“İnsanlar yaşlı doğmalı, zaman içinde giderek gençleşmeli ve

çocukluğa doğru yol almalıdır. Bu gençleşme sürmeli ve sonunda

bir embriyona dönüştürülmekte onları bir şişeye koymalı…

 50-60 yaşlarındaki kızlar minicik varlıklara benzeyen annelerinin

üstüne titreyerek, onları şişede yaşatmakta özel bir keyif alacaklardır.”

                                                                                                            Lichtenberg

 

Lichtenberg’in yukarıda söylemiş olduğu ifadeler her ne kadar ironik bir korku ütopyası olsa ya da biyolojik bir transmasyonun olması gerektiği gibi ironik bir bekleyiş ve özlemde olsa toplumumuzda bunun gösterge olarak varlık bulduğunu gözlemlemekteyim. Geçenlerde yaptığım otobüs ve vapur yolculuğunda görmüş olduğum iki manzara oldukça can sıkıcı ve Lichtenberg’in ironik korku ütopyasının emaresi gibi görünmekteydi. Düşüncelerine ve duruşuna itibar ettiğim çağımızın en önemli düşünür ve filozoflarından cins kafa Baudrillard’ın kullandığı semiyoloji* yönteminin kullanılmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Öncelikle otobüste rastlamış olduğum sarsıcı gösterge şu idi; 9-10 yaşlarında kısa- mini, fırfırlı etek giydirilmiş ve üzerine dekolte tarzı tshirt giydirilmiş, hafiften saçları yapılmış muhtemelen kuaför görmüş, cilalanmış ayak tırnaklarına sahip televizyonlardaki magazin programlarından süzdürülmüş, ekran dışına fırlatılmış toplumsalın içine sürülmüş, son derece yapay bir imgeyle donatılmış, sömürülmüş çocuk bedeniyle karşı karşıya kalmıştım. Bu sabi–imge çocuk olmak ya da büyütülmek ıstırabını gözleriyle ve davranışlarıyla ortaya koyuyordu. Büyütülmüş olmanın acısıyla ve yapay onuruyla annesinin elinden tutmayı reddedip tepesindeki –tutunamadığı- tutamağı tutmakta oldukça ısrarlı davranırken ayakları yere basmıyor bir yandan da çocuk masumiyetiyle açılan göbeğini ve bacaklarını kapatmaya çalışıyordu. Sabi istemediği, kendisine reva gibi görünen ebeveyn tarafından giydirilmiş kıyafetlerin ağırlığını taşırken ıstırabını içten içe yaşıyordu. Bir yandan çocuk olmanın masumiyetini taşırken bir yandan da büyütülmenin vazifesini taşımanın ağırlığı altında eziliyordu. Diğer bir gösterge ise yine aynı yaşlarda dar bir strech üzerine mini-kısa etek giydirilmiş bir önceki akranına benzeyen çocuk anneannesine veya babaannesine tehditkar ve akıl verici bir edayla yaklaşıyordu. Vapurun arkasında sevişen 18-19 yaşındaki çiftin üzerinden gözlerini alamayan önlenemez bir merak içindeydi. Bu merakını gidermek içinde çiftlerin yanına yaklaşıp soluksuz uzun uzun onları seyretmeye koyuldu. Bu tür göstergelere benzeyen toplumda binlerce göstergenin varlığı söz konusu. Bu göstergelerden hareketle yaptığım yorumlara bir takım liberal, özgürlükçü yaklaşımlar ve temsilcileri şahsımı bağnaz, gerici bir yaklaşıma sahip olmakla suçlayabilirler. Bu tür yaklaşım zihniyetine sahip olanlar umurumda bile değil. Onları marazi zihin yapısıyla baş başa bırakabilirim. Ama psikolojileriyle oynanan bu sabilere duyarsızlığı ve ilgisizliği gösteremem. Bu çocuklara çocukluğunu yaşatmadan onları yetişkin moduna sokmak insan psikolojisine yapılan en büyük ihanettir. Baudrillard bu anlamda çocuklara taşıyamayacağı yükler yükleyenlerin onlardan çocuk olarak kalma beklentilerinin olmasının çelişkili olduğunu ifade eder. “ Çocuklar bir yanda özerk, sorumlu, özgür ve bilinçli varlıklar olmak zorundayken öte yandan boyun eğmek, tepki göstermemek, itaat etmek ve kurallara uymak zorundadırlar.”

 

Kısaca çocuklarımızın psikolojilerini bozan, onları kirletecek ellerimizi onların kirlenmemiş bedenlerinden çekmemiz gerekiyor. Çocuklar çocuk kalmalı ve çocukluğunu yaşamalılar. Çocuklarımızı giydirirken daha dikkatli olmalıyız. Eğer bu müdahale devam ederse 9 yaşındaki 20 lik kızlar yaşadığımız toplumda vücut bulacak bu psikolojiye onlarda toplumda dayanamayacaktır. 9-10 yaşındaki küçük kadıncıkların varlık bulduğu toplum hastalıklı bir toplum olacaktır vesselam….



*  Semiyoloji: simge, sembol ve işaretlerin yorumlanmasını sağlayan bir bilim dalıdır.