7 Temmuz 2005'teki Londra saldırılarından iki yıl sonra İngiltere yeniden terör saldırılarıyla, patlayıcı dolu araçlarla gündemde. Uzan zamandır terör uyarıları, terör saldırıları, patlamalar durmuştu. Daha önce hem ABD"de hem de İngiltere"de olanlara benzer biçimde saldırı hazırlıklarının önlendiğine dair senaryolar yeniden gündeme gelmeye başladı. Yine İngiltere"de.
İki yıl önce 52 kişinin ölümüne yol açan metro saldırılarıyla ilgili dosya üzerindeki soru işaretleri henüz cevaplanmamışken benzer senaryoların yeniden gündeme gelmesi nasıl açıklanabilir?
Elbette ilk bakışta, El Kaide ya da bir başka örgütün İngiltere"yi vurmak için uzun zamandır hazırlık yaptığı, saldırı planlarının İngiliz istihbaratı tarafından yine maharetle önlendiğine inanmamız isteniyor. Belki doğrudur ama bu, yıllardır terörle mücadele adı altında devletlerin terör üzerinden hangi projeleri hayata geçirdiğini gören bizler için yeni şüpheler demektir.
İlk bulunan Mercedes araç, bir eğlence merkezine yakın ve patlayıcı yüklü. Fark ediliyor ve etkisiz hale getiriliyor. Bundan bir süre sonra yakında bir başka araç tespit ediliyor. İngiltere"nin en eski ve popüler bölgelerinden birinde bulunan araç patlamaya hazır durumda. Patlamalar gerçekleşseydi belki de yüzlerce insan ölecekti.
Buraya kadar her şey inandırıcı. Ya bir örgüt gerçekten İngiltere"ye ağır bir saldırı hazırlığındaydı ve bu saldırı önlendi ya da istihbarat örgütlerinin kontrolünde ya da yönlendirmesinde yazılan basit bir senaryo var karşımızda. Daha önceki saldırılar, soru işaretleri, önlenen saldırı planları veya havaalanlarındaki güvenlik alarmlarını hep birlikte düşününce, işte burada sorular başlıyor. Çünkü benzer senaryoları çok gördük ve bunlar birer istihbarat oyunundan başka bir şey değildi.
İki yıl önceki saldırıların olduğu güne dönelim.
İngiltere ile Fransa arasında AB bütçesi, İngiliz yemekleri ve 2012 olimpiyatları üzerindeki çekişmeden zaferle çıkan Tony Blair"in sevinci çok kısa sürmüş, ABD ile her türlü işgali birlikte planlayıp yürüten, Afrika ülkelerinin borcunun silinmesi konusunun G-8"nin gündemine taşıyarak sempati operasyonu başlatan Blair"in ülkesi, ağır saldırılara maruz kalmıştı. Beşi metroya ikisi de otobüslere yerleştirilen bombaların patlamasıyla Londra adeta kendi 11 Eylül"ünü yaşadı. Onlarca kişi öldü, çok sayıda kişi de yaralandı. Fransa, İtalya, Almanya ve İspanya alarma geçti. Büyükelçilikler boşaltıldı.
11 Eylül saldırıları ve Irak işgaliyle kendini hedef haline getiren İngiltere, gerek çok eleştirilen anti-terör yasaları gerekse ülkedeki Müslümanlara yönelik olağanüstü güvenlik önlemleri nedeniyle aslında bu saldırılara hazırlıksız değildi. Özellikle Irak işgalinden bu yana, bütün dünyada etkisini gösteren benzer saldırıların neden İngiltere"yi vurmadığı hep soruldu. El Kaide neden İngiltere"ye saldırmamıştı? Cevabı ise alınan güvenlik önlemleri olarak açıklandı.
Ama bu önlemler saldırıları önlemeye yetmediği görüldü! O zaman neden o tarihte sorusunu sorduk. El Kaide ya da bir başka örgüt, ancak o gün mü imkân bulmuş da saldırmıştı? Irak"ta vahşi katliamlar yapılırken, Afganistan"da ağır cürümler işlenirken, Guantanamo ve Ebu Gureyb"de insan onurunu hiçe sayan uygulamalar yaşanırken, bütün bunlara karşı İslam coğrafyasının ve dünyanın duyarlılığı zirvede iken neden İngiltere"ye saldırı olmadı? Neden bu hassasiyetler azalmışken saldırı gerçekleşti?
