Gün kutlamaları etrafında yazmaya ve konuşmaya mesafeli bir yazarım. Fakat Asım Gültekin "Dünya Vicdan Günü"nde konuşma yapmam için çağırdığında tereddüt etmedim.* Bu gün için ilham kaynağı olan Rachel Corrie adının hâlâ bize öğreteceği çok şey olduğuna inanıyorum. Bu adı her vesileyle hatırlayalım ve sahibinin kısa hayatının sunduğu çarpıcı hikayeyi duymayanlara anlatalım. Rachel'in adı Gazze topraklarında olduğu gibi mazlumların ölmeye terk edildiği bütün topraklarda bilinsin.
Dünyanın globalleştiği, küçük bir köye dönüştüğü var sayıldığı halde, kişilerin veya toplumların birbirini doğru anlamasına izin vermeyen duvarlar, sinema ve edebiyatın başlıca konusu olmaya devam ediyor. Bilinmezliklerin oluşturduğu duvarlar, yerlerini kayıtsızlığın duvarlarına bırakıyor. Ama Rachel Corrie isimli bir genç kız da yaşadı bu dünyada, sağır duvarların yalıtımına takılmadan yolculuğunu sürdürdü. 6 Mart 2003'te 23 yaşındaki ABD uyruklu ve bir insan hakları gönüllüsü Rachel, İsrail ordusunun Filistin Gazze şeridindeki bir doktorun evini ve ailesini yok etmesini engellemeye çalışırken, bir askeri buldozer tarafından ezilerek hayatını yitirdi.
Uzaktakini sevmenin soyut insan sevgisi olduğunu yazmıştı Tolstoy. Bir sorumluluk yüklenmeden iç rahatlığına kavuşturan denenmemiş bir sevgidir bu.
Rachel'inki soyut bir sevgi değil, apaçık haktan hukuktan yoksun bırakılan hemcinsi konusundaki bir tavır. "Bu tavrı oluşturan duyarlılığı Ayşe Kalyoncu "etik zeka" olarak isimlendirdi, konunun konuyu açtığı bir sohbetimiz sırasında.
"Etik zeka", öncelikle bizim hayatımızda her şeyin yolunda gitmesi gerektiğine dair bir inancı sorgulamakla ilgili bir kavrama yeteneği olarak görünüyor bana. Yolunda gitmesi gereken niye öncelikle kendi hayatımız olmalı… Sanki niçin birilerinin varlığı bizim varlığımıza armağan edilmeli…
Nedir vatan? Dünyaya gözlerini açtığın ve toprağıyla beden bulduğun yerdir. Orada atalarının mezarları ve doğduğun ev vardır. Filistinli için duvarda asılı olan vatan haritası sürekli değiştiriliyor, vatan toprakları küçültülüyordur. Ana-ata ocağı bir çadır da olabilir, bir yer altı sığınağı da. Ziyaret edilecek kabirler sınırların ötesine itilmiştir. Dahası, mezarsız ölüler için okunur dualar.
Filistin insanlığın gözleri önünde küçülüyor, Gazze göz göre göre büyük bir hapishaneye dönüşüyor. Çocuklar oyun taşlarıyla kendilerini savunmaya mecbur bırakılıyorlar.
"Gidilecek hiçbir yer yok. Nereye gidelim, nereye sığınalım?" diye soruyordu Gazzeli bir kadın, Ocak ayındaki bombardımanlar sırasında.
"Başkasını kendinden çok düşüneceksin." Komşuluğun, "başkası"nın filozofu olarak bilinen Emmanuel Levinas böyle söyler ve Tanrı'nın bir mümine komşusunun suretinde göründüğünü savunurdu. Yine de Filistin'de yaşanan hızlı toprak kaybının tehdit ettiği hayatlar konusunda suskun kalmayı yeğledi. Bu suskunluk bir çatı gibi örttü Filistin'in semasını ve o topraklarda elli yıl içinde bir haritanın dokuları altüst oldu.
2006'daki İsrail'in Lübnan'a saldırısının ardından bu kez de geçen Ocak ayı boyunca Gazze'de yaşananlar,dünyamızın yeni bir insan hakları etiğine muhtaç olduğunu bir kez daha kanıtladı. Mevcut insan hakları etiğine göre sanki önce suçlu gösteriliyor, sonra da suç icat ediliyor. Önceden dayatılmış kötünün üretimi, ona yönelik olarak sürdürülen her türlü şiddeti ve müdahaleyi meşru kılacak şekilde gerçekleşiyor. Afganistan'da böyle oldu, Irak'da da bu yaşandı ve son olarak Gazze'de tanımlanamayan bir suç iddiası üzerinden yüzlerce insan öldürüldü.
Komşu yok, akraba yok Gazze'de. Arap kardeşliği yok. İyilerin sınırlarla duvarlarla engellenen dayanışması var. "İyi" olarak bilinenle, iyi olan aynı kimse değil. Direnişçi ve terörist suretleri karışmış.
"Millet" bazen ortak bir sancı duyan bütün insanların toplamıdır. Güçlü olanın haklı olmadığına inanan insanların oluşturduğu bir millet de var. Rachel yeryüzünün Batı'sından Doğu'ya doğru akarak daralmış yürekleri teselli etmek istedi. İnsanlar evsiz kalmasınlar diye buldozerlere kalkan oldu.
Modern ve uygar bir insan, düzgün vatandaş olmanın mantıki sonucu, düzgün bir işten emekli olduktan sonra turlara katılarak dünyayı gezmek, görmek. Rachel öylesine düzgün bir vatandaş olabilir miydi, emin değilim. Düzgün vatandaş, turistik yolculuk düşlerini tatiller ve emeklilik günleri için bir ödül gibi geliştiren bir hayat çizgisini yeğlerdi, olmazsa Katmandu'ya yapılan bir manevi keşif seferine katılırdı, genç yaşında Filistinlilere siper kalkan olmaya gitmek yerine.
"Bir yalana inanmaya yöneltiliriz
Gözün içinden değil göz ile gördüğümüzde", diye yazmış William Blake.
Gençlik dönemi başka türlü de yaşanabilir ve vicdan, kurumların karmaşık bürokrasisi içinde yok olup gitmeye terk edilmeyebilir. Rachel iyilerin, yani başkasını kendinden çok düşünenlerin kardeşliğine dair örnek tutumuyla içimizde yaşıyor.. O, "gözün içinden" görebilmeyi başarmıştı. Saygıyla ve rahmetle anıyoruz.