Bir son dakika asker müdahalesi ya da diğer öngörülmeyen sürprizler vuku bulmazsa, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Ahmet Necdet Sezer mayıs aylarının başında görevini bıraktığında Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı olacağa benziyor.
Gül'ün, dışişleri bakanı olarak zengin deneyimi, özellikle Avrupa Birliği'ne adaylık sürecinde oynadığı kilit rol, onu söz konusu görev için büyük ölçüde ehliyetli biri kılıyor. Açık bir şekilde, Hazine bonolarının ve Türk Lirası'nın değerinin yükselmesi ile karşılanan adaylık kararına yabancı yatırımcılar arasında olumlu gözle bakıldığına dair bir uzlaşı var. Gerçek şu ki; AK Parti, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yerine Gül'ü aday göstererek, ülkenin yararına olacak seçimlere ve önemli meselelere karşı uzlaşı tutumunu göstermesi ve bu konudaki istekliliği açısından pek çok yönüyle bir ahit olmuştur. Son haftalarda, Erdoğan'ın Köşk adayı olabileceği düşüncesi, ülkenin katı laiklerinin feryatlı figanlı protestolarını tetiklemişti. Şimdi bile, Gül'ü tercih ederek iktidar partisi laik düzene karşı taviz vermiş olmasına rağmen, İslamcı bir cumhurbaşkanının seçilmek üzere olduğu tartışması devam ediyor. Tartışmanın önemli bir bölümü, Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül'ün başörtüsü üzerine odaklanmış durumda. Aşırıcı laikler örtülü bir 'first lady'nin başkanlık köşkünde oturuyor olması düşüncesinden rahatsız oluyor. Ancak, Türkiye'nin kırılgan ve politik dönüşümlerle çalkantı dönemlerinde bile uzun süredir ayakta kalan laik demokrasisi bir örtü ile yıkılmaz. Türk gazeteleri ve kamuoyundaki ulusal tartışma meselelerine şahit olan biz Arap dünyası, ülkenin demokrasisinin böylesi bir açık ve özgür tartışma ortamına izin vermesi gerçeğine fazlasıyla imreniyoruz. Ortadoğu'da belirleyici bir diplomatik rol üstlendiği farz edilen Türkiye, bölgemiz ve tarihimizde böylesi bir bölünmenin yaşandığı şu ortamda model olarak kalmayı sürdürüyor. Türklerin güçlü Müslüman gelenekleri liberal, kozmopolitan ve modern kurallarla harmanlama kabiliyeti, İslam ve demokrasinin birbiriyle uzlaşmaz, uyuşmaz görülmemesi gerektiğini çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Aslında, Türkiye'nin durumu, bu iki değerin birbirini tamamlayıcı olduğunu da gösteriyor.
Başyazı (The Daily Star, 26 Nisan 2007)