Washington, İran'ın yeraltındaki tüm uranyum zenginleştirme tesislerinin nerede olduğunu bilmiyor. Vurulmaları zor. İmha edilseler bile yeniden inşa edilebilirler.
Saldırı, İran'ın bomba imâl programını geriye götürebilir ama sadece bir ila üç yıl kadar. Şayet başkan Obama bilhassa da BM müeyyideleri olmaksızın saldırma yetkisi verirse, Başkan Bush'un önleyici saldırı hatalarını tekrarlayan bir kişi olarak görülebilecek, İran'ın tepki verme riskini artırabilecek ve muhtemelen Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejat'ın iç politikadaki yerini güçlendirmeye yardım edecektir.


Aslında, kuvvet kullanma seçeneğini masada tutmanın taraftarı dahi değiliz. Kötü bir fikri olduğunu bildiğiniz bir savaşı başlatmakla tehdit etmezsiniz. Böyle yapmak, diplomatik ve ekonomik yaklaşımlar İran nükleer programını dizginlemeye yaramadığında, savaşı başlatmak için Obama üzerinde baskı oluşturacaktır.


İlave olarak, haksız bir itham da olsa, Obama'nın içerideki eleştirmenleri onu zayıflıkla suçlayabilir ve bu sûretle bir saldırı üzerinde düşünmesi için üzerindeki baskıyı artırabilirler. Amerika'nın itibarı da zedelebilir zira Washington'a, blöfü görülmüş bir taraf nazarıyla bakılacaktır. Gelecekte bir hasma karşı – hatta İran'a karşı bile – sahici bir saldırı tehdidi yapmak istediğinde, meseleyi idâre etmek daha da güçleşecektir.


Dolayısıyla Obama yönetimi, aleni olarak askeri seçenek hakkında konuşmaya son vermeli ve bunun yerine müttefiklerine, İran'ın davranışı daha da berbatlaşmadığı takdirde askeri saldırı ihtimalinin olmadığını anlatmalıdır.


Peki, İsrail'den ne haber?

Washington, Ahmedinejat'ın savaşçı tehditlerini uzun zamandır işiten Yahudi devletinin İran'a saldırması ihtimali hakkında ne düşünmelidir? Pek çokları nazarında Washington'ı töhmet altında bırakacaktır bu zira İsrail – kendi uçaklarını korumak için olsun - ABD'ye taktik uyarılarda bulunmaksızın harekete geçmeyecektir.

Washington askeri seçeneği masada tuttuğu müddetçe, İsrail'in de askeri seçeneği masada tutmasını zımnen meşrulaştırmaktadır.

Nasıl ki ABD'nin İran nükleer tesislerine saldırması pek bir anlam ifade etmiyorsa, benzer şekilde – bugün ve gelecekte, makul bir senaryo içerisinde - İsrail için de iyi bir fikir değildir.

Aynı askeri mülahazalar söz konusudur. Esasen, nispeten daha küçük hava gücü ve uzun uçuş mesafesi yüzünden, İsrail İran'ın yeraltındaki tesislerini imha operasyonunda Amerika'nın yapabileceğinden daha az etkili olacaktır. Yani İran'ın nükleer çabaları sadece bir veya iki yıl ertelenebilecektir. Tahran, ABD'ye olduğu kadar İsrail'e de saldırabilecektir – bilhassa da bölgede mevzilenmiş 200.000 Amerikan askerine.

Obama'nın geçen yıl Kahire'de yaptığı konuşmayla sergilediği İslam dünyasıyla ilişkileri iyileştirme çabaları, pek çoklarının bir müslüman devlete karşı bir diğer Amerikan saldırısı olarak göreceği şey yüzünden sarpa saracaktır.

Birkaç Körfez ülkesi askeri saldırıyı başbaşa iken memnuniyetle karşılayabilir. Fakat İslam dünyasının büyük bir kesimi, Amerikan Bilimadamları Federasyonu'nun 80 nükleer silaha sahip olduğunu söylediği bir ülkenin henüz bir tane nükleer silahı olmayan bir ülkeye karşı saldırmasının niçin haklı kılındığını soracaktır.

Bu çifte standart tezi Fas'tan Endonezya'ya kadar yankılanacak. Amerika'nın el Kaide'ye karşı en hayâti ortakları, terörle mücadelede ve son yıllarda İran kavgacılığının ortaya çıkmasına yardım ettiği savunma hazırlıklarında Washington'la yakın işbirliği yaparken sıkıntı yaşatacaklardır.

Askeri mevcudiyetimizi ve yardımımızı kabul eden kilit bölgesel devletlerin hükümetleri de zayıflatacaktır. Ürdün, Türkiye, Pakistan ve Endonezya, İsrail'le çok fazla dost olan ve haddi aşan herhangi bir müslüman devlete saldırmaya son derece meyilli yabancı bir güçle güvenlik ortaklığının niçin gerekli olduğunu kızgın nüfuslarına bir kez daha açıklamak zorunda kalacaklar.

Şu an lehimize çalışan algı savaşı aleyhimize dönebilir.

Bir İran nükleer bombası açık ki kötü bir şeydir. Evvela diplomatik ve ekonomik müeyyide cephesinde, gücümüz yettiğince bu ihtimali azaltmalı ve şayet mecbur kalırsak, caydırmalıyız.

Bir saldırı düzenlememesi amacıyla İsrail'in cesaretini kırmak için İsrail liderlerine üç kilit noktayı hatırlatmalıyız:

Bir saldırı sonrasında askerlerimiz ve çıkarlarımız saldırıya mâruz kalabileceğinden ve İran misillemesine hedef olabileceğinden dolayı bu meselenin nasıl ele alındığı ABD güvenliğini ilgilendirmektedir.

Bir İran bombası, ABD'nin Ortadoğu güvenliğine karşı taahhütlerini zayıflatmayacak ve fakat güçlendirecektir. Washington, bölgesel dostlarını korumak için Amerikan nükleer şemsiyesini güçlü bir şekilde kurma ihtiyacı hissedecek. İran'ın, bölgedeki herhangi bir ülkeye karşı nükleer saldırının Amerikan misillemesine yol açacağı hükmüne varması sağlanacaktır.

İran bombaya sahip olduğunda aslında İsrail daha az yalnız olacaktır zira tehdit altındaki tek devlet o olmayacak.

Son olarak, İran nükleer reaktörler ve çok sayıda bomba üretmeye yetecek çapta plütonyum işleme tesisleri inşa ettiği takdirde askeri harekâtın anlamı olup olmadığı hususunda farklı bir sohbet açılabilir. Reaktörler gibi yerüstü tesisleri vurmak daha kolaydır bilahssa da faaliyete geçmeden evvel.

Sadece bu savlar İsrail'in İran'a saldırmasını engellemeye yetmez. Kendi kararını vermelidir.

Fakat Washington saldırıya muhalefet ettiğini belli ettiğinde ve bölgedeki dostlarının uzun vadeli güvenliğine karşı taahhüdünü güçlü bir şekilde yenilediğinde, İsrail'in saldırması çok daha zor olacaktır.

Obama yönetimi İsrail'le bu konuyu sessizce konuşmalıdır. Bir sabah bir emrivakiye uyanmadan evvel.

Çeviren: Ertuğrul Aydın

Kaynak: Brookings Enstitüsü

Özgün başlık: The Case Against Threatening Iran