Birileri üslenecekti, El Kaide ya da adı hiç duyulmamış bir örgüt üslenecekti. Hatta belki de saldırıya karışan kişiler yakalanacak ama ondan sonrasını hiç öğrenemeyecektik. Soruşturmalarla ilgili bilgileri, bu kişileri kimlerin yönlendirdiğini öğrenemeyecektik. Nitekim öyle oldu.
Saldırılardan hemen önce dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw, 18 ay içinde İngiliz askerlerini Irak"tan çekeceklerine ve Afganistan"a yığınak yapacaklarına ilişkin açıklamasını hatırlıyorum. Ve daha da merak uyandıran bir gelişmeyi; şiddetli tartışmalara neden olan yeni terörle mücadele yasa tasarısının bu saldırılardan hemen sonra hiçbir itirazla karşılaşmadan yasalaşmasını. Londra saldırılarından önce hazırlanan, özgürlükleri kısıtladığı ve İngiltere"yi bir polis devletine dönüştürdüğü için Blair yönetiminin cesaret edip yasalaştırmadığı taslak, saldırılardan sonra nasıl da uygulamaya geçti!
Peki, son saldırı komplosuna da bu şekilde bakarsak neleri not etmeliyiz? Şunları: Bölgemizi ve dünyayı büyük bir kaosa sürükleyen krizlerin, işgallerin, iç savaşların, etnik ve mezhep eksenli çatışmaların mimarlarından biri olan Tony Blair"in görevinden ayrıldığını, terör komplosunun bu döneme denk geldiğini.
Yine Blair"in ABD tarafından Ortadoğu Dörtlüsü"nün temsilcisi olarak atandığını, bunun ABD"nin Ortadoğu Özel Temsilcisi anlamına geldiğini. Bölgede bu atamaya karşı şiddetli bir direnç oluştuğunu. Blair"in görevi döneminde Filistin"deki iç çatışmaların, Lübnan"daki gerginliğin daha da tırmanacağını, buralardaki krizin terörle mücadele savaşına dönüştürüleceğini
Yeni Başbakan Gordon Brown"un İsrail"le yakın ilişkiler ve Ortadoğu"daki ABD-İngiliz ortaklığını devam ettirme, terörle mücadele konusundaki genel çizgiyi izleme konusunda teşvik edildiğini. Bir anlamda ona hoş geldin dendiğini
Brown"un hem İsrail ile hem de Neocon"larla yakın ilişkilerinin terörle mücadele adı altında yürütülen küresel saldırganlığın daha da güçleneceğine dair işaretlerin çoğaldığını. Terör komplosundan birkaç gün önce, Musevi lobisinin organize ettiği bir aksam yemeğinde, ailece İsrail"i ne kadar sevdiklerini anlattığını, babasının ne kadar İsrail yanlısı olduğunu söylediğini
ABD"nin El Kaide kartını daha da etkin kullanmak için yeni bir süreç başlattığını. Örgütü hem Irak içindeki Şii, Sünni ve Kürtler için birinci tehdit ilan ettiğini hem de bölge ülkelerine karşı etkin bir koz olarak kullanma eğiliminde olduğunu.
George Bush"un Deniz Harb okulunda yaptığı konuşmada tam 27 kez El Kaide dediğini. Benzer şekilde; Irak"taki ABD birliklerinin bir haftada El Kaide ile ilgili tam 33 basın açıklaması yayınladığını oysa geçtiğimiz ay bu sayının sadece dokuz olduğunu
Bu notları daha da artırabiliriz. Çünkü bu notlar yeni şeylere işaret ediyor. Londra"daki terör komplosunu iki yıl önceki saldırılarla, söz konusu saldırılardan sonra hem İngiltere"de hem de Ortadoğu"da neler yaşandığı ile birlikte değerlendirirsek, şüphelerin artacağını göreceğiz. Avrupa"daki ABD yanlısı tavır, İngiltere"deki görev değişimi, yeni Başbakan"ın tutumu ve Blair"in Ortadoğu temsilcisi olmasının zemin hazırlayacağı gelişmeler, önümüzdeki günlerde terör, terörle mücadele, el Kaide, Filistin ve Lübnan"da çatışmaların yeniden başlaması gibi endişe verici gelişmelerin ortaya çıkacağını şimdiden söyleyelim. Tabi yeni terör saldırılarının hangi ülkelerde olacağını bilmemiz mümkün değil