ABD’nin barış temsilcisi Senatör George Mitchell, Arap Birliği’ne bağlı Arap Barış Girişimi’ni Takip Komisyonu’nun desteğiyle, Amerikan hükümetinin gözetiminde yapılacak dolaylı müzakerelere hazırlık için Filistin ve İsrail taraflarıyla yeni görüşmeler turuna başlıyor. Bu müzakereleri destekleyen bütün taraflar, başarı şansının imkânsız değilse de epey sınırlı olduğunu teyit ediyor.

Bu nedenle şu soruyu sormalıyız: Bu müzakerelere girmenin ne yararı var?
ABD’nin barış girişimindeki donukluğun sürmemesi gerektiğini düşündüğü açık. Zira donukluk, müzakerelere karşı çıkan Filistin güçler tarafından doldurulacak bir siyasi boşluğun ortaya çıkmasına sebep olacak; Ramallah’taki Filistin Yönetimi’nin konumuna son verecek ve Başbakan Selam Feyyad’ın alternatif projesini ortadan kaldırabilecek, hatta intifada noktasına varacak faaliyetlerin gelişmesine yol açacaktır. Arap Takip Komisyonu toplantılarına katılan ve dolaylı müzakerelere ikinci kez ışık yakmaları yönündeki Amerikan talep-lerine karşılık veren Arap yetkililer, bu davranışlarını Obama yönetiminin bazı cesur adımlar atmasının sağlanabi-leceğini söyleyerek meşrulaştırdı. 

Sanki BM’ye ilk kez gidiliyor
Bu yönde ne gibi işaretler bulunduğunu sorduğumuzdaysa, ABD yönetiminin Arap tarafına, İsrail’in işgal altındaki Kudüs’teki yerleşim çalışmalarını durduracağına dair garantiler sunduğunu söylüyorlar.

Bu garantilerin nerede olduğunu sorduğumuzdaysa, “Garantiler yazılı değil, sözlü ve bu bizim için yeterli. Sizi ilgilendirmeyen konulara burnunuzu sokmamalısınız” diyorlar. Farklı Amerikan yönetimleriyle yaşadığımız deneyimler bizlere, bu garantilerin özellikle de Araplara verildiği takdirde büyük bir ‘yalan’ olduğunu öğretti. Eğer ABD işgal altındaki Kudüs’teki yerleşimlerin durdurulması yönünde gerçekten garanti verdiyse, bunlar niçin yazılı değil?

‘Özel Arap meşrulaştırma grubu’ şu günlerde, Obama yönetiminin başarısız olması durumunda müzakereleri engelleyen tarafı kamuoyu önünde ilan edeceğini ve sonrasında Kudüs’le Batı Şeria’daki İsrail yerleşimciliğini kınayan bir karar çıkarması için BM Güvenlik Konseyine gideceğini ifade ediyorlar. Bunlar kulağa hoş geliyor, ancak bu yanılgılara inanıp kendinizi kandırmayın. Zira mesele böyle bir kararın çıkarılmasıyla ilgili değil, bu karardan ne yarar sağlayacağımız ve kararın çıkarsa ne olacağıyla ilgili. Amerikan ve Britanya filoları Hayfa sahillerine doğru mu hareket edecek?

Arap Birliği Genel Sekreteri Emir Musa, Filistin sorunu sanki geçen 60 yıl boyunca hiç var olmamış gibi meseleyi BM’ye ve Güvenlik Konseyi’ne götürme tehdidinde bulunduğunda utanç duydum. Bu sorun üzerine uzun tartışmalar yaşandı, ateşli konuşmalar yapıldı ve 65’ten fazla karar çıkarıldı. Bir karar başka bir karara tosladı. Bir yandan da, çoğunluğu Filistin Yönetimi’ne ve Arap Birliği’ne bağlı olan bazı uzmanlar dolaylı müzakere-lerin doğrudan müzakerelerden daha önemli olduğunu ifade ediyor.

Peki nasıl diye sorduğumuzda, sinsice tebessüm ediyor ve bir mucize yaşanmış gibi, “Amerikan rolünü inceleyin. Amerikalı arabulucu ilk defa bu müzakereleri yürüten ve taraflara düşünceleri aktaran olacak” diyorlar.

Fakat ne İsrailliler işgal altındaki Kudüs’teki yerleşim faaliyetinin durmasını istiyor, ne de Filistin Yönetimi yeni ödünler sunabilecek durumda. Zira ödün verilecek hiçbir şey kalmadı.

İsrailliler toprak istiyorlar ve istediklerinin çoğunu aldılar. Şimdi bu halktan nasıl kurtulacaklarını araştırıyorlar. İlk adım, bu halkı sınırlı bir özerk yönetim çerçevesinde alacakları ‘topraklar’ üzerinde kendilerini yönetmeleri için kendi başlarına bırakmak olabilir. Bu yönetime devlet, hatta imparatorluk adını versinler, hiç fark etmez. İsimler değişiyor ancak yöneticilerin sahip olduğu yetkiler değişmiyor.

İsraillilerle müzakereler yapcak olan Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, kendisine bu müzakerelere katılma veya anlaşmalara varma yetkisi tanıyacak bir anayasal meşruiyete sahip değil. Zira yönetimi Filistin topraklarının tamamına hâkim değil ve Abbas’ın başkanlık süresi geçen ocakta resmen sona erdi.

Ne başkanın meşruileti var, ne parlamentonun, ne ulusal konseyin, ne de Filistin Kurtuluş Örgütü yürütme konseyinin... Dolayısıyla kalıcı bir yapı alan geçici Selam Feyyad hükümetinin de meşruiyeti yok. Hükümetin değiştirilmesi gerektiğinden dem vuranlar var. Daha da ironik olan nokta, bu kişilerin ‘egemen’ bakanlıklardan söz etmesi. Oysa bizzat başkan Abbas’ın Ramallah’taki ofisinden ayrılmak için koordinasyon ofisindeki İsrailli onbaşıdan izin alması gerektiğini unutuyorlar.

Yeni savaş çıkarsa şaşırmayın
Havanda su dövmekten farksız olan bu müzakereler, iyi niyetlere sahip olabilecek Amerikan yönetimine bazı gerekçeler verebilir, ancak yönetim bu niyetlerini hayata geçirmeye kadir değil. Belki de müzakerelerin asıl hedefinin, Hizbullah’ın elinde bulunduğu iddia edilen Scud füzelerinin bölgedeki İsrail varlığını tehdit ettiği bahanesiyle Suriye ve Lübnan’a karşı yeni bir İsrail saldırısına gerekçe sunmak olduğu ortaya çıkınca, büyük felaket gelecek.

Arapları ve Barış Girişimi’ni Takip Komisyonu’nu, dolaylı müzakerelerin yeniden başlaması yönünde kaydettikleri bu büyük başarıdan dolayı kutluyoruz. Arap dışişleri bakanları bu müzakereler için 120 günlük bir süre belirlemekte ısrar ederek görülmemiş bir cesaret ortaya koydu; İsrail’in savaş hazırlıklarını tamamlaması için yeterli bir süre bu. (Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 4 Mayıs 2010)

Kaynak: Radikal