş!
Sayın yaşlı ve bıyıklı başyazarımız böyle söylüyor.
Adı gelsin, kimin nesiymiş, diye hiç ısrar etmeyin.
Başında bulunduğu konseyle aramdaki, “eşşek meselesi” tatlıya bağlanmadığı, dahası, benden özür dilemedikleri sürece adını yazmayacağım.
Aziz milletimiz, Abdullah Gül'ün, “Mozart yahut Beethoven'ın eserleri yerine Hacı Arif Bey veya Itri'den çalınmasını isteyip istemeyeceğinden emin değildir” diyor.
Sayın bıyıklı başyazarımızın kavlince, milletimizin “70 milyonu bulan üyelerinin çoğunluğu”, büyük bir tereddüt içinde kıvranıyor!
Abdullah Gül, Mozart yerine ya Hacı Arif Bey eserlerine meftunsa! Ya Itri'yi Beethoven'a tercih ediyorsa!
Münir Nurettin nağmeleri ya Çankaya'dan yükselirse!..
Ah benim karalar bağlamış güzel milletim! Bu feci tereddüt seni yiyip bitiriyor da niçin haber vermiyorsun?
Bunun arkası gelmez mi, hey kurban olduğum Allah!
Cumhurbaşkanı olur olmaz Mozart veya Beethoven yerine Hacı Arif Bey veya Itri tercih etme ihtimali olan bir insan evladı, ileride Bach, Schumann, Ravel, Chopin, Vivaldi, Brahms falan hiç ipler mi?
Hele bir de, Dede Efendi, Abdulkadir Meragı, Zekai Dede Efendi'ye sardırırsa!
İmdi, sıkı durun da, “Adıneydiherneyse” başyazarımızın, şu 'gönüller yaran' ifadesini aktarayım:
“Sembollerle ifade etmeye çalıştığımız husus, aslında modern Türk Cumhuriyeti'nin 84 senelik doğrultusu ile yeni Cumhurbaşkanı'nın kimliği bir noktada çatışacak mı kuşkusunu dile getirmektedir.”
Herkesin dilinde pelesenk olan 'türban' sembolünün ardından işte size yeni bir sembol.
Vay, demek öyle!..
Demek, Sayın Gül cumhurbaşkanı olduğunda, 84 yıl Mozart istikametinde ilerleyen Modern Türk Cumhuriyeti'nin dümenini, farzımıuhal, Selahattin Kaynak istikametine kırma olasılığı, büyük bir 'kuşkuya' dönüşerek milletimizi kasıp kavuruyor da kimseciklerin haberi yok!
Anlaşılan o ki; başyazarın marifeti sayesinde, semboller kapışmasında 'müzik' de sahne alacak…
Halbuki, 1929 ve 30'lu yıllarda uygulanan “Musiki İnkılabı” dolayısıyla, müzik üzerinden yürütülen 'kapışma' idrak edilmiş ve çoktan bitmişti.
Gazi Paşa, 1924'de, İstanbul'da bulunan Mızıka-i Hümayûn'u Ankara'ya getirmiş ve bugün “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası” dediğimiz, “Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti”ni kurdurmuştu.
“Müzik İnkılabı” bir sentez girişimiydi. Yani, Gazi Paşa bir sentezin peşindeydi, Mozart'ın değil.
Bu sentezin fikri temeli de Gökalp'a dayanır. (Hiçbir Batılı kaynağı doğru dürüst incelemeden, Türk musikisinin Bizans'tan alındığını iddia eden Gökalp'in tutarsızlığına değinmek bu yazının konusunu değil.)
Gelgelelim, “Musiki İnkılabı” tutmayacaktı, ve tutmadı da…
Tutmadığı gibi, halkımız, yasaklandığı için radyodan dinleyemediği Türk musikisi ihtiyacını, o vakitler bolca izlenen Mısır filmlerindeki arabesk müzikle giderme yolunu seçti.
Her neyse…
Başyazarın semboller dünyasından daha fazla uzaklaşmamak için, Yahya Kemal üstadımızla şuracığa noktayı koyalım:
“Çok insan anlayamaz eski musikimizden / ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden.”
Madem bıyıklı başyazarın adını vermedim; merak eden okuyuculara bari biraz ipucu vereyim:
Görüntüsü, ilk bakışta, Beethoven'den daha çok Abdullah Papur dinler izlenimini veriyor.
Demek ki, dış görünüş yanıltıcı olabiliyor. Belki de daha uzun ve dikkatli bakmak lazım.
Eyvah ki eyvah, daha derinlemesine bakınca da, gerçekten Klasik Batı Müziği dinler mi, dinlerse de bir şey anlar mı, gibi nahoş sorular akla gelebilir!
Lakin, 'türban'la patinaj yapan semboller alemine 'müzik' üzerinden katkı yapması, her türlü takdirin üzerindedir.
Sayesinde semboller ikiye çıktı. Yok mu artıran?
Mesela, yemeklerden falan gidilirse, üçüncü sembol çıkarılabilir mi ortaya?
Hayır, risotto olmaz, ayağa düştü o. Istakozun sol ayağı olabilir mi acaba?
Kaynak: Yeni Şafak