Geçen haftaki yazımda seçimlerin demokrasilerin şöleni olduğunu, demokratik sisteme ve partilere yenilenme ve tazelenme imkânı sağladığını, topluma yeni umutlar yeşertme zemini hazırladığını vurgulamıştım.
29 Mart seçimleri bu tespitleri teyit eden sonuçlar verdi. Son derece ilginç, bir ölçüde genel milletvekili seçimine dönüşen bir genel mahalli seçim yaşadık ve aynı derecede ilginç sonuçlarla karşılaştık. Genel milletvekili seçimleriyle genel mahalli seçimler arasındaki en önemli fark, mahalli seçimlerde tek tek adayların daha fazla öne çıkması ve çok daha etkili olmasıdır. Nitekim bu sefer de bu kural doğrulandı. Bazı şehirlerde adaylar partilerininkinden büyük başarılar kazandı.
Seçimler sonunda belediye başkanlıkları ve oy yüzdeleri dağılımında öyle bir tablo ortaya çıktı ki, neredeyse her parti seçimlerden zaferle çıktığını ilan edebilecek durumda. Üstelik partiler bunu yapmak için bir yalan aracı olarak istatistik bilimine başvurmak zorunda da değiller. Kimi genel rakamları karşılaştırmalı tablolara dökmek partilerin zafer iddiasını sergilemeye yeterli. Nitekim bunu hemen yaptılar ve daha uzunca bir süre yapmaya da devam edecekler. Seçimlerden Saadet Partisi, DTP ve hatta DP gibi "küçük" partilerin hayli kazançlı çıktığı söylenebilir. Ancak, bu partiler henüz ciddi bir siyasi aktör olma istidadı taşır görünmedikleri için performansları üzerinde uzun uzun durmaya, en azından bu yazının sınırları içinde, gerek yok. Bu yüzden, seçimleri TBMM'deki partiler açısından değerlendirmemiz daha doğru olur.
AKP'nin durumu: Kârdan zarar etme
MHP'nin bu seçimdeki performansı nispeten iyi olmakla beraber ortada parmak ısırtacak bir başarı yok. Bu parti elindeki belediye başkanlığı sayısını artırdı. Ankara, Adana ve Balıkesir gibi yerlerde partilerinden daha başarılı adaylar sayesinde oy oranını biraz yükseltti. Ancak, henüz bir iktidar alternatifi olabilecek durumda değil. Ülkenin hangi problemlerine hangi somut çözümler önerdiği belli olmadığı gibi henüz Türkiye gibi bir ülkeyi çekip çevirebileceği yolunda toplumda bir kanaat da uyandıramadı. O yüzden MHP'nin özellikle parti programı konusunda çalışması ve hamaset ve tepkiye dayalı söylemini gerçekçi, işler, demokrasiyle uyumlu bir çözüm önerileri paketine dönüştürmesi gerekli.
AKP'nin oyları bu seçimde azaldı. Üç büyük parti içinde oyu azalan tek parti AKP. İster olması gerektiği gibi 2004 seçimleriyle isterse bazılarının yaptığı gibi 2007 genel milletvekili seçimleriyle karşılaştırılsın, AKP'deki oy gerilemesi görmezden gelinemeyecek veya basit açıklamalarla geçiştirilemeyecek kadar büyüktür. En azından 3 puanlık bir gerileme vardır. Buna verilecek sağlıklı tepki seçmene küsmek olamaz. AKP, seçmeni suçlamak yerine nerede ve niçin yanıldığını araştırmalıdır.
Şüphe yok ki bazı CHP'li medya kalem erbabının iddia ettiği gibi AKP büyük bir başarısızlığa uğramış değildir. Bu parti kendisinden sonra gelen iki partinin toplamı kadar oy almıştır. Bir genel seçim olsaydı tek başına iktidara gelmiş olacaktı. Üstelik bu parti sadece diğer bütün partilere karşı değil, kendisine karşı korkunç ve sınır tanımaz bir muhalefet yürüten bir yandaş medyaya ve ağır bir ekonomik krizin ilk yıkıcı etkilerine rağmen bu sonuca ulaşmıştır. Bu yüzden, AKP'nin durumu halk arasındaki tabirle kârdan zarar etmeye benzemektedir. AKP hâlâ Türkiye'nin en önemli siyasi gücüdür. Diğer partilerden farklı olarak bütün Türkiye'ye yayılabilen ve hemen hemen her kesime hitap edebilen yegâne partidir. Paniğe kapılmasını gerektirecek bir sebep yoktur. Ancak, şapkasını önüne koyup düşünmesini gerektirecek pek çok sebep vardır. AKP yönetimi beklediği sonuca ulaşamamasını bir erken uyarı olarak alıp gerekli yenilenmeyi gerçekleştirirse en azından bugünkü gücünü koruma şansına sahip olacaktır.
AKP, 6 yıldan uzun bir süredir iktidarda. Dünyanın her demokrasisinde olduğu gibi metal yorgunluğuna benzer bir iktidar yorgunluğunun olması normal. Ancak, AKP bazı vahim yanlışları uzun zamandır sürdürmekte. Bu, MHP ve CHP'den çok daha özgürlükçü ve demokrat görünmesine rağmen, bir demokraside tatmin edici sayılamayacak bir demokratlık ve özgürlük seviyesinde takılıp kalmasına neden olmaktadır. Bir iki örnek vereyim. AKP İstanbul'da belediye tesislerindeki içki yasağında niye ısrar etmektedir anlamak zor. İçki yasağı içki içmeyene belediye tesislerine gelmeyi dolaylı olarak yasaklamakla aynı şeydir. AKP burada önceki yönetimlerin hatasını içerik farklı, kalıp aynı olacak şekilde sürdürmektedir. Bu yasak bir an önce kalkmalı ve tesisler veya tesislerdeki salonlar içenler ve içmeyenler için özel olarak tahsis edilmelidir. AKP, Alevilerin ve gayrimüslimlerin din özgürlüğü, din eğitimi, ibadethane ve mülkiyet konularındaki sıkıntılarına da daha hızlı çözüm aramalıdır. Nihayet Kürt meselesinde bazen faşistlerinkiyle yarışan sert söylemi terk etmeli ve demokratça davranmalıdır. Bu meseleye bir uygunluk meselesi olarak değil bir ilke meselesi olarak bakmalıdır. DTP'nin muhatap alınması gerektiğini görmeli ve bu partiye karşı benimsediği, MHP'nin bile takınmaktan kaçındığı, anti demokratik tavrı terk etmelidir.
Menderes ve arkadaşlarına bir kez daha minnet
CHP'nin bu seçimden galip değil ama kazançlı çıktığı açıktır. Bu parti özellikle Kılıçdaroğlu'nun popülaritesi sayesinde oy oranını yaklaşık 5 puan yukarı taşımıştır. Henüz ana rakibine karşı hayli küçüktür ama bu büyüme kendi açısından umut vericidir. Nitekim hem parti hem partinin yandaş medyası umut ışığını görmüş ve abartılı şekilde etrafa yansıtmaya başlamıştır. Türkiye için iyi bir gelişme CHP'deki bu büyümenin radikal laisist kesimi ferahlatacak olmasıdır. Bu kesim AKP'nin önünü kesmek için kapalı kapılar ardında kumpaslar çevirmeye, asker bürokratları kışkırtıp siyasete müdahale ettirmeye, darbelere çanak tutmaya gerek olmadığını, bunların kendisine fayda değil zarar verdiğini umarım görmüştür. Gerçekten, 1997'den beridir bu seçim –mevcut bilgilerimize göre- siyasileşmiş partizan askerlerin siyasete doğrudan müdahale etmediği belki tek seçim olmuş ve AKP'nin oylarının fark edilir biçimde azalmasıyla sonuçlanmıştır. Demek ki askerin siyasete müdahalesi gereksizdir. Bu tür müdahaleler, lehine müdahale edilenlere değil, engellenmek istenenlere yaramaktadır. Hiç şüphesiz seçim öncesi kendisine bir muhtıra daha verilseydi AKP'nin oy oranı birkaç puan yukarıya tırmanırdı. CHP, seçimde büyümesinden ve AKP'nin gerilemesinden Ergenekon davası açısından da sonuçlar çıkarmalıdır. Yıllardır siyaset yapan CHP kurmayları bu ülkede darbe tehdidinin her zaman mevcut olduğunu bizden daha iyi bilmektedir. Ortaya çıkan belgeler ve bilgiler de yakın geçmişte görünürde AKP'ye, aslında hepimize ve demokrasiye karşı darbe tezgâhları yapıldığını göstermektedir. Demokrasiye sahip çıkmak iktidar kadar muhalefetin de görevidir. CHP bu konuda AKP kadar net olamasa bile en azından MHP'yi örnek almalı ve darbe teşebbüslerini ve darbe heveslilerini siyaseten mahkûm etmeli ve kınamalıdır. Bu, ona çok fayda sağlayacaktır zira siyasetin geldiği noktada ve genel Türkiye siyaseti içinde daha fazla büyüyebilmesi ve iktidar alternatifi olabilmesi de bir ölçüde buna bağlı görünmektedir.
Son olarak belirtelim, bu seçimden Türkiye demokrasisi galip çıkmıştır. Türkiye bir rekabetçi çok partili seçimi daha başarıyla gerçekleştirmiş ve demokrasisini takviye etmiştir. Bu vesileyle Türkiye'yi demokrasiye taşıyan Adnan Menderes'e ve arkadaşlarına minnet borcumuz bir kere daha hatırlanmalıdır. Ruhları şâd olsun.
Kaynak: Zaman