Başkan Obama İran liderlerine yönelik cesur mesajıyla herhangi bir uzlaşma için gereken dört unsuru ortaya koydu: Amerikan hedefi mahiyetinde rejim değişikliğinden vazgeçti.
Askeri seçeneği rafa kaldırdı. İranlıların ancak eşeklere uygun olduğunu düşünüp hakaret olarak algıladıkları havuç ve sopa yaklaşımını gömdü. Ve İran'ın nükleer programını 'önümüzdeki bütün meseleler silsilesi' içerisine yerleştirdi.
Obama böylece başkanlığının belirleyici stratejik meselelerinden birinin, İran'a ilişkin ayrılıkların keskinleştiği Amerika-İsrail ilişkilerinin yeniden tanımlanacağı, sancılı ama gerekli bir sürece yol açacak olmasını neredeyse kaçınılmaz kıldı. Buna aşağıda tekrar döneceğim.
Dini devrimi kabul etmiş oldu
Başkanın Tahran'a yaptığı önerideki yenilikler dikkat çekiciydi. Obama uzun zamandır sakınılan 'İran İslam Cumhuriyeti' sözlerini iki kez kullandı ve bir başkasının değil, bu cumhuriyetin 'devletler topluluğu içindeki haklı yerini alması gerektiğini' söyledi. Burada İran'ın 30 yıllık dini devriminin Amerika tarafından bariz bir kabulü söz konusuydu.
Obama yapıcı ilişkinin 'tehditlerle tesis edilemeyeceğini' söyledi, ki böylelikle askeri seçeneğin daima masada olması gerektiği yönündeki kendi kampanya duruşundan geri adım attı. Obama, bunun yerine 'karşılıklı saygı' önerdi.
Ocak ve şubatta İran'daydım. Ziyaret beni, kafa tutan Amerikan zorbalığının sonunun felaket olduğuna, İran rejimiyle Naziler arasında kurulan benzerliklerin 6 milyon Holokost kurbanına karşı ayıp olduğuna, rejimin provokatif söyleminin zorunlu pragmatizmi maskelediğine ve genç, istikrar yanlısı nüfusun aradığı reforma ulaşmasına yardım etmenin en iyi yolunun temas kurmak olduğuna ikna etti. Obama benim o zamanlar gerekli olduğunu söylediğim tüm adımları atmış durumda. Politika değişikliği, son yıllardaki başarısız İran politikasının kurumlar arasında gözden geçirilmesinden doğdu.
Gözden geçirmeye dahil olanlardan biri bana, İsrail ve Sünni Arap devletlerinin İran'la temasın hiçbir yere götürmeyeceğine dair uyarı bombardımanı altında kaldıklarını anlattı. Elbette böyle söyleyecekler; İran'la herhangi bir atılım ABD'nin Kudüs'ten Riyad'a tıkırında giden ilişkilerini sarsacaktır.
Obama'nın atılımı, sadece bu tür bir lobiciliğe karşı değil, yaptırımların sertleştirilmesinden ya da bir Amerikan girişiminin İran'da haziranda yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonrasına ertelenmesinden yana olan yetkililere karşı da kazanılmış bir zaferi temsil ediyor.
Zor kısmıysa yeni başladı. Dini lider Ayetullah Ali Hamaney, Obama'ya iğneli bir yanıt verdi. ABD'nin geçmişteki kötü eylemlerini hatırlatıp devrim öncesi İran'ı 'Amerikalıların otlaması için bir tarla' diye niteleyerek, yaptırımları kaldırmak gibi somut adımlar talep etti.
Tüm bunları bir ilk hamle olarak görün. Zira Hamaney hitap ettiği kalabalık "Amerika'ya ölüm" diye ritüelleri haline gelen sloganı atmaya başladığında onları susturdu ve şunu söyledi: "Sıra önemli meselelerimize geldiğinde duygusal davranmayız. Ölçüp tartarak karar alırız." Bu doğru: Mollalar her şey olabilirler, ama deli değiller. Bu hesap da İran'ın Obama'yı ciddiye almasını gerektirecektir.
Ülkenin petrol geliri düştü, ekonomisi kötü, petrol ve doğalgaz tesisleri eskiyor. İran'ın istikrarlı bir Irak'ta ve Taliban'ın olmadığı bir Afganistan'da derin çıkarları var. Nükleer programı dikkatle idare edilmesi gereken bir riski içeriyor. İran'ın Afganistan'la ilgili bir konferans için ABD'den aldığı daveti kabul etme eğilimi, Hamaney'in sözlerinden daha anlamlı olabilir. Her halükârda 30 yıllık bir çıkmazın üstesinden gelmek zaman ve uyum gerektirir.
Zaman akıyor ve Obama'nın takvimi, İsrail'in müstakbel başbakanı Binyamin Netanyahu'ninkiyle aynı olmayacaktır. ABD ve İsrail'in İran'a yaklaşımları arasındaki bariz olan farklılaşma, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres'in İran halkına (liderlerine değil) yönelik kendi Nevruz hitabını, halkın ayaklanıp 'bir avuç dinci fanatiği' devireceği kehanetiyle eşleştirmesiyle iyice belirginleşti.
Üst düzey bir İsrailli yetkili bana, İran'ın bin kilo düşük zenginlikte uranyuma sahip olduğunu ve altı ayda bomba yapmaya yetecek kadar, yani 500 kilo daha elde edeceğini anlattı. Ona göre İran o durumda üç yoldan birini seçebilir: Nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasını çiğneyerek, santrifüjlerini adapte ederek ve bir yılda yeterli miktarda zenginleştirilmiş uranyum üreterek hızla bomba yapımına girişmek; işlemi gizli bir tesise taşımak, ki bu durumda bir bomba yapmak daha uzun zaman alır; düşük zenginlikte uranyum üretimine devam etmek ve böylece "daha sonra bomba yapımına karar verirse 10 bomba yapmaya yetecek kadar uranyuma sahip olmak."
İsrail'le soğuma şaşırtıcı olmaz
İsrail'in kırmızı çizgisinin nerede olduğunu sordum. Yetkili, "1500 kiloya ulaştıkları an anlaşma ölür" dedi. Peki sonra? "İsrail'in varlığını kabul etmeyen bir ülke böyle bir programa sahip olduğunda müdahale ederiz ve bu değişmez bir kuraldır." Sanırım burada bir parça boş tehdit var. İsrail Obama'nın konuşmasını istemiyor, yani 2009'da -dokuz ay içinde- askeri eylem gerçekleşebileceğini ima ediyor.
Yine de şu bana çok net görünüyor: Obama'nın yeni Ortadoğu diplomasisi ve teması İsrail savaşçılığının dizginlenmesini ve ABD-İsrail ilişkilerinde olası bir soğumayı da kapsayacaktır. Nihayet. Amerika'nın İsrail-yanlış-yapamaz politikası felaket getirdi, bilhassa İsrail'in uzun vadeli güvenliği açısından. (23 Mart 2009)
Kaynak: Radikal