Barnard Profesörü, "Amerika Birleşik Devletlerinin dünya'da demokrasiyi teşvik etmek gibi bir sorumluluğu olduğunu kim düşünüyor?" diye sorduğunda elimi kaldırdım. Diğer öğrenci arkadaşlarıma baktım. Bazı ellerde tereddüt bazılarında görüş ayrılığı gördüm. Profesör yanıtladı: "vay vay, bu kampüsün liberallerle dolu olduğu düşünmüştüm zaten."

Modern kampüs liberalizmi hakkındaki rahatsız edici gözlemim işte o an onaylanmıştı. Liberal Colombia Üniversitesinin adı kötüye çıkmış Barnard Kız Kolejinde hem öğenci kitlesi hem de öğretim kadrosu, sadece kendine benzeyen liberallerle doludur. Fakat bugünün liberal öğrencileri, bir zamanların demokrat başkanları Kennedy ve Carter'ın olduğu gibi ABD'nin demokrasiyi teşvik rolüne müşteri olmuyorlar.

Kavramın özünde ne değişti de bugünün liberal öğrencileri seleflerine böylesine uzaklar? Mevcut politika ve postmodernist kültürel izafiyetçilik karması, liberal kampüsün anlamını yeniden tanımladı da ondan.

Santa Cruz, California Üniversitesi profesörü Barbara Epstein, on yıl önce New Politics'de yayınlanan bir makalesinde bu eğilimi teşhis etmişti: "Postmodernizmin alt kültürünün egemen olduğu pek çok akademik bölüm mevcut...Bu programların, kendilerini solcu, ilerlemeci, feminist olarak gören ve ırkçılıktan ve eşcinsel karşıtlığından kaygı duyan parlak öğrencileri çekme eğilimi var." Postmodern bu alt kültür, bugün hâlâ canlılığını koruyor ve kampüs politikası ve eylemciliğini derinden etkilemeyi sürdürüyor.

Gittikçe popüler hâle gelen Irak savaşı karşıtlığı, Bush karşıtlığı ve bugünün Amerikan politikalarına karşıtlık ile 70'lerin sonu ve 80'lerin başında Amerika'da rağbet gören Derrida, Foucault gibi postmodernistlerin felsefelerinin bir bileşkesidir bu. Postmodern öğrenciler, bizlerin, hepimizin, kendi hakikatlerimiz olduğunu söylerler; bu yüzden de hiç kimsenin hakikati, bir başkasının hakikatinden daha iyi değildir dolayısıyla da hiçbir şahıs (ulus), bir diğer şahsı (ulusu) yargilama veya bir politikaya icbar etme konumunda değildir.

"Tüm herşey izâfidir" şeklindeki postmodernist kavrayış, bir çok eylemcinin baş tâcı ettiği felsefeydi çünkü gücün baskıcı olduğunu ilan ediyordu (özellikle de Batı gücünün).

Şimdi, itibarlı üniversite kampüslerinde, yeni bir alt kültür ve öğrenci solculuğu yaratmak için tepkici, müdahale karşıtı politikalar revaçta. Bir zamanların üniversite liberalleri, insan hakları ihlallerini protesto ediyor ve masum sivilleri korumak amacıyla demokratik olmayan ülkelere ABD müdahalesi talep ediyorlardı. Bugün ise dünya'nın diktatörlerine kulak vermeye can atıyorlar. Hem, onların bakış açısından, bizim sistemimizin onlarınkine üstün olduğunu kim söyleyebilir ki?

İran devlet başkanı Ahmedinecad, geçen sonbaharda Colombia Üniversitesine geldiğinde öğrenci protestoları asgari denecek bir düzeydeydi ve protestolar ekseri yahudiler veya muhafazakârlar tarafından yapılmıştı. Ahmedinecad'ın beyanlarının taşkın ve Hitler benzeri olup olmamasına bakmaksızın partizan veya dini bir mesele olmamalıydı yine de. Amerikan meselesi olmalıydı. Bu adam ve onun beyanları herkesin nazarında çirkin görülmeliydi. Fakat mesele hızla siyasi temayüller temelinde tanımlandı. Kampüsün liberal çoğunluğu "bırakalım konuşsun" ve "o şeyleri niçin söylediğini anlamak istiyoruz" demeyi siyasi demeç haline getirmişlerdi.

Bir çokları, daveti protesto etmeyi, konuşma özgürlüğü adına kabullenemediklerini iddia ettiler. Fakat İranlılara karşı insan hakları ihlalleri suçlamasına veya İsrail'in varlığına verilen desteğe tempo tutmak yerine niçin canla başla kulak vermişlerdi o halde? Onların verdiği tepki şunu ifade ediyordu: "Onun da bir fikri var ve nihayette herşey izâfidir. O halde ne söyleyecekse bir dinleyelim onu"- Biz kimiz ki yargılaya bilelim?

Senatör Obama'nın yakın zamanlardaki bazı demeçleri, kampüsün liberal bakışaçısıyla yakınlığı olduğuna işaret ediyor. Birkaç hafta önce İsrail lobisi AIPAC'da konuşurken İsrail devletine ait "bölünmez Kudüs"ten bahsetmişti. Araplardan ve Filistinlilerden gelen tepkileri görünce, iki gün sonra CNN'de o sözünü geri aldı. Kudüs'ün müzakerelere halen açık olduğunu söyleyerek misketlerini topladı.

Postmodern zihniyet, uluslararası politikaya dahli olmaması gereken tehlikeli bir şeydir: "İzâfiyet" ve "açık görüşlülük" uğruna sadece yatıştırma politikalarına sebebiyet vermekle kalmaz liberalizmi terke de sebep olur. Irak'tan aceleyle çekilmenin hayâli bile kurulamaz sivil savaşlara ve bölgesel çatışmalara kapı aralayabileceğini söylüyor uzmanlar. Ne var ki postmodern bakış açsından mükemmelen tasdik edilebilir: Iraklıları bırakalım savaşlarını versinler çünkü biz kimiz ki ülkelerini nasıl idare edeceklerini onlara söyleye bilelim?


Peter Wehner, National Review Mart sayısında "Postmodernizm Colombia Üniversitesinde ve Harvard Hukuk Okulu'nda müşteri bulabilir; Amerika'nın geri kalan daha geniş kesiminde ise bulamaz." diye yazmıştı. Halen gerçek olduğu ümidiyle.

Çeviren: Ertuğrul Aydın