Mombay'da silahların sesi kesildikten ve terörist katliam bittikten hemen sonra Hindistan, Pakistan ve Amerika arasında kıyasıya bir diplomatik mücadele başladı. Asyalı iki nükleer güç, Amerika Birleşik Devletlerini kendi yanlarına çekmek için birbirleriyle yarışa girdi.
Halbuki Amerika için adil ve tarafsız bir aracı gibi hareket etmek artık mevzu bahis değildir. Kritik bir dengede ilerleyen Afganistandaki savaş sayesinde Washington bugün Güney Asya'daki stratejik güç eşitliklerine kendi payına iştirak eden yetkin bir katılımcıdır. Doğrusu, Güney Asya'da tuhaf bir güç karması oluştu.
Washington, Güney Asya'da artan gerilimin kolaylıkla kontrolden çıkabileceğinin farkında görünüyor. Nitekim Condoleezza Rice, aracılık görevi için çarşamba günü Yeni Delhi'de olacak.
Yine, İsrail istihbaratı Mossad, gölgede oturmuş gelişmeleri gözetliyor. Mombay'daki saldırıyı düzenleyen ve Pakistanlı olduğu söylenen fedailer, tüyler ürpertici şiddete gerekçe olarak İsrail vatandaşları dâhil yahudileri gerekçe gösterdiler. Olayda dokuz yahudi hayatını kaybetti. İsrailli uzmanlar ise Mombay'a vardılar; İsrail'in öfkesi sınır tanımıyor.
Bu arada Çin, fırtınanın merkezine doğru yağmur çamur demeden yavaşça ilerliyor. Çin Dışişleri Bakanı Yang Jiechi, cumartesi günü Pakistanlı meslektaşı Şah Mahmud Kureyşi'yle bir telefon görüşmesi yaptı. Mombay'daki terör saldırılarını muhakkak ki kınadılar. Fakat ardından Yang, Xinhua haber ajansının bildirdiğine göre, "Pakistan ve Hindistan'ın aralarındaki işbirliğini güçlendirmeye devam etmeleri, Pakistan-Hindistan barış sürecinin korunması ve ikili ilişkilerin sağlıklı ve metin bir şekilde ilerletilmesi" ümidini ifade etti.
Yang, "hem Pakistan hem de Hindistan'ın temel çıkarları bu tedbirleri icbar eder" dedi. Yang ve Kureyşi aynı zamanda "ikili ilişkileri geliştirme yönünde ortak çaba gösterme" sözü verdiler. İşin esası, Yang, Pakistan'la dayanışma içinde olduğunu dile getirmiş oldu ve Hindistan tarafının zaptedilmesi tavsiyesinde bulundu. Washington'un sıcak ilişkilerini kullanarak ortalığın durulmasına yardımcı olması için Pekini teşvik edip etmediği veya Güney Asya güvenliğine olan ilgi ve alâkasının altını çizmeyi bizzat Pekin'in dileyip dilemediği meçhul.
Açık olan bir şey var ki o da Mombay'daki ölü sayısı arttıkça Hindistan'daki acı ve öfke dalgasının da kabardığıdır. Siyasi liderliğin devasa başarısızlığına karşı halkın verdiği büyük tepki, Yeni Delhi hükümetinin temellerini sarsıyor. Hindistan'ın bağımsızlığına giden yolda büyük işler çıkarmış olan iktidardaki Hindistan Ulusal Partisi, Hindistan'ın siyasi satranç tahtasındaki geleceğine yönelik varoluşsal bir tehditle karşı karşıya kaldı.
Siyaset yelpazesindeki tüm siyasiler, pazar günü başbakanın ikametgâhında bir araya gelerek gece yarısına kadar saatlerce hesap kitap yapıp günün ilk ışıklarını nasıl karşılayacaklarını, kendilerine ve maskaralıklarına karşı güvenlerini hızla kaybeden halkın önüne nasıl çıkacaklarını görüştüler.
