İsrail, uzun zamandır aldatma yoluyla Amerikaya karşı savaş yürütüyor. Adamları, teşhis edilmemeyi ümit ederek, işlerini bu zaman dek göge altında yürüttüler. Sahtekârlıkları arasında gerçeklerin yerini değiştirerek Amerikan kamuoyunu kandırmak da var.
Dolayısıyla da Irak kitle imha silahları, Irak’ın el Kaide bağlantısı, Iraklıların Prag toplantısı, Irak’ın seyyar biyolojik silah laboratuarları ve Irak’ın Nijer’den uranyum satın alması hakkında yaygın bir inanç oluşturma ihtiyacı vardı. Bu beş “gerçeğin” hepsi de yanlış olmasına rağmen, Irak’ı işgal etmemizi teşvik eden saiklerden biri olmazdan evvel yalnızca sonuncu iddianın düzmece olduğu kabul edildi.
Bir diğer 11 Eylül’ün altyapısı hazırlanıyor ve bizim için büyük bir ulusal güvenlik sorunudu bu.
O aynı tarz yine iş başında. Ulusal güvenlik analistlerinin diliyle ifade edilecek olursa, psikolojik harekât uzmanları, zihinleri gerçeklerle çatışan bir diğer “hakikati” kabul etmeye hazırlıyorlar şu an. Bu kez hedefteki İran. Veya Pakistan.
Ama bu kez ulusal güvenliğimiz, ışıkları, bu harekâtların yürütüldüğü karanlık izbelere çevirdi.
Çarpıtma süreci
Muhakeme yürüten bir tür olarak, hayatta kalmak ve gemimizi yürütmek için rasyonaliteye bağımlıyız. Gerçeklerin çarpıtılması için işte bu yüzden bir hazırlık süreci gerekmektedir. Birincisi, halkın ortak şuur alanı, çarpıtma sürecini kolaylaştırmak için düşüncelere ve izlenimlere gark edilir. Tematik Medeniyetler Çatışması, 11 Eylül’de hiçbir rolü olmayan bir ulusu işgal etmenin gerekçesi olmadan on yıl önce, Harvard Profesörü Samuel Huntington bu tezi, kanaat önderlerinin okuduğu Foreign Affairs dergisinde yayınlamıştı. Çatışma önermesi ilk kez Princeton’dan Yahudi-Siyonist bir akademisyenin, Bernard Lewis’in yazılarında görünmüştür.
Hungtington’ın aynı başlığı taşıyan kitabı 1996’da yayınlana dek 100 örgüt, kitabın promosyonu için hazırlanmıştı. Süreç ivme kazandığında, Soğuk Savaş oybirliğinin yerini genel kabul görmüş yeni bir hakikat aldı: Terörizmle Küresel Savaş. 2001’de Amerikan topraklarında yaşanan kitle katliamı, bu temanın genel kabul görmesini katalize etti.
Genel kabul görmüş bir hakikatten diğerine hiç kesinti yapmadan geçmek, hem zihni hazırlık hem de iç burkucu hissi bir olay gerektirir. Bu iki birlikte, şu an bildiğimiz şeyin sahnelenmekte olan bir olaylar dizisi olduğunu kendimize açıklamak için ideal bir çerçeve yaratır. Bir mitin gerçek olması gerekmez; geçici bir süre için mâkul durması yeterlidir.
Bir amaca sabitlenmiş düzmece istihbaratla harekete geçirilen Çatışma, genel kabul görmüş en son hakikat olarak ortaya çıktı. Sâbık Amerikan müttefiki Saddam Hüseyin’in mücrim olarak yaftalanmasıyla sahne kuruldu. Savaş başladığında, yeni bir düşmanın ortaya çıkma temasını güçlendirmek için de “İslamo-faşist” terimi oybirliğiyle söyleme katıldı.
Bu zihni ve hissi manipülasyona öfke duymayan herkes, bu sürüp giden aldatmacanın ortak kaynağı hakkında eksik bilgi sahibidir. Bilgi çağında, savaşların nasıl katalize edildiği, göz göre göre bu zamana dek ihanetin yasal dokunulmazlıkla nasıl işlendiği meselesidir bu.
Bir sonraki kışkırtma
ABD istihbaratının şu son yozlaşmasından sorumlu olan efsâne üreticileri, ekonomimizi boşaltan, itibarımıza zarar veren ve hükümetimize olan inancımızı zedeleyen çatışmalar dizisini harekete geçirmede becerikli olduklarını ürpertici bir tutarlıkla ispatladılar.
