Irak'ın on sekiz eyaletinden on dördünde yapılan seçimlerin sonuçları açıklık kazanmaya başlıyor. Başbakan Nuri El-Maliki'nin liderliğindeki 'Hukuk Devleti Koalisyonu' önde. Üstelik Maliki'ye olan güvenin Şii'lerin yaşadığı güney bölgesinde arttığı ve hatta Kürtlerin içinden bile destek bulduğu anlaşılıyor.

Bu sonuç, El-Hekim ile temsil bulmuş Şii hareketinin ve Irak İslam Yüksek Konseyi'nin eski popülerliğini yitirdiğini gösteriyor. Dolayısıyla Şii-Sunni ayrımına ya da Arap-Kürt farklılaşmasına dayalı mezhep ve köken esaslı siyaset pek tercih edilmiyor. Etnik-dinsel ayırımlara dayalı siyasi hareketlerin değil de laik, yüzünü batıya dönmüş, anayasal devlet kurma derdinde olan kişilere oy verilmesi aynı zamanda 'vatandaşlık' talebinin de ifadesi olabilir. Kısacası Irak'ta yaşayanların bir kısmı, Şii, Sünni ya da Kürt diye anılmak yerine Irak'lı olarak tanımlanmayı istiyor denebilir.

Bu eğilimin önde gelmesinin bir dizi karmaşık nedeni olabilir. Ne de olsa Iraklılar Saddam'ın laik geleneğinden geliyorlar ve Saddam rejimi bu vatandaşlık hallerini pek kolay düzenleyivermişti. Azınlık Sünniler iktidardaydı ve Şiiler ile Kürtlerin haklarını gasp etme konusunda gayet eşitlikçi bir tutumu vardı. Bununla birlikte Şiileri kısmen kendi içlerinde birbirlerini yiyecek ölçüde siyaset üretecek kadar serbesti vermiş, ama Kürtleri öyle ya da böyle bertaraf etmeyi denemekten çekinmemişti. Bu durum insanlık halleri bakımından Irak'ın sorgulanır hale gelmesine yol açmış olmakla birlikte, merkezi yapının güçlü olması haline meşruiyet kazandırmıştı.

Maliki'nin seçim avantajının bir diğer nedeni, yaşanan savaş ortamının ardından güvenliği sağlayıcı önlemleri alan kişi olarak anılması. Bir yandan ABD ile olan ilişkisinin ABD'den kurtulmanın tek garantisi olarak görüldüğü, öte yandan ABD sayesinde Iraklıların güvenlik birimlerini yeniden oluşturanın da başbakan olduğu söylenebilir. Yani hem ABD'den yararlanan hem de ABD'lilerin gitmesini sağlayabilecek kişi gibi değerlendiriliyor. Bununla birlikte Maliki'nin merkezde bulunmasının merkez olanaklarını kendi lehine kullanma avantajına da sahip olması anlamına geliyor. Kısacası devletin olanaklarını seçim için kullanmış olma ihtimali yüksek.

Şiilerin iktidara gelmesindense Maliki'nin biraz 'destek' kullanması muhtemelen ABD'yi hiç rahatsız etmemiştir. Zira ABD Irak'taki varlığını da çekiliş sürecini de şimdiki merkezi hükümete yaptığı yatırıma dayanarak düzenlemekte. Ancak yakın bir gelecekte Maliki'nin 'yolsuzluklar, adam kayırma' konularındaki faaliyetleri gündeme gelebilir ve Şii hareketinin daha güçlü ve sert bir muhalefete dönüşmesine yol açabilir. Seçim sonuçları, bölünme ihtimalini öteleyen, vatandaşlık bağı üzerinden yeniden bir ulus-devlet inşasına yönelmiş Irak var gibi gösterebilir. Ama bu işleri kimin nasıl yaptığı bundan sonraki siyasetin haritasını çıkarıyor, harita yeni çatışmaların yüksek bir olasılık olduğunu gösteriyor.

Söz konusu ihtimal, Filistin'de gerçek olmuştu. El-Fetih'in laik ve vatandaşlık esasından devlet kurma projesi Batı ve İsrail tarafından desteklenmiş ancak yolsuzluk olarak özetlenebilecek uygulamaları sonucunda Hamas güçlenmişti. İktidar yarışında kazananın kaybetmiş ilan edilmesine yol açan süreç sonunda Filistinliler arası savaşa yol açmıştı. Unutmayalım bugün bazı Filistinlilerin İsrail ile süren savaşın arkasına saklanmaları söz konusu.

Filistinlilerin birbirlerine düşmesinden nasıl İsrail kendisine vazife çıkardıysa benzer biçimde ABD'nin de Irak'taki vazifesine devam etmesi söz konusu olabilir.

Star Gazete