İçişleri Bakanı istifaya ve fedailerin hiçbir cezayla karşılaşmadan Hint mâli piyasalarını altüst etmelerinin önüne geçmede yaşanan büyük başarısızlığı sahiplenmeye zorlandı. İstihbarat servisinin Umman Denizinden yönelecek böylesi bir saldırıyı hepten öngörmemiş olması söz konusu olmasa gerek.
Fakat İçişleri Bakanı'nın kellesinin alınması halkı kesmedi. Hint ruhunun derinliklerinde yara açıldı zira. Halkın duyduğu gazap, devam etmekte olan eyalet meclisi seçimlerinde ve hiç de uzak olmayan parlamento seçimlerinde sağ kanat ulusçu politikalara doğru çılgın bir yönelişe yol açabilir.
Hükümet parmağını Pakistana çeviriyor, fedailerin saldırıyı dikkatlice planladıkları üsse. Hindistan'daki popüler algıya göre, koreografisi özenle hazırlanmış, detaylı bir ikmal desteği olan bu ölçekteki bir saldırıya Pakistan müesses nizamının bazı unsurları hatırı sayılır ölçüde destek vermiştir.
Hindistan hükümeti, Pakistan'da yuvalanmış terörist gruplarla Pakistan hükümeti arasında ayrıma giden resmi duruşunu korumada zor anlar yaşıyor. Kamuoyu ikisi arasında ayrıma gitmeye iltifat etmiyor ancak hükümetin önünde bu hususta çok az seçenek var.
Hindistan müesses nizamının, terörist saldırıların düzenlenmesinde Pakistan güvenlik kurumlarının parmağı olduğunu söylemekle yetinip bağışlama yolunu seçmesi pek mümkün görünmüyor. Ancak Hindistan hükümetinin önündeki diğer şık, saldırının çapına bakınca, hâdiseyi "savaş nedeni" olarak ilan etmektir. Ancak bu durumda Hindistan, askeri güçle cevap vermek zorunda kalacaktır ki tasavvur edilemez bir durum bu zira nükleer bir saldırı göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşebilir.
Hindistan ve Pakistan arasındaki hasmâne ilişkiler, karşılıklı derin şüpheler ve husumete dönüşen hesapsız kin öyle bir dengedeki taraflardan biri, bir ya da iki yanlış adım attığı takdirde yalnızca birkaç saat içerisinde çatışmaya dönüşebilecek bir durum söz konusu hatta ki ilişkiler geçen üç-dört yılda olduğu gibi samimiyet kisvesine bürünmüş halde yürüyor olsun yine de fark etmez.
İslamabad, terörist saldırılarda dahli olduğu yönündeki tüm suçlamaları azimle reddediyor. Amerika'nın doğrudan baskısı altına giren Pakistan, istihbarat servisi ISI'nın başkanı Korgeneral Ahmed Şuja Paşa'nın Hindistanı ziyaret ederek konuyu görüşmesi fikrini aceleyle kabul etti. Ancak Rice ve Asıf Ali Zerdari'nin telefon görüşmesinden sonra ortaya çıkan bu karar, Hindistan'da artan öfkeyi kurnazca idare etme teşebbüsü olarak göründü. Belli ki Pakistan Genelkurmay başkanı General Pervez Kiani – daha önce ISI'nın başındaydı – Hindistan baskısı karşısında Pakistan ordusunun titrediği hissini yaratarak ordunun moralini bozacağı sonucuna vardı ve karar sulandırıldı.
Refleksler her iki tarafta da giderek donuklaşıyor. Seçimler yaklaşıyor ki tatlı sözlerle ikna etmeye çalışan bir İslamabad karşısında hükümetin çaresiz görünmesi, Hindistan iç siyasetinde intihar hükmündedir. Sol partiler, hükümetle aralarındaki farklılıkları bir kenara koydular ve ulusal birlik çağrısı yaptılar ama halkın öfkesiyle oluşan ulusçu bir dalganın kendilerine iktidar fırsatı sunduğunu gören sağ politikacılar böyle bir teşebbüs ihtiyacı hissetmiyorlar.
