Biliyorum, ülke cumhurbaşkanı yorgunu. Altı aydır bu konuyu tartışıyoruz. Söylenmedik söz, yazılmadık yazı kalmadı. Partiler aynı şeyleri söyleyip duruyor.

Gazete sayfalarındaki, televizyon ekranlarındaki yorumlar, değerlendirmeler hep aynı. Herkesin kendisini tekrar etmekten başka seçeneği yok. Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkanlar bir tarafta, hiçbir sorun görmeyenler öte tarafta. Nisan ayındaki ilk deneme başarısız oldu. CHP'nin oylamaları boykotu neticesine Meclis, cumhurbaşkanı seçemedi.

Bu kez durum farklı. CHP yine oyun dışı kalsa da milletvekili sayısı Meclis'i kilitleyecek güçte değil. MHP, oyunu bozan parti oldu. Bir hamleyle 367 engelini ortadan kaldırdı. Anamuhalefet partisi CHP'nin protestosu hiçbir işe yaramadı. Bu hafta ilk iki turun oylamaları yapıldı. Her parti kendi içinden çıkan adaya oy verdi. AK Parti süreci doğal akışına bıraktı, diğer partilerden oy almak için uğraşmadı. Genel Kurul'a giren MHP, DSP ve DTP'den milletvekili ayartmayı şık bulmadı.

Artık aylar öncesinden başlayan sürecin sonuna gelindi. Türkiye, yarından itibaren son yılların en kritik haftasına giriyor. Kader ve karar haftası. Cumhurbaşkanlığı seçiminin finali salı günü. Sadece Türkiye'nin değil, dünyanın gözü Ankara'da Meclis'te olacak. Toplum ilk kez bir cumhurbaşkanı seçimiyle bu kadar yakından ilgilendi. Üçüncü turun heyecanı, başkentin yanı sıra Anadolu'nun en ücra köşelerinde yaşanacak. Anayasa'ya göre üçüncü turda 276 yeterli. Adaylardan biri eğer bu rakama ulaşırsa cumhurbaşkanı seçilmiş olacak. Abdullah Gül'ün, salı günü birinci ve ikinci turda aldığı oyların da üzerine çıkarak cumhurbaşkanı seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor. Siyasetin doğal akışından başka türlü sonuç çıkması mümkün değil.

Uzlaşmaya örnek gösterilen bütün liderlerin adaylığına imza koyduğu Ahmet Necdet Sezer üçüncü turda ancak seçilebilmişti. Abdullah Gül, hem nisandaki oylamalarda hem de ilk iki turda Ahmet Necdet Sezer'den daha fazla oy aldı. Salı günü de büyük olasılıkla 330 rakamının üstüne çıkacak ve Sezer'e oranla desteği daha yüksek olacak. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde rakamlar çok öne çıktığı için Süleyman Demirel'in 450 kişilik Parlamento'da 244, Turgut Özal'ın ise 263 oyla seçildiğini hatırlatmak isterim.

Finalin hemen öncesinde Abdullah Gül'e dönük itirazlarda bir nebze artış yaşanabilir. Yedi yıl önce Sezer'in adaylığı ansızın ortaya çıkıverdiğinde ona dönük olumsuz propagandanın çok azı bugün Gül için seslendiriliyor. O zaman Meclis kulislerinde milletvekillerinin Sezer'e oy vermesini önlemeye dönük çabaları yakından izlemiştim. Sol milletvekillerini etkilemeye yönelik Sezer'in 'irticaya yakın durduğu' dolayısıyla rejimi sıkıntıya sokacağına ilişkin engelleme girişimlerini unutamam.

Sezer'in yedi yıl önce Çankaya'ya doğru yürürken verdiği mesajlarla bugün evine dönerken söyledikleri arasında uçurum var. 2000'de Çankaya yolculuğunda hemen yanında sağ kitleler de vardı. O dönem Fazilet Partisi'nin yenilikçi yüzleri Bülent Arınç ve Abdullah Gül gibi isimlerin desteği olmasa Sezer'in kaderi başka türlü gelişebilirdi. Bugün Çankaya'dan uğurlayanlar arasında sağdan neredeyse kimse yok. Üç gün sonra 'Ulusalcı' diye nitelenen çevrelerin alkışları ve oluşturacağı konvoy eşliğinde evinin yolunu tutacak. Politikada zayıf kalan ulusalcıların siyasî projesine lider olarak uygun düşen bir isim.

Cumhurbaşkanlarının değişmesi sembolik de olsa yeni dönemlerin başlangıcı kabul edilir. Hafta ortasından itibaren Çankaya'da Sezer'in dönemi kapanırken Gül'ün devri açılıyor. Sezer'den Gül'e geçiş, bu topraklarda değişimlerin ne denli keskin ve sert olduğunu gösteriyor. Bunu doğuran, toplumun dinamizmi kuşkusuz... Bakalım Gül'ün Çankaya yolculuğunda yanında bulunanlarla yedi yıl sonra uğurlayanlar arasında büyük farklar olacak mı?