Bizi Vietnam’da savaşa sürükleyen Tonkin Körfezi hâdisesi aslında düzmeceydi. İsrail, 1967’de Altı Gün Savaşlarına başladığında tehlikede değildi. Düzmece istihbarat, bizim güvenliğimize zarar verecek husûmetleri kesinkes kışkırtacak olan büyük toprak gaspının gerekçesi kılındı.
Irak’taki savaşı rasyonelleştirmede bizi aldatan kimdi? Araçlara, güdüye ve fırsata sahip olan kimdi? Zihinlerimiz, çıkarlarımıza hizmet etmeyen bir diğer savaşa mı hazırlanıyor? Bir duygusal katalist olarak bir diğer kitle katliamının yolunu gözleyen, savaş habercisi ayartıcı psikolojik harekâtların nesne mi olduk yine?
Zihinler hazırlandı. Örneğin Jerome Corsi adlı yazar 2005 Mart'ında “Atomic Iran’ı” yayınladı ve Amerika’nın yahut da İsrail’in İran’ın “kaçık mollalarını” öldürmesi gerektiğini söyledi. Corsi, 2006 Temmuz’unda Minuteman’ı yayınladı. Başkan’ın “başarısız göçmen politikasını” anan bu İsrail demirbaşı, İran destekli teröristlerin bir diğer 11 Eylül olayını gerçekleştirmek için “Meksika’dan” sızdıklarını iddia ederek “İsrail’in bugün savaştığı Hizbullah’ın Meksika’da hücrelerinin bulunduğuna dair kesin delillerimiz var” dedi.
Bu “zihinleri hazırlama amaçlı” çalışma, İsrail’in “Hizbullah teröristleriyle” savaşmak için Lübnan’ı işgal etmesinden iki hafta önce yayınlandı. Bu kitabın piyasaya sürüldüğü yer neresi? 11 Eylül’ün “Sıfır Noktasından” denildiğinde, psikolojik harekât uzmanlarının kurgu ile gerçeğe yer değiştirmek için “çağrışımdan” nasıl faydalandığını anlarsınız. “Çağrışım” sahtekârlığı ancak gözler önünde başarılı olabilir. Beyaz Saray’ın The Situation Room adlı bölümü var; CNN’den Wolf Blitzer’in sunduğu programın adı da The Situation Room, ki Beyaz Saray’ı çağrıştıran bir progam adıdır. “Haber programları arasında en güvenilen ismin” size anlatmadığı şey, Blitzer’in tam 17 yıl The Jerusalem Post’a çalıştığı ve İsrailli casus Jonathan Pollard hakkında ona sempati besleyen bir kitap yazdığıdır.
Gözler önünde ihanet
Zihni hazırlık hayli ilerledi. Eksik öğe, bir diğer kitle katliamı.Gerçekleri yerinden etmeye ve hedef kitleyi kandırarak inandırmaya ayarlı psikolojik harekât düzenlerken, güçlü şekilde kışkırtılmış duygulanımlar çok önemlidir. Ayrıca, herhangi bir saldırıyı İran veya Pakistan’a inandırıcı şekilde bağlamak için bazı deliller toplamaya da yardım eder elbet. Bu kadarı kâfi gelecektir.
Veya kâfi gelmeyecektir. Bu kez, bu ulusu hem iç hem de dış tüm düşmanlardan savunma adına yemin edenler, işlerini yapmak için daha iyi araçlara sahip olabilirler.
Bu tür operasyonları cezadan muaf kalarak ABD topraklarında yürütebilecek mâkul ve muhtemel tek kaynak vardır. Gözün gördüğü yerde ama saydam olmayan bir şekilde içerinden çalışmak için zaruri olan istihbarat yeteneklerine tek bir ulus sahiptir.
İsmini telaffuz etmeye çok az kişi cür’et edebiliyor. Bir süre önce “bizim” Kongremiz, yabancı bir ulusa sâdık olduğunu duyurmuş, başkomutanımızın, gerçeklerin aslında içteki düşman olduğunu teyid ettiği o ulusla “kopmaz bağları” muhafaza etmesinde ısrar etmişti
Amerika'ya bir kez daha saldırılacak mı? Eğer saldırılacaksa, güçlerimizi gerçek düşmanın üzerine odaklayabilecek miyiz? 27 milyonluk güçlü bir gâzi câmiamız var. Sesinizi duyurun. Ulusumuz tehlikede.
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı