Bir zamanlar Ortadoğu’nun demokrasi vahası olarak anılıyordu.  İsrail kendisini Arap dünyası ile mukayese ediyor ve buradan kendisine ve sistemine meziyet ve üstünlük devşiriyordu.  Demokrasi seçilmiş milletin seçkin bir vasfı idi. Lakin Arap Baharı ile birlikte süngüsü düştü, ideolojik kaygıları ağır bastı ve Arap halk kitlelerine ve onların oluşturduğu dalgalara mesafeli durdu.   Zira bu dalgaların taşıyacağı iktidarlar dostane olmayacaktı.  Dolayısıyla Arap dünyasında demokrasiyi veya çoğulculuğu boğmak için arkaik ve eski Arap rejimleriyle birlikte harekete geçtiler. Körfez ülkeleri gibi Mübarek’in devrilmesinden dolayı en fazla endişe ve kaygıya kapılan ülke yakın komşu İsrail oldu. Yine Sisi’nin darbeyle iktidara gelmesi karşısında en fazla sevinen ülkeler arasında bazı Körfez ülkeleriyle birlikte İsrail yerini almıştır. 

Arap Baharı ile birlikte İsrail’in gizlemeye çalıştığı anti demokratik karakteri ortaya çıktı.  Kendine demokrat olduğu anlaşıldı. Lakin kendisine demokrat olup olmadığı da tartışma konusu olacak gibi.  En azından Şimon Peres bunun işaretini verdi. Başbakan Netanyahu’nun anti demokratik veya diktatörlük hevesi taşıdığını faş etti.  Seksenlerin sonlarında olan ve doksanlı yaşlarına merdiven dayayan Şimon Peres’in yıldızları Netanyahu ile bir türlü barışmıyor. Aslında karı koca Netahyahu’lar nobran kişilikleriyle kimseye saygı telkin etmiyorlar. Yanlarındaki hizmetlilerin bile onlarla yıldızı barışmıyor. Elbette mizaçlar imtizaç etmeyebilir ve insanlar arasındaki ilişkilerin yerinde seyretmemesi demokrasinin zaaf ve kusurlara arasında değildir ve halel getirmez.

*

Lakin mesele mücerret geçimsizlik değil. İsrail’de sistem kendisini yenileyemiyor.  İsrail’de siyasi kısırlık veya kaht-ı rical döneminin başladığını söyleyebiliriz. Aslında dünyada da bir siyasi liderlik krizi var. Son dönemde Netanyahu’nun dışında yıldızı sönmeyen veya parlayan pek yeni lidere rastlanmıyor. Şimon Peres’le birlikte eski kuşak tarihe karışıyor. Tzipi Livni, Ehud Barak ve  Ehud Olmert gibi yeni kuşak turfanda liderler,  İsrail’in siyasi hayatında pek tutunamayan liderler.

Moşe Katsav’dan sonra Ehud Olmert de en yüksek siyasi mevkiyi işgal etmiş bir isim olarak yüz kızartıcı suçlardan dolayı mahkum olan ikinci yüksek seviyeli siyasi lider oldu.    İsrail’de tavan ve tabanda büyük bir çürüme yaşanıyor.  İsrail askeri arasında vicdanı retçiler ve savaşmak istemeyenlerin sayısı artarken siyasetçi sınıfı içinde de yolsuzluk eğilimi skandallara neden oluyor ve yargıya taşınıyor.  En azından şimdilik yargı erki sağlam görünüyor. Son 10 yıl içinde suçlanmaya maruz kalmayan bir tek siyasi lider kalmadı.  Bu yapı ile birlikte İsrail son virajına doğru hızlı bir biçimde yol alıyor. Bu virajlarda rejim kazası yaşayabilir.

*

İşte bu noktada, Netanyahu’da diktatörlük eğilimleri ortaya çıkması bir tesadüf değil.  O da demek ki siyasetçi elitten umudunu kesmiş görünüyor.  Demokrasi ve çoğulculuk yerine tek adamlığı çözüm olarak görmeye başladığı seziliyor. Otokratlaşma eğilimi yüzeye vuruyor.  Netanyahu’daki bu eğilimi sezen Cumhurbaşkanı Şimon Peres kaçın kurası?  Kuruluşundan beri İsrail’in hizmetinde olan Şimon Peres’in sezgileri kuvvetli.  Bu nedenle sözleri temelsiz veya yersiz sayılamaz.

İsrail’in temel eğilimlerinde sapma var.  İsrail ismi tatmin etmedi şimdi bunu Yahudi devletine çevirmeye çalışıyorlar. Demokrasi de tatmin etmeyince yakında diktatörlüğe geçebilirler. Onlar için önemli olan rejimin şekli değil İsrail’in bekasıdır. Akıl ve hikmet değil, refleksleri ve korkuları ağır basıyor. Sadece geçişli ve bulaşıcı olan fiziki hastalıklar değil.  Aynı zamanda sosyal veya siyasi hastalıklar da geçişlidir.

Netanyahu’nun İsrail’in ilk kralı olmaya özlem duyduğu söylenebilir.  Bu dürtü tarafından ayartılmış da olabilir. Şimon Peres cumhurbaşkanının yetkilerini budamak isteyen Netanyahu’nun gerçek niyetinin diktatörlük hevesi olduğunu söylemiştir. Acaba Şimon Peres Netanyahu’nun her yere uzanmasından dolayı alınganlık mı göstermektedir? Kapalı kapılar ardında yapılan konuşmada Peres, Netanyahu’nun bu hamlesini İsrail’de bir diktatörlük kurmak için bir adım olarak nitelendirdi ve Başbakanlık koltuğunda mutlak bir yönetici olmadıkça Netanyahu’nun tatmin olmayacağını söyledi. Netanyahu, yetkilerinin çoğu sembolik  ve çok az bağlayıcı bir gücü olmasına rağmen, cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerini azaltmaya kararlı olduğunu gösteriyor. Netanyahu özellikle de cumhurbaşkanının seçimlerde en çok oy almış partinin liderine hükümeti kurma görevini verme yetkisini tırpanlamak istiyor. Hatta cumhurbaşkanlığının kaldırılması yolunda da tartışmalar bulunuyor.  Şimon Peres ile birlikte kurucu atalar kuşağına veda eden İsrail yeni bir döneme mi giriyor? Yoksa Şimon Peres yaşı gereği çok mu evham yapıyor?