ABD'de 'değişim'e endekslenen başkanlık seçiminde, Obama ve McCain'in yarışma ihtimali yüksek. Obama'nın seçilmesi hem Bush yıllarından gerçek kopuş anlamına gelir, hem de Amerikan rüyasına dair güçlü bir simge olur
Barack Obama umut, birlik ve değişimden yana. Keşke rakipleri umutsuzluk, patırtı ve durağanlığa dayalı kampanyalarında açık konuşsalardı da seçmenlerin gerçek bir tercihi olsaydı. Obama Demokratların en güçlü adayı olarak New Hampshire'daki önseçime gidiyor ve ABD başkanlığının önde gelen bütün adayları onun dilini kullanmak için yarışıyor. Bu bir 'değişim' seçimi haline geldi. Amerika ve dünya için soru, bunun boş bir söylemden ibaret olup olmadığı ya da bir şeylerin gerçekten değişip değişmediği.
Cumartesi günü New Hampshire Nashua'daki mitinginde Obama'yı izlerken bazı şüphelerim ortadan kalktı. Giderek kendine güvenli ve karizmatik bir performans sergiliyor. Senatör ABD'nin ilk siyahi başkanı olacağını vurgulamasa da, bu aleni olgu, değişim, uzlaşma ve umut mesajını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Destekçileri ona bir rock yıldızı muamelesi yapıyor ve o da gittikçe bu hali benimsiyor; miting konuşmasını, "Teşekkürler New Hampshire, sizi seviyorum" diye bitiriyor.
Fakat seçimin kaderini rock yıldızı potansiyeli belirleyecekse, Iowa'nın Cumhuriyetçi galibi Mike Huckabee'nin de şansı olmalı. Bugüne dek New Hampshire'da tanık olduğum en güzel an Huckabee'yi bas çalarken izlemekti; kendisine eşlik eden rock grubuyla birlikte bağıra çağıra 'The Midnight Hour' şarkısını söyledi. Eski Baptist vaiz, yaradılışı kabul edilebilir kılmakla tehdit ediyor. Huckabee'ler ilginç bir başkan ailesi olurdu. Oğlu David (babasının diyet kitabını okumadığı gayet belli olan şişman bir oğlan) geçenlerde bir uçağa dolu tabancayla girmeye çalışırken durduruldu; vaktiyle de izci kampından bir köpeği öldürdüğü iddiasıyla evine gönderilmiş.
Bu gibi ayrıntılara dalarak, Amerikan başkanlık seçimlerine eğlenceli bir acayiplikler şovu olarak gören (dış dünyaya tümüyle kapalı, akılcı tartışmanın imkânsız olduğu, İncil sallayanlardan ve zamparalardan menkul bir gösteri gibi) klasik Avrupalı tuzağına düşme tehlikesine girdiğimin farkındayım.
Huckabee Cumhuriyetçilerin adaylığını elde ederse, ki olabilir, bu kötücül kalıp şahikasına ulaşır. Fakat seçimin Demokrat Obama'yla Cumhuriyetçi John McCain arasında bir yarışa sahne olması daha muhtemel görünüyor.
Bir McCain-Obama yarışı, küçümseyici yabancı kalıpları kırar. Büyük oranda dış politikaya dair mücadele eden ve seçmenlere açık ve iyi ifade edilmiş bir tercih sunan, iki yetenekli adam arasındaki bir yarış olur.
Irak ikisi için de belirleyici. Obama savaşa başından beri karşı olduğunu vurguluyor. McCain'se işgalin hararetli destekçisi. Obama, askerleri 16 ayda döndürme sözü veriyor. McCain'se ABD'nin savaşı kazanmakta olduğunda ısrarlı ve birliklerin ordaki varlığının nesiller boyu süreceğinden dem vuruyor.
Dış dünya söz konusu olunca tüm bunlar şunu ortaya koyuyor: Gerçek değişimin adayı Obama, McCain eskiyi temsil ediyor. Fakat McCain'i bundan ibaret saymak haksızlık olur. Dış politikada bir şahin olduğuna, radikal İslamcılıkla mücadelede yeni muhafazakâr fikirlerin ağır etkisi altında bulunduğuna kuşku yok. Fakat dış politika önerilerinden bazıları Bush yıllarına hiç uymuyor. Küresel ısınma konusunda ciddi olan neredeyse yegâne Cumhuriyetçi aday o. Ayrıca sıkı bir işkence karşıtı ve Guantanamo'yu kapatmak istiyor.
Yine de Obama Bush yıllarıyla daha keskin bir kopuşu temsil ediyor. Irak rotasını değiştirecek. McCain'in önerdiği tüm değişimleri sahiplenen Obama, buna tonu ve yaklaşımıyla daha geniş bir değişimi ekliyor. İç politikadaki tavrı, partilerüstülük etrafında şekilleniyor. Aynı yaklaşımı dış politikaya da sirayet ettireceği açık. Nashua'da dış dünyaya, 'Bizim için önemlisiniz ve sizinle çalışmak istiyoruz mesajı verilmesi'nden söz etti. Amerikalı bir politikacı için alışılmadık bir şekilde çok taraflı kurumları ve BM'yi şevkle savundu.
Cumhuriyetçiler aynı eli oynuyor
Gerek iç gerekse dış politikada Obama'nın sözleri kimliğiyle de güç kazanıyor. Doğal bir biçimde 'Kenyalı kuzeninden' dem vurabilen, Endonezya'daki çocukluk anılarını anlatabilen başka aday yok. Bush, imtiyazlı bir dünyada doğmuş cakalı bir Teksaslı olarak kolayca karakterize edilirken, göçmen kitlesinden gelme siyahi bir başkan Amerikan rüyasına dair güçlü bir uluslararası simge olacaktır. Elbette simgelerin sınırları vardır. Bush'un iki siyahi dışişleri bakanı ataması (Powell ve Rice) olgusu, dış politikasını tenkitçilerinin gözünde daha kabul edilir kılmadı. Neticede Obama'nın kim olduğu değil ne yaptığı önemli olacak.
Geçen seçimde Cumhuriyetçiler, ulusal güvenlik konusundaki sertliklerini öne çıkararak dış politikada ikna edici olabildi. Önde gelen Cumhuriyetçiler bu kez de aynı eli oynuyor. Demokratlar, seslerinin cılız çıkmasını kaldıramayacaklarını biliyor. Ama Obama'nın kazanacağı bir zafer, ABD'nin artık dünyaya karşı daha az militer bir yaklaşım istediğini ortaya koyacak.
Kaynak: Radikal