Şöyle bir düşündüğünüz zaman durum gerçekten tuhaf. ABD, halihazırda Irak ve Afganistan'da derinden hayal kırıklıklarına yol açan iki savaş veriyor. Halk, tecrit politikası taraftarı bir halet-i ruhiye içinde; başkan tabiatı gereği ihtiyatlı, federal hükümet ise neredeyse meteliğe kurşun sıkar vaziyette. Libya, temel Amerikan çıkarlarının dışında ve çoğu Amerikalı, üzerinde ismi yazılı olsa bile onu haritada bulmakta güçlük çeker.
Öyleyse niçin orada savaşıyoruz? Tamamen Bosna'dan dolayı, başka bir şey değil. Çoğu Amerikalıya sorun, Bosna savaşı konusunda hep, Jay Leno'nun İngiltere Savaşı'nı kimin kazandığına dair yoldan geçenlere sorduğu sorulara benzer cevaplar alırsınız. Halbuki dış politika genelde elit bir meseledir ve Bosna, Amerikalı ve Avrupalı elitlerin kendi dünya görüşlerini şekillendirdikleri bir potaydı. Batılı liberallerin, Saygon'un düşüşünden 20 sene sonra Batı'nın askeri müdahalelerinin hem ahlaki hem de tesirli olabildiğine karar verdikleri yerdi Bosna. Bosna, sivil elitlerin, sınırlı savaşın mümkün olmadığına dair Pentagon'dan gelen uyarılardan şüphe duymayı öğrendikleri yerdi. NATO'nun Bosna'daki başarısı, çoğu kişide Batı'nın Ruanda'ya başarılı bir şekilde müdahale edebileceği kanaatine yol açtı ve 1999'da Kosova'da insani gerekçelerle gerçekleştirilen savaşa ortam hazırladı.
Hükümetlerinin Libya’da uçuşa yasak bölge kararını desteklemelerinde etkisi olduğu ifade edilen insanlara bir bakın: Beyaz Saray’da Samantha Power, meslek hayatına Bosna’da muhabirlik yaparak başladı. Fransa’da Bernard-Henri Levy, 1994’te Slobodan Miloşeviç’e karşı askeri müdahale isteyen bir belgesel yaptı. The Economist de “Avrupa’nın Balkanlar’da soykırımı önlemedeki utanç verici başarısızlığı, İngiliz bakanlarda komple bir nesil için geleceğe şekil verecek bir tecrübe olmuştur. Balkanlardaki acıları yakından gözlemleyen bazıları şimdi günümüz koalisyon hükümetinde önemli pozisyonlarda bulunuyorlar” açıklamasında bulundu.
Bosna’da da olduğu gibi Batı’nın Libya’ya müdahalesi de sadece insani gayelerle olmadı. 1990’ların başları ve ortalarında ABD ve Avrupa’daki liderler, Balkanlar’da olanların, Doğu Avrupa’yı yeniden şekillendiren daha geniş devrimin akıbetini belirleyebileceğine karar verdiler. Miloşeviç’in ehlileştirilmesinin sadece eski Sovyet Bloku’nda demokrasi ve insan haklarının akıbeti için değil, Batı’nın gücünün yayılması için de hayati ehemmiyette olduğuna karar verdiler. Bugün de Arapların demokrasi mücadelesinde doğru tarafta durmak isteyen ABD için de kaderleri Kuzey Afrika’yla derinden bağlı olan Fransa ve İtalya gibi bilhassa Akdeniz ülkeleri için de durum aynı. Libya, Bosna gibidir fakat mesela Kongo gibi değildir, NATO’nun kapısının eşiğinde durur. Yine Libya, Bosna gibidir fakat mesela Bahreyn gibi değildir, düşman bir bölge gücünün yörüngesinin yakınında bulunmaz.
Peki Bosna ve bunu takip eden Batı'nın hava savaşlarından alınacak dersler nelerdir? Birincisi, insani gerekçelerle yapılan savaşlar sadece havada kazanılmıyor. Bosna'da olayların gidişatını değiştiren - en azından NATO bombardımanları kadar etkili olan-, silah sevkıyatı ve askeri eğitimdi. Bunlar, Boşnak ve Hırvatların karada Sırp kuvvetlerini alt etmelerine imkan verdi. Vietnam'da ise aksine, Saygon ABD hava saldırılarına karşı, yeterince motive olmuş askerlerini hiç cepheye sürmedi, bu da Amerikan askerlerinin büyük ölçüde kazançlı çıkmasına yol açtı. Libya'da da isyancılar çok motive olmuş görünüyorlar. Mesele, Amerika ve müttefiklerinin kısa zaman içinde onlara ne kadar silah ve eğitim ulaştırabileceğidir. ABD'nin şansına Mısır, bu transferi kolaylaştırıyor görülüyor. Eğer Batılı ülkelerin Libya'da zaten askeri eğitimcileri yoksa bu beni şaşırtır.
İkincisi, hava saldırısı ne kadar başarılıysa Amerika’nın karadaki müttefikleri üzerindeki kontrolü o kadar az olur. ABD, Kosova Kurtuluş Ordusu'nun Sırp bölgelerini temizlemesi ya da bağımsızlık ilan etmesini istemedi. Fakat onlar her ikisini de yaptı. Biz, Taliban şehirden kaçarken Kuzey İttifakı'nın Kabil'de durmasını istedik. Kulak asmadılar. Talihimiz yaver giderse Libya'daki isyancılar yakında çok daha güçlü bir kuvvet olurlar, yine talihimiz gerçekten yaver giderse bunlar Libya'yı makul bir insani rejim altında birleştirmeyi başaracak bir kuvvet olurlar. Fakat ikincisi büyük ölçüde bizim dışımızda bir olay.
Sonuncusu, Batı uçakları masum insanları öldürecek ve savaş, Batılı liderlerin arzu ettiğinden daha uzun sürecek. Ve er ya da geç, Barack Obama ve Avrupalı mevkidaşları muhtemelen bu soruyla karşı karşıya kalacaklar: Kaybetmektense kara savaşına girsek daha mı iyi olur? Obama'nın ikinci şıkkı dışarıda bırakmış olmasının ise gerçekte hiçbir önemi yok. Çünkü söylentilere göre, Tony Blair'in Miloşeviç'in Kosova'nın elden gitmesine müsaade edeceği düşüncesiyle Bill Clinton da Kosova'da aynısını yapmıştı.
Bir yere kadar mesele şu ki, Bosna'daki şahinler (kendimi de bu kategoriye dahil ediyorum) bir şekilde hep kurtulmayı başarmışlardır. Miloşeviç Balkanlar'da iki kez tam zamanında pes etti. Hepimiz Kaddafi'nin de aynısını yapması için dua etmeliyiz. Çünkü, pes etmezse insanlık adına şahin olanlar şu acı hakikatle yüzleşmek zorunda kalacaklar: Amerikalılar insani gayelerle yapılan savaşta çok sayıda kayıp verilmesine tahammül edebilirler, ancak bu kayıplardan hiç birinin Amerikalı olmaması şartıyla.
Kaynak: The Dailybeast
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas