Da Vinci Şifresi kitabından sonra Kayıp Sembolü yazan ve gayri resmi veya kurgu veya alternatif tarih anlayışıyla resmi tezleri veya kurumsal Hıristiyanlığı sarsan, çürüten Dan Brown yeni kitabının Türkçede de yayımlanmasından ötürü tanıtım gezisi için  ülkemize gelmiş ve kendisiyle birden fazla gazeteci ve yazar görüşme fırsatı bulmuş. Bunlardan birisi Ertuğrul Özkök diğeri de Mehmet Ali Birand idi. Konuşmaların da o da günümüzde belki de her alanda gayri resmi tarihin resmi tarih tezlerine galebe çaldığını vurguluyor. Dolayısıyla gerçekler dipten yüzeye doğru çıkıyor. Esasen Hristiyanlık ve Kilise tarihinin merkezinde, kanonik İncillerle kanonik olmayan ya da gayri resmi olan apokrifal İncillerin çatışması vardı. Bunların merkezinde de kayıp kitap veya İncil, Barnabas İncili meselesi vardı. Şimdi artık kanonik veya resmi İncillerle gayri resmi veya apokrifal İncillerin çatışması yaşanmıyor. Tarih daha öteye geçti. Bu 325 yılında İznik Konsilinden sonraki tarihin ve dönemin tartışmasıydı. Bu dönemde kanonik İnciller veya resmi tezler baskın çıkarken apokrifal veya gayri resmi tezler sürgüne gönderilmişlerdi ve şimdi sürgünden dönme vakitleri. Daha doğrusu şu anda resmi tezlere ve kurumsal Hıristiyanlığa karşı kurgusal bir Hıristiyanlık gelişiyor. İlginçtir, bu kurgusal Hıristiyanlığı hem yazarı hem de okuyanları resmi tezlerden daha gerçekçi ve inandırıcı buluyorlar.  Bu anlamda, şifreci Dan Brown resmi tezleri aşındıran bir güve veya ikonoklast yani ikon kırıcısı veya put kırıcısı özelliği taşıyor ve gösteriyor. Zira Hazreti İsa'nın Tanrının Oğlu olduğunu reddederek Teslis'e de karşı çıkmış oluyor.  Bunu kim yaptığı veya kimin için yaptığı ise ikinci derecede gelen yani tali bir husustur.  Sözgelimi, Fransa Katolik bir ülke lakin bu ülkede halkın en azından hafife alınamayacak bir kısmı Kilise'nin  resmi tezlerine değil de Dan Brown'un şifresine inanıyor. Bundan dolayı Dan Brown 'şifrelerin efendisi' veya 'şifrecilerin piri' olarak da anılıyor. Peki, Dan Brown'un gayri resmi tezlerine veya kurgularına dünya ne kadar inanıyor? Bütün dünyayı kapsayan bir istatistik yok ama en azından Fransa'da düzenlenen bir kamuoyu araştırmasına göre ankete katılanların yüzde 31'i; Kitabın Hazreti İsa'nın yaşamına ilişkin tamamen veya kısmen gerçek bilgileri yansıttığı görüşüne katılıyor.

*
    Mehmet Ali Birand, 'Kayıp Sembol'ün yazarına soruyor: Hristiyanlığın tarihini yeniden yazdığınızı düşünüyor musunuz yani kime inanalım size mi, kiliseye mi? Yazar Dan Brown cevap veriyor: "Hangisi insanlara mantıklı geliyorsa ona inanmaları lazım. Da Vinci Şifresi'ndeki yazdıklarım bana daha önceki öğrendiklerimden daha mantıklı geldi. Ben alternatif tarih yazıyorum. Yazdıklarımın içinde alternatif tarihin araştırılmasıyla gelen pek çok gerçek var. Tarih her zaman kazananlar ve galipler tarafından yazılmıştır. Bu nedenle öğrendiğimiz tarih her zaman olanları ve doğruları anlatmaz. Bu kitaplar da gerçekten olmuş olabilecekleri yazıyor.

Bu iki tarihin birbirlerine taban tabana zıt olduğunu düşünmüyorum. Kilisenin resmi tarihi yanlış değil ama bazı gerçekleri dışarıda bırakmış durumda, eksikleri var. Bu iki tarih arasında farklar olması da bence iyi bir şey çünkü bazı gerçeklerin tartışılmasına imkan sağlıyor. Diyalog köprüsü kurmuş oluyor. Onlara göre, Tanrı ve insan arasında kilise var. Benim kitaplarımda ise insan Tanrı'ya daha yakın. Tanrı'ya ulaşmak için kiliseden geçmek zorunda değilsiniz. Bu yolu da tercih edebilirsiniz tabii ama zorunlu değilsiniz. Kiliseyi kullanmak size kalmış. Kilise bundan rahatsız oldu sanırım." Burada Dan Brown kurumsallaşmış kiliseye karşı gnostik bir savunma hattı da inşa ve ikame ediyor.

*

Dan Brown Hazreti İsa'nın Tanrı'nın oğlu olduğuna inanmıyor. Bu hususta Müslümanlar gibi düşündüğü gibi çarmıha gerilmesine de müteşabih bağlamda yaklaşıyor. Benzeşik veya müteşabih çarmıha gerilme olayından sonra İslam'a göre Hazreti İsa göklere çekiliyor. Da Vinci kurgusunda ise evlendiriliyor ve çoluk çocuğa karıştırılıyor. Elbette burada Hıristiyanlar açısından bir 'de sakration' yani Hazreti İsa'yı kutsiyetinden arındırma var. Lakin Müslümanlar açısından da ilahlıktan azat yani ikonoklastlık bir durum söz konusu. Put kırıcılığı var. Bu anlamda, aslında kim ne dere desin Dan Brown bir put kırıcı ve kendisinin de ifadesiyle Hazreti İsa'yı yeniden insanileştiriyor ve onu insani boyutuna geri döndürüyor. Bu da Kur'an-ı Kerim'de ifade edildiği gibi onun yaratılışının Adem Aleyhisselam'dan farksız olmasının teyididir. Bu anlamda, Hazreti Peygamber'in (S.A.V.) ahirzamanda Hazreti İsa'nın nüzül misyonuyla alakalı olarak haber verdiği hususlar gerçekleşiyor. Bunlardan  birisi olarak müteşabih boyutta haç da kırılıyor. Belki de haçın çakmalığını ve gerçek dışılığını ortaya koyarak sembolik olarak Dan Brown bir anlamda haçı kırıyor. Bu anlamda 2000 yıl sonra haç kırılıyor. Domuzun öldürülüşünü ise belki de  bir çeşit domuz gribi vakaları ortaya koymaktadır. Hıristiyanlık İsa'dan (Aleyhisselam) iki bin yıl sonra hem tesaffi ediyor, duruluyor, özüne dönüyor, hem de bir şekilde tarihe karışıyor ve yok oluyor. Onun durulması ve İslam'da tefani olması yani erimesinin alametlerinden birisi manevi olarak haçın kırılması ve domuzun öldürülmesidir. Belki de bunlar, Hıristiyanlık sonrasına ve Hıristiyanlığın İslam'la buluşmasına veya kendisini İslam'da bulmasına doğru atılmış birer adımdır.