Irak ABD'den dengeli bir güvenlik anlaşması kopardı. Bundan sonraki başarı, hükümetin önündeki sınavlara bağlı. Maliki Irak'ın çeşitli halklarına eşit davranırken, dış bağlamda da Suriye ve İran etkisini azaltmalı.
ABD'yle güvenlik anlaşmasının onaylanmasının ardından, Irak'ın yaklaşık 18 yıldan sonra ilk defa kalkınma, gelişme ve tam egemenlik yönünde doğru yola girdiği söylenebilir.
Anlaşmanın imzalanması sonrası Irak öncelikle yıl sonunda BM'nin ABD'ye verdiği yetkilendirmenin kapsamından çıkmak, ikinci olarak da güvenlik, siyaset ve ekonomi açısından istikrarlı bir demokratik devlet inşa etmek amaçlı adımlarına başlamak istiyor. İşini garibi, Başbakan Nuri el Maliki'yle
Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi hükümeti arasında anlaşmazlıklar başgösterdi. Başbakanla Sünni ve Şii oluşumları arasındaki anlaşmazlıklar patlama anını bekliyor. Görünen o ki anlaşmanın imzalanması Irak'ın tehlikeyi atlatıp, egemenlik ve gelişim yoluna girdiği anlamına gelmez. Irak'ın rahatlaması, hükümetin zorlu dış ve iç sınavları geçme gücüne bağlı.
Dış bağlamda, Irak ABD'yle sağlam koalisyonunu yapılandırma gücüyle ilgili sınavı aşmalı. Iraklıları öldürücü rejimden kurtaran, teröre ve bölgesel müdahalelere karşı Irak'ı savunmak için askerlerinin kanını akıtan ABD, güvenlik anlaşmasında 3 yıl içinde çekilmesi öngörülse de uzun bir dönem için Irak'ın güvenliğinin garantisi olarak kalacak. Dahası, ABD'yle koalisyon Ortadoğu'daki çözümsüzlüklerden uzak bir barış içinde gerçekleşirilirse, Iraklılar büyük bir kazanım elde eder.
Irak bu sınavı geçerse, bölgede öncelikli bir Amerikan müttefiki olabilir. Böyle bir koalisyon özellikle de İran, Suriye ve diğer bölge ülkeleriyle çözümsüzlük yaratır.
Bu bağlamda, anlaşma sonrası dönemde Irak'ı bekleyen ikinci sınav ABD'yle çekişen iki komşu İran ve Suriye'yle ilişkiler. Bağdat bu iki devletin iç meseleleri üzerindeki etkisini durdurulabilirse stratejik başarı elde eder. Komşularla nasıl ilişki kurulacağına dair bir başka sınav daha var. Zira Irak'ın son 40 yıl boyunca komşularıyla kurduğu ilişkiler tıkanıklık hali yaşıyordu.
Bu ilişkiler, İran'la savaş ve Kuveyt'e saldırı gibi trajik şartlar gördü. Bağdat gelecek altı ay içinde, diplomatik felç halini ve temkinli siyasi yaklaşımları aşmalı. Sözgelimi, 1990'daki Kuveyt işgalinden dolayı resmi bir özür sunarsa iyi eder. Bu tür adımlar Irak'ın bölgesiyle entegrasyonuna destek olur, komşularla işbirliği fırsatlarını artırır. ABD güvenlik anlaşması öncesinde bölge ülkelerini Irak'la işbirliğine ikna etmeye çalışıyordu. Fakat anlaşma sonrasında Bağdat bu sorumluğu üstlenmeli.
En önemli sınavsa hükümetin iç şartlar nasıl ele alacağı. Hükümet, güvenlik anlaşmasının Arap, Kürt, Türkmen, Şii, Sünni ve Hıristiyan Iraklılara karşı tehdit dilini kullanmasına meşruiyet kazandırdığını düşünürse, 1930'lardaki hataları tekrarlar. Irak'ın bağımsızlığa kavuşup BM üyesi olduğu bu dönemde, hükümetler ülkenin çeşitli toplumlarının haklarını ihlal etme gücüne sahip olduklarını düşünmüştü. Bağdat o dönemde, bu yanlış düşünceye dayanarak Kürtlere, Asurilere ve Şii din adamlarına karşı savaşını meşrulaştırdı. Şimdi de, Maliki'nin bölgesel yetkilerin azaltılmasına yönelik
çağrılarının yanı sıra Kürtlerden de merkezi devletin çatısına dönmelerini istemesiyle birlikte, bu yanlışları hatırlatan kara bulutlar beliriyor. Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani'nin ateşle oynamak olarak gördüğü bu açıklamalar, Bağdat'ın iç sınavları aşma gücüne dair olumlu bir izlenim vermedi.
Irak ABD'yle dengeli bir anlaşma elde etmekte şüphesiz başarılı oldu. Fakat sorun, anlaşmanın akıbetinin Irak'ın bu sınavları aşma gücüyle bağlantılı olması. Acaba Maliki kalan altı ayı boyunca bu sınavlarda başarılı olur mu? Zor soru bu. (Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 7 Aralık 2008)
Kaynak: Radikal