ABD'nin aşırı milliyetçi, yeni muhafazakâr ve Hıristiyan Siyonist şahinlerce tasarlanan Ortadoğu politikası, petrol ve hâkimiyet kokuyor. Bu politika iki amaca dayalı. Birincisi, ABD'nin küresel hâkimiyetinin küreselleşme sürecini daha da fazla kontrol altına alması. Dünya ekonomisi Rusya, Çin ve Hindistan gibi parlayan yıldızlara fırsat sağlarken, bazı aşırılık yanlıları ABD'nin teknolojinin yanı sıra dünya petrolünü de kontrol etmesi gerektiğinde karar kıldı. İkincisiyse, Arapların çıkarlarını dışlarken İsrail'e en üst seviyede önem vermek. Bu hedeflere ancak, Ortadoğu toplumlarının uyumluluğu baltalanırsa ulaşılabilir. Bu nedenle hedef rejim değişikliğiyle sınırlı değil; ulus-devletleri sarsmaya kadar varıyor. Mezhep ayrımcılığını, etnik bölünmeleri, bölgesel yabancı düşmanlıklarını ve nihayetinde Arap Ortadoğu'nun Balkanlaştırılmasını teşvik etmek üzere bir politika hazırlandı. Bu maalesef, bazı devletlerin parçalanarak kolay egemenlik altına alınabilir küçük varlıklara dönüşmesiyle sonuçlanabilir. ABD'nin bu politikayı, bölgenin uzun süredir beklediği özgürlük ve demokrasiye dair sözler vererek gizlemesi gerekti. Şahinlerin planı uygulamak için bir bahaneye ihtiyacı vardı ve trajik 11 Eylül saldırıları bunu sağladı. Fakat Amerika, Irak'ta bataklığa saplandı; Bush da yeni bir girişim başlattı. Baker-Hamilton raporunu göz ardı ederek Ortadoğu'yu iki kategoriye ayırdı: Amerikan kurallarına uyan 'ılımlı' devletler ve aşırılık yanlısı 'hain'ler. ABD ayrıca, muhtemel bir savaş için İran'la tansiyonu yükseltiyor, Irak'taki askeri varlığını da artırıyor. Yeni girişim, Irak'ın kontrolünü elde tutmak için son bir çaba gibi görünüyor. Bunun bölünmeye yol açabileceğini düşünmek mantıksız değil. Dolayısıyla iki soru ele alınmalı: ABD'nin nihai hedefi hâkimiyet ve bölünme mi, yoksa onurlu bir çıkış mı? İkincisi, neden Kaide ve diğer ölüm timleri sadece sivillere saldırırken, meşru direniş operasyonlarını askeri hedeflerle sınırlı tutuyor? Suriye, Irak'ın bütünlüğüne bağlı Hafta sonu Bağdat'ta Irak'ın geleceği üzerine düzenlenen, Suriye, İran ve ABD'nin katıldığı konferans, daha verimli müzakerelerin başlangıcı olabilir. Suriye, hassas ihtilaflar konusunda kendisine böylesine önyargıyla yaklaşılamayacağına dair bir tutum sergiledi. ABD, Batı'yla Araplar arasında anlayış ortamı oluşturulmasına yardım etmeli. İstikrarlı, laik ve refah bir Ortadoğu terörle mücadelenin en iyi yolu. Suriye ayrıca Irak'ın bütünlüğünü şu üç adıma dayalı biçimde korumak için hiçbir çabadan kaçınmayacağını da belirtti: Yabancı güçlerin güvenlik boşluğu yaratmadan çekilmesini sağlayacak bir takvim, ülke bütünlüğüne bağlı ordu birimlerinin göreve çağrılması, anayasanın merkezi otoriteyi güçlendirecek biçimde gözden geçirilmesi, Baas partisi yasağının kaldırılması, bölge devletlerinin katıldığı ulusal uzlaşma konferansı, ardından da yeniden yapılandırmayı finanse etmek için uluslararası bir konferans.Irak'ın çökmesi, Suriye, Lübnan ve Körfez ülkelerinin de toplumsal uyumunu tehdit eder. Dünyayı yöneten uluslar, Irak sorunu ve Arap-İsrail ihtilafına çözüm için geçmiştekinden daha bilgece, adil ve kararlı davranmalı. (Suriye'nin Britanya elçisi, 13 Mart 2007)