Şu söz DTP'nin Meclis Grup Başkanı Ahmet Türk'e ait:
"Ayrı bir devlet istemek anlamsız. Düşmanlığa yol açacak bu talep geleceği karartır. Geçmişte etnisiteyi öne çıkaran bir mantığa sahiptim. Şimdi bu siyasetin büyük tehlike ve tuzaklarla dolu olduğunu görmeye başladım. Malazgirt'ten Kurtuluş Savaşı'na yaklaşık bin yıldır Türkler ve Kürtler omuz omuza yaşadılar. Etrafımız tuzaklarla dolu."
Bunu ister bir özeleştiri sayın, ister bir hakikat arayışı... Ama özde "Biz ayrılamayız" mesajı verdiği açık.
Bakın şu sözler de, bir başka Kürt politikacı, Haşim Haşimi'ye ait:
"Kürtler ile Türkler yüzyıllardır iç içe geçmişiz. 1 milyon Kürt ve Türk birbiriyle evlenmiş..."
Haşimi'nin kendi ailesi böyle bir içiçe geçmişliğin örneği.
Oğlu ODTÜ'de okurken Trabzon'lu bir Türk kızına aşık olmuş ve evlenmiş. Torunları olmuş.
Ne olacak Türkler ve Kürtler birbirinden ayrılınca?
Haşimi, etnisiteyi nasıl öne çıkarsın, oğlunu ne yapsın, gelinini ne yapsın, en önemlisi torununu ne yapsın?
Bütün gerçekler "Biz ayrılamayız!"ı seslendiriyor.
Aslında herkes soyut bir düzlemde ve afaki ahkam kesiyor.
Sahaya inince, yani somut gerçeklikler dünyasına inince her şeyin rengi değişiyor.
Dedeyi torundan, eşleri birbirinden, amcayı yeğenden ayıracaksınız, etnik hesabı sonuna kadar sürdürdüğünüzde...
Ben, taa baştan beri "etnik yaklaşım"a isyan ediyorum. Onun için "Kürt sorunu" tanımlamasına bile mesafeli yaklaşıyorum. Onun için "Türkiye'de herkesin bir ölçüde sorunu var" diyorum. sistem planındaki sancılar giderildiğinde Türkler de rahat nefes alacak, Kürtler de, Sünniler de Aleviler de,  başkaları da" diyorum.
İslam toplumlarının canına bu anlayış okudu. Kavmiyyet ve mezhepçilik... Bir ifrit halinde sokuldu bu anlayış bu topraklara ve koca Osmanlı'yı yedi bitirdi. Şimdi, şu darmadağın olmuş coğrafyada  zihinleri allak bullak ediyor ve bir kere daha İslam toplumlarını geri dönülmez uçlara savuruyor.
"Geçmişte etnisiteyi öne çıkaran bir  mantığa sahiptim" diyerek bir özeleştirinin kapısını aralayan Ahmet Türk, Kürt halkını temsile oynayan DTP'nin başından ayrılmak zorunda kaldı.
"Türk halkı bir Sevr travması yaşadı, onlardaki bölünme – parçalanma travmasını anlamak lazım, Kürt davasını emperyalistlerle birlikte yürütmemeliyiz" diyen Aysel Tuğluk, DTP'nin eş başkanı idi, o görevden ayrılmak zorunda kaldı. 
Haşim Haşimi "DTP'lilerde kafa karışıklığı var, diyor, öteden beri birçok kavram ortaya attılar; Türkiyelilik, vatandaşlık, konfederalizm ve şimdi de gündemde olan demokratik özerklik gibi. Sık sık bu kavramın değişmesinin sebebi bence kafa karışıklığıdır..."
"Ramazan ayında kahvaltılı toplantı düzenleyen bir siyasi partinin Doğu ve Güneydoğu'da kapsayıcı olma şansı yoktur. Onlar yaptılar..... Ayrıca bölgede yaptıkları pek çok kültürel etkinlik de ortalama bir Kürt'e hitap etmeyen etkinliklerdi."
Bunlar Haşim Haşimi'nin "Kürtlük" adına yola çıkanlara yönelik eleştirisi...
Ama duyurmak istediği başka gerçekler de var:
"Şu gerçeği lütfen görelim", diye başlıyor söze ve devam ediyor:
"25 yıldır bölge bir travmadan geçti. Bölgenin dengesi allak bullak oldu. Korkunç bir göç yaşandı, yüz binlerce insan başka yerlere taşındı. Bir göz evde, 3-4 aile yaşamak zorunda kaldı. Bu büyük bir travmaydı. Bölgenin gelenekleri, inanç değerleri olmasaydı, bu travmayı başka bir devletin bir toplumu yaşasaydı çok daha ağır bir tablo çıkabilirdi ortaya."
Evet, şu birkaç kelimenin altını bir kere daha çizmeli: :
"Bölgenin gelenekleri, inanç değerleri olmasaydı bu travmayı başka bir toplum yaşasaydı çok daha ağır bir tablo ortaya çıkabilirdi..."
Bunlar, hangi zemini nasıl koruyabildiğimizin göstergeleri... Ankara'da ve bölgede herkes, sağlıklı bir çözüm ararken bu zemine dikkat etmek zorunda...
Haşim Haşimi, Başbakan'ın ve Ak Parti hükümetin, bütün bu sorunların çözümünde önemli bir imkana ve fırsata sahip olduğunu ifade ediyor.
Bunu ben de ifade ediyorum.
Onun için DTP'ye çağrıda bulunuyorum:
İyi niyetli iseniz, fırsat tanıyın, olur olmaz şeyleri kaşımayın... Çözüm üretin, çözüm önerileri getirin
Avrupa Parlamentosu'nda Leyla Zana'nın "Barışın yolu Öcalan'dan geçer" yollu çıkışları akılla bağdaşıyor mu?
Ya da, Doğu – Güneydoğu'daki miting meydanlarında DTP'li siyasetçilerin etnik duyguları kışkırtmayı amaçlayan uç söylemlerinin ayağı yere basıyor mu? 
Türkiye – AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk bile , "Son derece gereksiz ve yersiz ifadeler. Bu ne Zana'ya, ne Kürtlere ne Türkiye'ye fayda sağlar"  diyerek isyan ediyor Leyla Zana'nın tavrına... 
Şu bir gerçek ki, Kürtler adına konuşmakta DTP tekeli yıkılıyor.
Başbakan Erdoğan "En çok Kürt milletvekili benim partimde" derken, bir anlamda "DTP'ye Kürtler adına konuşma hakkını kim verdi?" sorusunu sormuş oluyor.
Şu sıralar, bir çok Kürt aydını alternatif düşüncelerle ortaya çıkmış durumda.
Bölge halkıyla DTP arasındaki inanç, kültür ve değer mesafesi her gün biraz daha net biçimde ortaya konuyor.
Zaman içinde DTP de, ya gittikçe marjinalleşecek, ya da bölge halkıyla daha sağlıklı ilişki için kendini restore edecektir.
Ak Parti gerçeği, Ankara açısından olduğu gibi bölge açısından da denklemin belirleyici unsuru olmuştur.
AK Parti iktidarı, bu coğrafyada büyük oyunculuğa soyunan bir Türkiye arayışı içindedir.
Onun için içerde yaraları sarması gerekiyor.
Bu ülkenin bütün kesimleri ülkemize, yani kendi kendimize yardım noktasındayız.
Yara sarma eylemine katkıda bulunmak böylesine bir kendi kendine yardım hareketidir. Başarırsak, Türkiye'yi çağın büyük oyuncusu olarak selamlayacağız.