Türkler Ermeni kardeşlerinden özür diliyor. Ermeni derken çoğumuzun aklında Ermenistan'da ve diyasporada yaşayanlar geliyor. Türkler derken de (bazı) Türk vatandaşları.
Bu durumda Rum, Yahudi, Ermeni Türk vatandaşları da bu özür kampanyasına katılmalı, ne dersiniz? Ama gel gör ki bu olamıyor. Hele Ermeni vatandaşlarımızın bu özre katılması absürd geliyor, en azından bana. Paradoks değil bu durum. Sanırım özrün, devlet veya vatandaş temelinde değil, etnik bir temelde dile getirilmesinden doğuyor bu çelişki. Etnik olarak Türk olanlar, etnik olarak Ermeni olanlardan özür diliyor. Kimi itirazlar da bundan doğmuş gibi. En başta, milli bir aidiyet içinde olmadıklarını düşünenler ve böyle duyguyu taşımayanlar öznesi olmadıkları bir davranış için özre karşılar. Ben bir şey yapmadım ki, yapanlarla ilgim yok, neden milli bir aidiyet içine girmeliymişim, diyorlar. Sorun yalnız milli de değil, etnik ve dinî bile oluyor. Bazı Türk vatandaşları bu yüzden özür dileyemiyor, özre katılamıyor.
Tartışmayı mantığın tartısına yerleştirince birçok çelişki görülmekte. Ermeniler de özür dilesin, onlar da cinayetler işlediler diyenler bütünüyle haksız değil. Kim önce af dileyecek sorunu var. Kimileri de bir 'pardon'la iş bitiyor mu diyor, vicdanların bu kadar kolay hafiflemesi haksızlıktır. 1915'te Ermeniler 'bizi' öldürdü, veya, olaylar karşılıklı oldu diyenlere hiç değinmeyeceğim. Onlar benden farklı bir frekansta, yani farklı telden çalıyor dedikleri durumdalar. Bu yazının muhatabı 'menfur olayı' kabul ettikten sonra özür konusunu tartışanlardır.
Ben ise bu 'etnik' mantığı benimsersem işimin yoğun olduğunu düşünüyorum. Rum olarak aidiyetim ve sorumluluğum nerelere uzanıyor? Etnik olarak Rum olan ben 1821'de Trebliça'da (Tripolis'te) öldürülen Müslüman-Türkler için özür dilemem gerekmiyor mu? Ya Balkan Savaşı'nda, Girit'te, Kıbrıs'ta yapılanlar? 1919-1922 yılından ne kadar sorumluyum? 1014 yılında Bizans İmparatoru II. Basil başkaldıran Bulgar kralını yendikten sonra on dört bin esirin gözlerini kör ettiğinden dolayı Bulgarlardan da özür dilemem gerekiyor mu? Ama İstanbul'u aldılar diye önce Türklerin özür dilemesi gerekmez mi? Bizanslıların 'milli' açıdan Rum/Yunan olmadıklarını düşünen benim tutumum ne olmalı? Ben ki anayasa, yasalara ve her türlü resmi söyleme göre (uygulamaları bir yana bırakıyorum) Türk vatandaşıyım... Bu tür özürler nerede başlar nerede son bulur?
Mantığı, 'bilimi', uluslararası ilişkileri, siyasi dengeleri ve amaçları, hele sonu gelmez tarih tartışmalarını ele alarak 'özür' konusunu tartışmak bu konuda konsensüse varmanın yolu değildir. Hatta çok doğru olarak kimilerince savunulduğu gibi, bu konu yanlış bir biçimde ele alınırsa hırçınlığı artırabilir de. Kanımca, haklı bazı itirazlara ve sakıncalara karşın, tartışma yanlış bir kanala yönlendirildi. Her şey mantık yürüterek açıklanamaz. Duygu dünyamız çok karmaşıktır ve kimi zaman hayatımıza yön verir. Duygunun en güzel ifadesini Yasemin Çongar'ın yazısında okudum. Gençliğinde bir Nazi kampını gezmiş ve öldürülenler için ağlamış. "Ailemde bilebildiğim kadarıyla hiç Alman yok ama suçlu hissediyorum kendimi" demiş. "Mazlumun acısı kadar zalimin suçunu da içimde taşıdığımı, galiba ilk kez o kampta hissettim; insanın insana zulmünden ötürü bağışlanmak istedim". Böyle bir duyguyu taşımayanlar var, taşıyanlar var.
Bazen de kendimizi geçmişle ilişkilendirmeyiz ama başkaları bizi o geçmişle ilişkili görür. Kendimiz için değil, onlar için bizim yapabileceğimiz bir şey yok mu acaba bu durumda? İşte özür bu kez yeniden gündeme gelebilir. Bir acıyı az da olsa dindirmek için mantığı bir yana bırakabiliriz herhalde. En azından öyle davrananları anlamak gerek. Özür, uluslararası ilişkiler bağlamında farklıdır ve böylesi durumlarda hukuki, siyasi bir boyutu vardır. İnsanlar bağlamında ise duygularımızla doğrudan ilişkilidir. O duygular ki köküne inmemiz çok zordur. Bazı insanlar temel kimliklerini (bir büyükelçi misali) bir devletin sözcülüğünde hissetmez, insan bağlamında yaşar. 'Ben milli geçmişle özdeşleşmem' diyenlerin 'milli' bir futbol maçında 'kendi takımlarını' tuttuğunu çok gördük. Bu doğaldır. Çünkü bilimsel açıdan milliliğe karşı çıkanlar duygusal olarak milliliği içlerinde taşıyabilirler. Milli mirasın redd-i mirasla aşılması çok enderdir. Hatta 'milli mirası taşımıyorum' söylemi olumsuz milli bir geçmişi kabul etmek istemeyen milli bir refleksin işareti bile olabilir. Onun için 'mazlumun acısı kadar zalimin suçunu da içimizde taşırız' lafı, tam tersine, en insanî söz de sayılabilir.
Sonunda özür bir 'katarsis' olabilir. Böyle bir ihtiyacı olanlardan söz ediyorum. Kimi zaman da geçmişte olanları kabul etmek istemeyen körlerden (vicdanen körlerden) ayrı bir kampta olmak, beğenmediğimiz bir ideolojiden mesafeli olduğumuzu vurgulamak isteriz. Bu ihtiyacın çarpıcı bir kanıtı olabilir özür dilemek. Lafı kıvırmadığımızın en kesin ifadesi. Bilinçaltımız bizi bu yüzden 'özre' iter. Nasıl ki bazen bilinçaltımız özre karşı çıkmamızı gerektirdiği gibi.
Aslında 'özür' çok farklı anlamlar taşır. İngilizce sorry, pardon, excuse sözlerini düşünün. Özür lafını her kullanan aynı sembolik amacı gütmeyebilir. Af dileyen de olabilir, kaybınızı anlıyoruz diyenler de. Bir davranışı mantıken değil, duygusal olarak ne anlama geldiğini anlamamız gerek. Bence özür bir açmazı aşma özlemidir, samimi olarak bir gerginliği giderme, barışma, isteği -geçmişle, siyasi komşuyla, insanla barışma isteği- bazı insanlardan çok farklı olduğumuzu ilan etmenin dayanılmaz dürtüsü, bir acıya ortak olma, bir üzüntüyü hafifletme, bir yarayı sarma, kısacası hırçınlığı azaltıp sevmeyi olanaklı kılma girişimidir.
Kaynak: Zaman