Türkiye'nin yanı sıra Pakistan gibi Arap olmayan ülkelerin zirveye çağrılmalarının İran açısından bir Sunni ittifak olarak yorumlanmaması için hiçbir neden olmadığı da ortada. Arapları ılımlılık/aşırılık, terörist/uzlaşmacı gibi oryantalist paradigmaya sıkıştıran Amerikan stratejisinin somut ifadesi Filistin hükümeti üzerinde kendini gösterdi: Mahmut Abbas'ın Hamas'lı Başbakanın önüne çıkarılması. Böylelikle zaten halk desteğini yitirmiş Olmert hükümeti ve böylesi ?blok anlaşma?lara hiçbir zaman yanaşmayacak olan İsrail'in devlet politikası açısından yeni bir durum söz konusu olmayacaktı. Filistinlilerin payına düşen sadece ılımlı Arap rejimleri gibi ılımlı Filistin liderinin öncülüğü ve önceliğinin Arap dünyasınca da tescil edilmesi ve bu durumun Hamas'a da kabul ettirilmesi oldu. Arap zirvesinden kendi payına düşeni alan sadece dışlanmak istenen Hamas değildi. Zirvenin bir sonucu olarak Türkiye de kendi payına düşeni almaya zorlandı. Filistin yönetimini ve doğal olarak hükümetin başbakanı olarak İsmail Haniye'yi davet eden Türkiye açık bizimde aşağılayıcı bir tehditle karşı karşıya kaldı. Amerika'daki Yahudi lobisi ve İsrail hükümeti Filistin hükümetinin Başbakanı Haniye'yi davet etmesi durumunda ?Ermeni tasarısı? kartını açmakta gecikmedi. Hamas'ı davet ederseniz biz de Ermeni tasarısın geçiririz. Hükümetin açıklamaları ise bu tür tehditlerin ne kadar iş gördüğünün ispatı niteliğindeydi; davetin özellikle Hamas'lı başbakana yönelik değil Mahmut Abbas'ın başkanlık ettiği Filistin heyetine genel bir davetti; dolayısıyla özel bir davet yoktu. Ortadoğuda etkinliğinin arttığı söylenen Türkiye'nin etkinlik sınırı test edilmiş oldu böylece. Ermeni meselesi konusunda Türkiye'nin bölgedeki açılımlarını, stratejik çıkarları konusunda bile aşağılayıcı İsrail tehditlerine, hatta Yahudi lobisinin bir üyesinin iki dudağı arasına teslim etmekle ?ne olmuş, tarihte böyle bir şey olmuşsa kabul edelim? türü tavır arasında sonuç olarak bir fark yok. Her iki tavır da bir şekilde Türkiye'yi kuşatan, aşağılayan, teslim alan bir sürece hizmet ediyor. Ermeni iddialarına karşı milyonlarca dolarlık bütçe ile lobi şirketlerine verilen para demek ki önemli işlerde işe yaramıyormuş. Yani, Yahudi lobisi Amerika'nın, hatta kendi lobi menfaatlerinin dışında Türkiye'nin çıkarlarını savunduğu yok. Bu konuda lobilere dayalı dış politika stratejisi, kendi elimizle boynumuza geçirdiğimiz, gerektiği zaman paramızla tuttuğumuz adamların sıkıp gevşettiği bir düğüm halini aldı. Tarihsel olarak, Yahudiler (lobisi) olmazsa Ermeni tasarısı Amerika'da yasalaşacağı ön kabulünün ne kadar yanlış bir saplantı olduğunu kavramadan bu işin çözülmesi mümkün değil. Ermeni soykırımı siyasetinin Batıda kabul görmesini sağlayan en önemli isimlerden ?Blue Book?un yazarlarından tarihçi Toynbee, bunun neden yanlış olduğunu çok açık biçimde anlatıyor. Ermenilerin Batının, o zaman İngiltere'nin kışkırtmalarıyla silahlı isyanı başlatmalarının yanlışlığını ve soykırım iddialarının kabul görmeyeceğini anlatırken; Yahudilerin soykırım konusundaki ayrıcalıklarını kimseyle paylaşmak istemeyecekleri tezini savunuyordu. Toynbee'nin bu tezi savunduğu Soğuk Savaş Döneminin uluslararası konjonktürde önemli değişikliklerin olduğu bir gerçek. Ancak, Yahudilerin bu konudaki ayrıcalıklarını kaybetmeme konusundaki titizliklerinde bir değişiklik olduğunu sanmıyorum. Söylemek istediğim, Ermeni iddialarının siyasi olarak Batıda ne kadar destek bulup bulmayacağı değil, nitekim bazı Avrupa ülkeleri kabul etti, bunun reddedilmesinde Yahudi lobisine bizim yüklediğimiz anlamın sorgulanmasıdır. En olur olmaz yerde ?yoksa sizi desteklemekten vazgeçeriz? türü parayla rezil olmanın alemi yok. Amerika gibi bir devlet stratejik çıkarlarına uygun düştüğü sürece bu tezi reddeder. Bakın, bir yanda İsrail'e tam destek verip İran'ı köşeye sıkıştırmak isterken ABD Temsilciler Meclisinin Demokrat başkanı şer ekseninde ilan ettiği Suriye'yi ziyaret edeceğini açıkladı. Bu ziyaretin Bush'a rağmen olduğunu kimse iddia edemez. Bir tarafta Amerikan-İsrail ilişkilerin sarsılmaz olduğunu İsrail'i ?Orta Doğu'da demokrasi ve istikrarın temel taşlarından birisi? olarak tanımlayan Nancy Pelosi devlet politikasının değişmezlerine işaret ederken, diğer tarafta İran karşısında taktik hamle geliştiriyor. Türkiye'nin tüm ilişkilerini ipotek altına alan bu Yahudi lobisi yardımı efsanesini kırmanın vakti gelmiştir. Kendileri istemediği zaman destek olmayan, işlerin iyi gittiğinde de milyonlarca doları cebe indiren çıkar grupları asıl dış politikayı böylesi bir ilişkiye indirgeyen hariciyenin miyopluğundan besleniyor.