Ayrıştırmak, farklılaştırmak, bölmek, parçalamak, yıkmak kolay olandır. Zor olan, ama aynı zamanda olması gereken, evrensel ve insani olan, yapmaktır, inşa etmektir, bir arada tutmaktır''

Bunlar Başbakan Tayyip Erdoğan'ın New York'taki konuşmasından yansıyan sözler.

Kuşkusuz Başbakan'ın ABD'deki gündeminde Türkiye'deki açılım süreci yer almıyor. Ancak yukarıdaki sözleri, bir anlamda açılım sürecinin felsefesi olarak da okumak mümkün. Nitekim Türkiye'de bu tartışmayı çok dar bir alanda yürüttüğümüz için, özellikle açılımın uluslararası ve bölgesel boyutlarını, etkilerini görmekte zorlanıyoruz.

***

Geriye dönüp bakıldığında, yaşanan tüm gerginliğe rağmen açılım konusunda alınan mesafenin ciddi olduğunu görmek gerekiyor.

Başbakan Erdoğan'ın birkaç başlık üzerinde hassasiyetle durduğu anlaşılıyor.

Öncelikle başından beri muhalefetini MHP'den farklı bir çizgide tutan CHP'yle ve Deniz Baykal'la diyalog kapısını açık tutmayı hedefliyor. Nitekim CHP'nin geçmişte hazırladığı raporlara atfen yaptığı değerlendirmeler ve son olarak 'Baykal'a mektup gönderme' adımı, bu hedefe yönelik hamleler olarak görülebilir. İkincisi, açılım sürecini nasıl yansıtacağı büyük önem taşıyan medyayla ilişkiler. Ramazan'ın son günlerinde verilen iftarın, medyanın süreçteki rolünü doğru iletişim kanalları ile tanımlayan bir adım olduğu söylenebilir. Bu iki hamleye bir de AK Parti il başkanlarına verilen mesajlar eklenmeli. Zira Erdoğan açılımın doğru anlaşılması için onların üstleneceği rolün de altını çizdi. Muhalefetin açılımla ilgili sürdürdüğü olumsuz tavrın, özellikle Anadolu'da ciddi bir tedirginliğe yol açtığı ve parti tabanında bazı soru işaretlerinin ortaya çıktığı gerçeğini dikkate alan Başbakan; bu olumsuzlukların giderilmesi için il başkanlarına önemli bir sorumluluk yükledi.

***

Tam bu noktada yakın tarihte yapılmış bir araştırmaya değinmek yerinde olacak.

SETA tarafından hazırlanan 'Türkiye'de Kürt Sorunu Algısı' başlıklı kapsamlı araştırma, sorunla ilgilenen herkes için ciddi veriler ortaya koyuyor.

SETA Başkanı Taha Özhan'ın konuyla ilgili bu haftaki Aksiyon Dergisi'ne yaptığı açıklamalar, sorunun çerçevesini doğru çizmek açısından son derece önemli. Özhan, açılım konusundaki en önemli engelin algılar olduğuna işaret ederek 'Algı yönetimi her şeyden daha önemli. Sürecin sonucu tamamen bir algıdır, bir psikoloji meselesidir' diyor.

Nedir bu algılar? SETA araştırmasında çok çarpıcı bir sonuç var. Kürtlerin %70'i ayrı bir devlet istemiyoruz derken, diğer tarafta onların ayrılmak istediğine inananların oranı %71.

Yani; 'Bir korku var, bu korkuyu yok etmediğimiz sürece bu sıkıntı sürer' diyor Özhan. Peki çözüm? 'Toplumun güven duyduğu siyasi aktörler ön yargıyı kıracak açıklamalar yapmalı.' Aksi takdirde; 'Çözülemezse insanların siyasete güveni sıfırlanacak. Bu gerilimleri uzun süre ayakta tutamazsınız. Sorun çözülmezse bütün Ortadoğu açılımları akamete uğrar.'

***

SETA araştırması, sorunun özellikle psikolojik boyutlarına parmak basan verilerle tabloyu doğru okumamızı sağlıyor. Taha Özhan'ın şu değerlendirmesi çok çarpıcı geldi bana.

'Kardeşlik duygusunun yüksek olduğu bir yapı var karşımızda. Siyaset kısmı ise bu dünyanın aksine inanılmaz provokasyonlara açık. Biri çıkıyor üç kelime söylüyor, ortalık birbirine giriyor. Siyasal ve sosyal makas açık.'

Bu makas farkını, iktidar kadar muhalefetin de dikkate alması gerekiyor.

Kaynak: Star