Araplar, Gazze'de vahşi saldırılar düzenleyen İsrail'e yönelik Batı desteğini petrol sevkıyatını kısa süreliğine de olsa durdurarak kesebilir.

Arap hükümetleri Gazze'ye yönelik vahşi İsrail saldırılarının durmasını istiyorlarsa, etkin biçimde kullanabilecekleri çok sayıda koza sahip. Fakat görünen o ki yüzlerini diğer tarafa çevirmekte, mali yardım toplayıp insani yardım göndermek gibi yüzeysel adımlar atarak şehitlerle, yaralılarla ve aileleriyle dayanışma içindeymiş gibi görünmekte kararlılar.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Emir Suud El Faysal'ın dün, İsrail saldırılarını destekleyenlere petrol satılmaması yönünde İran tarafından İslam ülkelerine yapılan çağrıyı reddetmesine şaşırmadık; El Faysal, petrol gelirine ihtiyaç duyulduğunu ve petrolün baskı kartı olarak değerini yitirdiğini gerekçe gösterdi.

Suudi bakana katılmıyoruz. Petrol değerini kesinlikle kaybetmeyen bir silah. Aksine, petrolün değeri büyük ölçüde arttı; çoğunluğu İsrail saldırılarını doğrudan veya dolaylı olarak destekleyen Batılı ülkeler, kapitalist sistemin kredi krizi nedeniyle çöküşünden bu yana içinde yaşadıkları ağır ekonomik krizler yüzünden güvenli ve ucuz petrole ihtiyaç duyuyor.

Petrol ihracatının durdurulması çağrısının İran'dan değil de Arap ülkelerinden, özellikle de Suudi Arabistan'dan gelmesini arzulardık. Üstelik bu iki ülke İran'ın gelişen bölgesel nüfuzu karşısında ortak bir şüphe duyarken...

Suudi Arabistan'ın Gazze'de Filistin halkına yapılan vahşi saldırıların durması yönünde bir eğilimi var ve bu eğilim sadece İsrail saldırılarına son verilmesi arzusundan kaynaklanmıyor. Suudiler, Arap ve Müslüman halkların, hükümetlerinin utanç verici acziyetine karşı tepkisinin birikmesi sebebiyle resmi Arap sistemini sıkıntıdan kurtarmayı da amaçlıyor. Fakat bu eğilimin varlığıyla, masumların canını kurtarmak ve kurbanları azaltmak için olası en hızlı şekilde meyve verecek adımlara dönüştürülmesi için hazırlık arasında geniş bir uçurum var.

İroniyse, petrolün Arapların sorunlarına, özellikle de Filistin sorununa hizmet için silah olarak kullanılması düşüncesinin sahibinin, Suudi dışişleri bakanının babası Kral Faysal Bin Abdulaziz olması. Bu değerli düşüncenin sahibi bu silahın faydasız olduğunu bilseydi, Ekim 1973'te Arap topraklarını geri alma amaçlı Mısır-Suriye askeri çabasını desteklemek için Batı'ya petrol sevkıyatını kesmezdi. Bu cesur adım zaferin gerçekleşmesinde büyük rol oynamakla kalmadı, petrol fiyatlarının birkaç hafta içinde beş kat artmasına da yol açtı.

Petrol üreten ülke halklarının petrol gelirinden yararlanma hakkını tartışmıyoruz. Fakat petrol sevkıyatının, bölgede Batı'nın müttefikleri tarafından boğazlanan kardeşlerle dayanışma göstergesi olarak birkaç hafta boyunca durdurulması, bu halkların refah düzeyini olumsuz etkilemez.

Özellikle de petrol üreten ülkeler, petrol fiyatlarının 147 dolara çıktığı son sıçramayla topladıkları yüz milyarlarca dolarlık sermayeye sahipken... Suudi Arabistan istatistiklere göre, en az 200 milyarı doları aşan bir sermayeye sahip. Suudi hisse senetleri 20 bin puandan 5 bin puana düşünce 200 milyar dolarlık bir kayba uğramıştı, ancak ülke bu sarsıntıdan fazla etkilenmedi.

Kral Faysal ümmetin sorunlarına sahip çıkıp zulmü reddederek, petrol ve parayı kullanıp kardeşlerinin yanında savaşarak ve bu tavrının bedelini hayatıyla ödeyerek tarihe geçti. Bugünse kendi ailesinden birileri bu cesur adımdan kuşku duyuyor. Şaşılacak bir durum. (Londra'da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, başyazı, 8 Ocak 2009)

Kaynak: Radikal