Filistin'in yakın tarihinde önemli kırılma noktaları var, bunlardan biri hiç kuşkusuz 1967 yılıdır. 1967, meşhur altı gün savaşının yapıldığı yıldır, Araplar bu savaştan yenilgiyle çıktılar.  Bu savaş sonucunda İsrail, işgal ettiği toprakları %78'e çıkardı. Şimdiki fiili duruma göre tarihi Filistin topraklarının %78'i İsrail'in, %22'si de Filistinlilerin elinde bulunuyor. Hakikatte ortak kullanımı çıkardığımızda Filistin'in elinde  %13'lük bir toprak kalıyor.

Güney Afrika'daki ırkçı yönetimle İsrail arasında analoji kuranlar, benzer noktalar bulabiliyorlar. Benzer noktalardan biri toprakların dağılımıdır. Orada da toprakların % 87'sine beyazlar, kalabalık nüfuslarına rağmen %13'üne de siyahlar sahiptiler. Aslında Filistinlilerin elindeki topraklar kağıt üzerinde %22'dir; ancak arada ve çoğu zaman hesaba katılmayan yerleşimciler var.  Filistinlilere bırakılmış topraklarda çok sayıda yerleşimci olduğu için, fiilen bu oran %13'e düşüyor. Daha bitmedi. Filistinlilerin  %22'lik toprakları da üçe bölünmüş vaziyettedir:

1) Gazze sahil şeridi. Gazze'nin dünyayla hiçbir bağlantısı yok; arkası İsrail'le kuşatılmış, önü ise deniz.

2) Batı Şeria. Batı Şeria üç ayrı adacığa bölünmüş; bir adacıktan bir başka adacığa geçmek için uzun, yorucu ve bıktırıcı güzergahlar takip etmek gerekir.

3) Doğu Kudüs. Doğu Kudüs'le ilgili iki temel problem var. Biri yerleşimciler. Diğer yerlerde olduğu gibi ve tabii İsrail devletinin desteğinde, dünyanın çeşitli bölgelerinden getirtilen Yahudiler Filistinlilerin topraklarına girip yerleşiyorlar. İkincisi, İsrail kuvvetleri Doğu Kudüs'ü kuşatma altına almış durumda. Mescid-i Aksaya girmek İsrail kuvvetlerinin izni dâhilinde, belli bir yaşın altındaki Müslümanlar Harem-i Şerif'e sokulmuyor.

Zannedilir ki, Batı Şeria veya Doğu Kudüs'te yekpare bölgeler var, Filistinliler diledikleri gibi kendi toprakları üzerinde dolaşabiliyorlar. Bir yerden bir yere geçmek için çok sayıda Yahudi kontrol noktasından geçmek lazım. İrili ufaklı mıntıkalar dikenli tellerle çevrilmiş durumda. Tabii dikenli tellere şimdi de meşhur duvar eklenmiş bulunuyor. Uluslararası Adalet Divanı söz konusu uygulamayı insan haklarına aykırı bulduğu halde İsrail, bu kararı tanımadığını ilan etti. İsrail, Filistinlilerle İsraillileri birbirinden ayıran bu duvarı örmeye devam ediyor.

Mevcut durumda Arap dünyası, FKÖ ve İsrail arasındaki temel ihtilaf noktalarına baktığımızda, -burada Hamas'ı hariç tutuyoruz, çünkü tezleri, analizleri, soruna bakışı ve projesi farklıdır- beş temel ihtilaf noktası olduğunu görüyoruz.

1) 1967 öncesi topraklara geri dönülmesi. Bu, İsrail'in 1967'de işgal ettiği toprakları bırakıp eski sınırlarına çekilmesini öngörüyor. Bu talep, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararına uygundur.

2) Dışarıda 2,5 ile 5 milyon arasında son derece kötü şartlarda yaşayan mülteci Filistinli var; bu mültecilerin geri dönmesinin sağlanması.

3) Yerleşimcilerin toprakları tahliye etmesi. Yerleşimciler, işgalin tedrici olarak devam etmesi anlamına geliyor. İsrail devletinin desteğinde yerleşimci Yahudiler, Filistinlilerin arazilerine, evlerine, bahçelerine el koyuyor, Filistinlileri kendi topraklarından kovuyorlar.

4) Kudüs'ün statüsü. İsrail, Kudüs'ü 'ebedi başkenti' ilan etmiş bulunuyor. Bunun anlamı Doğu Kudüs'ün dahi Filistinlilere bırakılmaması anlamına gelir.

5) Mescid-i Aksa konusu. Yahudiler, her ne olursa olsun Mesih'in gelişi için Mabed'in inşa edilmesi gerektiğini öne sürüyorlar ki, bunun anlamı Mescid-i Aksa'nın yıkılması, üzerine Süleyman Mabedi'nin inşa edilmesidir.

Bilindiği üzere Eylül-2004'te Suudi Arabistan Kralı Abdullah bir çözüm paketi önerdi, önemli sayılan bir deklarasyon yayınladı. Deklarasyon, aşağı-yukarı bütün Arap ülkeleri tarafından kabul edildi. Bu deklarasyona göre, İsrail 1967 öncesi topraklara dönmeyi kabul edecek olursa, mültecilerin Filistin'e dönüşlerine imkân tanırsa, yerleşimcileri Filistinlilerin topraklarından çıkarırsa, Doğu Kudüs'ü Filistinlilere bırakır ve Filistinlilerin başkenti olarak tanırsa ve  Mescid-i Aksa'nın altındaki kazı faaliyetlerinden vazgeçerse Arap ülkeleri İsrail'i tanıyacaklardır. Bu önemliydi, çünkü ilk defa Arap ülkeleri somut bir adım atıyor, İsrail'i sadece tanımakla kalmıyor, bölgeye katmayı beyan ediyorlardı. İsrail buna yanaşmadı.