Bu arada, Yeni Delhi, daha fazla yardım için yönünü Washington'a döndü. ABD'nin baskıyı artıracağını öngören Pakistan ordusu, Washington ve Yeni Delhi geri adım atmadıkları takdirde Afganistan'daki "terörle savaşa" verdiği destekten çekileceği tehdidinde bulundu. Bu durum Washington'u tereddüte düşürebilecektir ki Rice'ın aceleyle bölgeyi ziyaret etmesinin nedenini de açıklamaktadır.
Pakistan ordusu, "Afganistan etmeni" oyuna dâhil edildiği takdirde hesapların tümden değişeceğini çok iyi biliyor. Tahmini olarak 32.000 Amerikan askeri muharebe sahasında ve Afganistan'daki komutanların talebi üzerine 20.000'den fazla asker muhtemelen yolda; bu haliyle Amerika için tehlikeli bir oyundur bu.
Kriz, Washington'un bakış açısından münasebetsiz bir zamanda vukû buldu; Amerikan yönetiminin çeşitli birimlerinin Afganistan'daki savaş için yeni bir strateji tayini üzerinde çalıştıkları bir zamanda patlak verdi: Beyaz Saray'ın Irak ve Afganistan Koordinatörü General Douglas Lute, CENTCOM komutanı General Petraeus, Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen, Dış İşleri Bakanlığı ve CIA, taze bir stratejinin belirlenmesi işini henüz tamamlamadılar.
Afgan etmeni, Amerikan çıkarlarını farklı şekillerde kesişiyor. İlk olarak, Hindistan-Pakistan arasındaki gerilimin gelecek günlerde ve haftalarda tırmanması durumunda Pakistan'ın kabaca 100.000 askerini Afganistan sınırından çekerek Batıya, Hindistan sınırına yerleştirmesi beklenmelidir. Pakistan ordusunun yönünü değiştirmesinin Afganistan'daki savaş üzerindeki etkileri derhal hissedilecektir.
Afganistan'daki NATO kuvvetleri komutanı David McKiernen, geçenlerde Washington'da yaptığı bir konuşmada Pakistan ordusunun Afganistan'da oynadığı rolün öneminin altını çizdi. Kiani'nin Kabil'de beklendiğini ve "görüşmeler yaparak başlanan sürecin bugün sınır boyunca taktik düzeyde işbirliğine yükseldiğini" söyledi.
McKiemen, Pakistan ordusundaki üst düzey komutanların düşüncelerinde değişim gördüğünü, Afganistan'daki isyanları Pakistan'ın varlığına yönelik tehdit olarak görmeye ve daha birkaç yıl öncesine kadar tahayyül bile etmedikleri yollarla bu sorunun üstesinden gelinmesi gerektiğini düşünmeye başladıklarını belirtti. Konuşmasının devamında "her ne kadar sınırın Pakistan yakasında düzenlenecek isyan bastırma harekâtları için önlerinde daha uzun bir yol varsa da irade ve kapasite olduğunu görüyorum" dedi. Pakistan ordusunun işbirliği yapmaya istekli oluşunu hesaba katarak Afganistan'daki savaşın geleceğiyle ilgili "ihtiyatlı iyimserlik" taşıdığını vurguladı. Pakistan ordusunun, el-Kaide ve Talibana karşı savaşma iradesine rağmen kapasite ve kaynakların acilen Hindistan sınırına kaydırılması gerektiği mazeretini dillendirmeleri, McKiernen'in en büyük korkusu olsa gerektir.
ABD cihetinde etkili olacak bir diğer etmen, tüm bunların sonucunda Afganistan'daki Amerikan askerlerine levazım desteğinin sıkıntıya düşmesidir. İkmal güzergâhı Pakistan'dan geçiyor ve Afganistan'daki ABD askerlerine levazımın kabaca yüzde 75'i Pakistan üzerinden ulaştırılıyor. Afganistan'ın güney ve güneydoğu bölgelerindeki ABD askerlerine levazım desteği vermek için bir diğer şık, İran güzergâhının kullanılmasıdır. Üçüncüsü, Pakistan desteği kesildiği takdirde Taliban, sınır bölgelerinde harekât günleri düzenleyecektir. NATO kuvvetlerinin zayiatı tırmanacak ve Avrupa başkentlerinde ciddi siyasi sonuçları olacaktır.
