İsrail, Gürcistan'da, teknolojik gücün ve silah desteğinin tek başına bir savaşın gidişatını değiştiremeyeceğini görmüş ve 2006'da Lübnan'da karşılaştığı şokun bir benzerini Gürcistan'da yaşadı...
Geçtiğimiz 20 Nisan tarihinde Abhazya semalarında Rus askerlerinin manevralarını fotoğraflayan İsrail imalatı bir casus uçağının Rus Mig-29'ları tarafından düşürülmesi ve sonrasında Mayıs ayının ortasında kutlanan Gürcistan Ulusal Bayramı'nda, yapılan askeri geçit esnasında yine İsrail yapımı daha farklı ve büyük teknolojiye sahip iki önemli silahın sergilenmesi, İsrail ile Rusya arasındaki ilişkilerin giderek gerginleşeceğinin ilk sinyallerini vermiştir.
Rusya Genelkurmay İkinci Başkanı'nın İsrail'in yaşanan kriz boyunca Gürcistan hükümetine destek verdiği hususundaki açıklaması sonrasında Gürcü yönetiminin
savaş esnasında Ruslara ait elli adet tank ve 17 uçağı imha ettiklerini beyan etmesi ile birlikte zaten gerginleşen Tel Aviv ve Moskova arasındaki ilişkileri patlamaya hazır bir bomba haline getirmiştir.
Sessiz işbirliği
Aslında yedi yıl boyunca sessiz ve derinden devam eden İsrail hükümetinin Gürcistan'la işbirliği geliştirmek hususundaki faaliyetleri, ilk meyvesini 2003 yılında Saakaşvili'nin iktidara gelmesiyle vermiştir. Tel Aviv bu ülkeye kırktan fazla pilotsuz casus uçak Hermes 450 ve taşınabilir uzun menzilli füze rampaları satışına başlamış, dahası Sohoy 25 uçaklarının modernizasyonunu üstlenmiştir. Bununla da yetinmeyen Olmert hükümeti Gürcistan ordusunu eğitmek üzere İsrailli güvenlik şirketlerinden binden fazla eğitimci ve 20 kadar üst düzey emekli subay görevlendirmiştir.
Gürcistan'da görev yapan ve bu ilişkileri koordine eden kişilerin başında İsrail pasaportu da taşıyan Gürcistan Savunma Bakanı David Kezeraşvili, Uluslararası Uyuşmazlıklar Bakanı Roni Milo ile Milo'nun İsrail Askeri Sanayisi Genel Müdürü kardeşi ve son olarak, Gürcü ordusunda eğitmenlik yapanlar arasında Lübnan 2006 savaşının başarısız komutanlarından İsrailli General Gal Hires ile İsrael Ziv gibi isimler gelmektedir.
Aslında Gürcistan'a yönelik İsrail ilgisinin arkasında, bu ülkedeki Tel Aviv hükümetine sempati dalgasından yararlanıp, kendisine yakın kişilerin önemli mevkilere gelmesine yardımcı olmak ve daha sonra Gürcü topraklarının kullanarak İran'a karşı bir operasyon hazırlığı yatmaktadır. İsrail bu çerçevede olası bir saldırı planını gerçekleştirmek için ara ülke arayışında Gürcistan'ı tercih etmiştir.
Boşa giden destek
Askeri operasyonlar esnasında Rus ordusunun hem Gürcistan topraklarında bulunan radar üslerini ve İsrail teknolojisinin kullanıldığı son derece gelişmiş dinleme istasyonlarını vurması hem de bizzat İsrail tarafından gönderilen casus uçaklara el koyması, Moskova'nın Tel Aviv'e yönelik büyüyen öfkesini açık bir biçimde ortaya koyduğu gibi İsrail'in Gürcistan ordusuna yıllardır verdiği desteğin boşa gittiğini göstermiştir.
Savaşın patlak vermesiyle birlikte her ne kadar İsrail hükümeti Gürcistan'da aleyhte ortaya çıkan yeni durumdan uzak kalmaya çalışmış ise de Rusları öfkelendiren olumsuz izleri silmesi kolay olmayacaktır. Şöyle ki:
Tel Aviv'in son günlerde Moskova'ya sunmuş olduğu enerji dağıtım projelerindeki ortaklığı başta olmak üzere tüm önerilerin reddedilmesi ve özellikle Hazar enerji stratejileri bağlamında İran ile işbirliğini tercih etmesi İsrail'in Gürcistan'daki faaliyetlerinin bedelinin ağır olacağının ilk kanıtıdır.
Moskova'nın tepkisini İsrail'in Gürcistan'a silah satışını askıya aldığını ilan etmesi dahi yatıştıramamıştır.
Dahası Rusya-Suriye son Akdeniz tatbikatı ve akabinde İran'a gelişmiş silah satışı yapacağını ilan etmesi Moskova'nın tercihini Tel Aviv'den yana yapmayacağını açık bir biçimde ortaya koymuştur.
Aslında son askeri ve siyasi gelişmeler bir kez daha göstermiştir ki, Rus müdahalesi Moskova'ya hem İran'la yakınlaşma konusunda yeni bir fırsat sağlamış hem de kendi güvenliğine yönelik tehditleri ortadan kaldırması bakımından iki önemli avantaj yaratmıştır. Nitekim savaşın en sıcak döneminde İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın Rusya'yı ziyaret etmesi bu anlamda oldukça manidardır.
Olumsuz eleştiriler
İsrail, Gürcistan'da, teknolojik gücün ve silah desteğinin tek başına bir savaşın gidişatını değiştiremeyeceğini görmüş ve 2006'da Lübnan'da karşılaştığı şokun bir benzerini Gürcistan'da yaşamıştır. Nitekim Kafkasya krizine ilişkin, başta emekli askerler olmak üzere İsrail'den yükselen sesler ve hükümete yönelik olumsuz eleştiriler irdelendiğinde, özellikle:
Eski savunma bakanı ve Likud partisinin önde gelen liderlerinden Moshe Arenzin İran ve Rusya işbirliğinin Kafkasya'da giderek yayıldığını buna karşın ABD-İsrail ikilisinin ise Afganistan, Filistin, Irak ve Lübnan'da yaşanan olumsuz gelişmelerden dolayı hızla gerilediğini ve prestij kaybettiğini ileri sürmesi;
Eski Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Shlomo Avneri'nin Batı'nın son yıllarda Rusya'yı küçümsediğini ve uyuyan dev gözüyle bakıldığını; oysaki son savaşın
bu değerlendirmenin ne derece yanlış olduğu sözleri;
Ve İsrail'in önde gelen gazetelerinden 'Maariv'in yazarlarından Yuav Bramer de "Rusya bu savaşla birlikte beş gün içinde hem askeri hem de siyasi anlamda düşündüğü planı gerçekleştirme gücüne sahip olduğunu kanıtlamış, İsrail ise, 2006 yazında Lübnan savaşında 35 gün boyunca savaşmış olmasına karşın bu savaşta askeri ve siyasi anlamda ortaya koyduğu hedefleri gerçekleştiremediği gibi kendini çok daha büyük bir krizin ortasında bulmuştur" yorumu Tel Aviv'in yaşadığı sıkıntıyı net bir biçimde ortaya koyduğu gibi, Rusya'nın tepkisini dindirecek tek çözüm bu ülkelerde bir iktidar değişikliğine gidilmesi olacaktır.
Kafkasya Savaşı'ndan ABD ve İsrail'in 'yegâne kazancı' Rus ordusunun gücünü, yeni teknolojilerini, bu ülkenin bölgeyi kolay kolay gözden çıkarmayacağını ve de Gürcistan'a yönelik beklentilerinin boşa gittiğini; dahası Şam'da gerçekleşen Avrupa Birliği'ni temsilen Fransa, Arap Birliği dönem başkanı sıfatıyla Suriye, Körfez Ülkeleri Konseyi adına Katar ve bölgenin önemli güçleri arasında yer alan Türkiye'nin bir araya gelerek yaşanan bu gelişmelerle ilgili yeni stratejiler geliştirmeleri ne kadar yalnız kaldıkları açık bir biçimde görmelerini sağlamıştır.
Bütün bu gelişmeler beraberinde kimin kime tuzak kurduğu, ABD, NATO ve pek çok Batı Avrupa ülkesinin mi İsrail'in tuzağına düştüğü; yoksa bu ülkelerin Kafkasya'daki çıkarlarına Tel Aviv tarafından mı büyük bir darbe indirildiği sorusunun cevabı önümüzdeki günlerde verilecektir.
Kaynak: Radikal