Ahmet Altan'ın mayıs ayında bir internet gazetesine yazdığı ve Türkiye'deki "kültürel bölünme"yi canlı bir üslupla özetlediği yazının başına gelenler, fuzuli "ılımlı İslâm" tartışmalarına da ışık tutuyor.

Altan'ın, Üçüncü Dünya Savaşı Türkiye'den Çıkabilir, başlığı ilgi çekmiş olmalı ki, rivayete göre bu yazı Le Monde ve Stern'e iktibas edilmiş (belki de sadece rivayet). Rahmi Turan bu yazıyı Hürriyet'teki köşesine, "Bir süre önce, Fransız Le Monde gazetesinde, Türkiye ile ilgili önemli bir yazı çıktı..." girizgahı ile uzun uzun iktibas ediyor. (19 Ağustos) Maksadım Hürriyet'in köşe yazarlarının cehaletini ifşa etmek değil; yabancı patente karşı duyulan düşkünlüğü vurgulamak.

Akademik çevrelerde, araştırmacılar ve gazeteciler arasında yeni durumları ve farklılıkları gösterebilmek için yeni kavramların veya nitelemelerin kullanılması önemli kabul edilir. Her yeni kavram bir kuramsal çerçeve içinde anlam ve değer kazanır. Kullandığınız veya tercih ettiğiniz kavramlar doğrudan bir kurama veya yönteme atıfta bulunur. İslâm inancının toplumsal ve siyasal alanda farklı tezahürlerini ifade etmek için 19. yüzyılın oryantalistlerinden başlayarak Batı'da çok zengin bir kavramsal literatür ortaya çıkmıştır. Genellikle "Modern Batı" problemi etrafında İslâm dünyasındaki modernleşmeyi anlamak ve açıklamak için kullanılan "modernleşme" kavramlarıdır bunlar. Çoğu İslam toplumlarının dillerinde, tercüme bile edilmeden orijinal haliyle kullanılır. Pan-İslamizm, Avrupa'daki siyasî birliği hedefleyen milliyetçi hareketlerden ilham alınarak kullanılan ve 19. yüzyıl sonuna ait olan ilk Batılı deyimdir. "Modern İslâm" tabiri, özellikle İkinci Harp'ten sonra, İslam dünyasındaki fikrî ve sosyal değişmeyi anlatmak için "modernite kuramı" çerçevesinde yaygın olarak kullanılmıştır. 1980'lerden itibaren Ortadoğu merkezli muhalif hareketler "fundamentalism", "radikal İslâm", "siyasal İslâm" başlığı altında inceleme konusu yapılmıştır.

Genelkurmay Başkanı'mızdan Cumhurbaşkanı'na; köşe yazarlarımızdan CHP liderine kadar çok sık gündeme gelen "ılımlı İslâm" tabirinin ise böyle bir arka planı ve çerçevesi yoktur. İlk defa Irak'taki işgal ordusunun komutanı tarafından, muhtemelen üzerinde pek de düşünülmeden kullanılan bu deyim, galiba en sık Türkiye'de duyulmaktadır. Kullananlar muhtemelen şiddete, sert muhalefete ve totaliter bir ideolojiye yer vermeyen dinî tezahürlerin tamamını amorf bir şekilde "ılımlı İslam" başlığı altında toplamaktadır. Bu konuda, detaylı bir çalışma, bir proje, gizli kapaklı bir plana dair bir bilgi elimizde bulunmamaktadır. Bu yüzden Türkiye'de giderek yükselen "Ilımlı İslâm" suçlamaları ve tartışmalarının içi tamamıyla boştur. Bu kadar içi boş bir deyimin siyasî literatürde bu kadar kapsamlı bir yer işgal etmesi, Rahmi Turan'ın temsil ettiği komplekslerle açıklanabilir. İlk olarak paranoya derecesine varan şüphecilik öküzün altında buzağı aramaya çıkmış; sonra da kocaman bir deve yavrusu bulduğunu iddia etmiştir. İkinci olarak anti-emperyalist söylem, karşı çıkmak için ABD patentli fikirler ve kavramlar aramaktadır. Üçüncü olarak Türk siyaseti kendini zenginleştirmeye, yeni şeyler söylemeye niyetlenince bu değersiz ve tesadüfî kavramlar imdada yetişmektedir. Belki dördüncüsü, bu kavramın içi boş olduğu için, kimsenin itiraz edemeyeceği bir esneklikte, zahmetsiz, emeksiz kullanıma sunulma ve bir maymuncuk gibi her kapıyı açma potansiyeli vardır. Neden Türkiye'de "ılımlı İslâm"ın içeriği etrafında bir tartışma duymadık?

Baykal'ın dün cumhurbaşkanlığı seçimini "ılımlı İslam" projesi olarak ifşa etmesini de ancak bu çerçevede yorumlayabiliriz. Baykal'ın sözünü ettiği şey inceden örülmüş şeytanî bir proje: "Ilımlı İslam süreci ilk ortaya atıldığında biz karşı çıktık. Ancak süreç öyle gelişti ki, artık Başbakan bile bunu engelleyemedi. Ilımlı İslam bir laboratuvar projesi, laboratuvarda bir dev yaratıldı, artık engellenemez." Bize kalan, bu "engellenemez" projenin içinde nelerin yer aldığını sormak. Sahi neler var? Bu "dev"i tarif edebilecek biri var mı?

Belki tersinden, Türkiye'deki oligarşik seçkinleri ve CHP'de temsil edilen (parantez içindeki) solu bozguna uğratan şey, bu içi boş kavramlarla gerçeklerden uzak bir hayal dünyasında yaşamak olabilir mi?

Aksini düşünmek için birilerinin oturup bir "ılımlı İslâm" kuramı geliştirmesi ve "nedir bu?" sorusunun cevabını vermeye girişmesi gerekmez mi?

 
Kaynak: Zaman