Dolayısıyla Washington'un önceliği sinirleri yatıştırmak ve Güney Asya'nın iki nükleer gücünün karşı karşıya gelmesinden sakınmaktır. Sona ermekte olan Bush yönetiminin son büyük dış politika eylemi ve Barack Obama başkanlığının ilk provası bu olacak.
Amerikayı, Hindistanı sınırlandıracak aracılık rolüne zorlamada Pakistan'ın çıkarı var. Pakistan ordusu, hızla gelişen ABD-Hindistan işbirliğine öfke duyuyor ve ABD'nin Güney Asya politikalarının tarafsız olmasını diliyor. Fedailerin Mombay'da düzenledikleri saldırı, Hindistan-Pakistan arasındaki gerilimin özüne hitap etmeksizin Washington'un Afgan savaşını bölümlere ayıramayacağı şeklindeki Pakistan iddiasının altını çizmektedir.
Ancak tüm bunlar, Pakistan ordusunun Hindistan'la gerilimi tırmandırma amacı gütmüş olabileceği ihtimalini görmezden gelmektedir zira Afganistan'daki "terörle savaşa" katkı vaadinden caymanın bahanesini arıyor olabilirler. Buradaki mesele, Pakistan ordusunun Obama'nın Afganistan politikası hakkında vesveseye kapılmış olmasıdır. Obama, hem savaşa destek veren hem de Taliban üzerinden Afganistan'daki jeopolitik nüfuzunu pekiştiren Pakistan'ın bu çift yönlü politikasına karşı sert davranacağını gösteren yeterli sayıda ipucu sunmuştu.
Amerika, seçilmiş Peştun kabilelerin Taliban ve el-Kaide ile savaşmak üzere teçhizatlandırılması üzerinde duruyor. Tartışmalı bir hamledir bu ve Pakistanı kaygılandırmaktadır çünkü Pakistan topraklarındaki Peştun bölgesinde şiddeti tutuşturacak ve Peştunistan talebine benzin dökecektir. Ayrıca, Obama, güvenlik çıkarlarının gerektirmesi durumunda Amerikan Özel Kuvvetlerinin Pakistan içlerinde harekât düzenleyeceğine dair açık açık uyarıda bulundu. Böylesi bir hamle Pakistan ordusu nezdinde küçük düşürücü bir hakaret hükmündedir.
Pakistan ordusunu rahatsız edici bir başka şey, Obama'nın "çıkış stratejisinin" parçası olarak 134.000 kişilik Afgan ulusal ordusunun inşa edilmesidir. ABD Savunma Bakanı Robert Gates'in en gözde fikri bu ve Obama'nın bu ismi yönetim ekibinde tutma kararını büyük ölçüde açıklıyor olabilir.
Afgan ulusal ordusu göreve başladıktan sonra Pakistan ordusu için azalan verimler yasası işlemeye başlayacak. Bir Afgan ordusu çok büyük bir ihtimalle etnik Tacik subayların denetiminde olacak. Hâlihazırda Afgan ordusundaki rütbelilerin 4/3'ünden fazlası Taciklerden oluşuyor. Ve Tacikler Pakistan ordusunun etki alanının bütünüyle dışındalar – 1980'lerdeki Afgan cihadı sırasında bile öyleydi. Pakistan ordusunun karşı karşıya kaldığı ikilemler, Eski Pakistan Dış İşleri Bakanı Necmuddin Şeyh'in ifadesiyle (Obama'nın Afganistan politikaları) " Pakistan'ın en büyük güvenlik korkularının gerçekleşmesi" demektir.
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı