Bölge ülkelerinde Arap baharının başlamasıyla, Batı Şeria ve Gazze'de de toplumsal bazı küçük gösteriler düzenlendi. Düzenlenen bu mitinglerin amacı, hem Hamas ve El fetih arasındaki kopuklukların sona ermesi için hem de Batı Şeria ile Gazze'yi ilgilendiren konularda birleşme çağrılarından oluşuyordu. Toplumsal istekleri yansıtan bu çağrılar aslında "ulusal hedefler" olmalıydı ve önemi ne olursa olsun diğer bütün siyasi hedeflerin üzerindeydi.

Arap baharı, yayıldığı süre içinde uzlaşma noktasında imzalar atılmasında etkin olabilecek bir dizi şartlar sundu. Bunun yanında başkanlık seçimleri ve yasama kurulunun oluşturulması için gerekli hazırlıkların yapılması noktasında da kuşatıcı bir etkiye sahip olmuştur. Ancak, Hamas ve El Fetih'e göre, uzlaşma için yapılan anlaşmalar gerçek niyetleri yansıtmıyor. Aksine bazılarının seçimlerde liderliği elde etmek için mücadeleye devam etme niyetini ortaya koyuyor. Ancak, Arap ülkelerindeki İslami hareketlerin artan gücü, eski ve yeni rejimlerin müzakere seçeneğinin yenilenmesi noktasındaki istekliliğini azaltacaktır. Çünkü bu müzakereler genelde soyu tükenmiş Arap hükümetlerinin desteğine dayanmaktadır. Diğerleri de Arap baharından sonra destek verme konusunda çekimser davranmıştır. Tüm bu olanlar ise, başta Amerika ve Avrupa olmak üzere uluslararası güçlerin yeni bir diyalog oluşturmak için yapacakları girişimleri de cılızlaştıracaktır.

İsrail ve çökmek üzere olan bu iktidarlardan faydalanmaya çalışan bazılarını endişelendiren konu, aslında, Batı Şeria'daki bu gösterilerin tüm Filistin'de halk ayaklanmasına yol açabilecek bir kıvılcıma neden olması ve İsrail'in kapsamlı bir askeri çatışmayla yüzleşecek olması. Bu nedenle askeri çatışmaya yardım edecek protestoların yasaklanması, İsrail'in omuzlarındaki yükü hafifletmek ve Batı Şeria'dan çekilmek için ufak çapta bir uğraşıyı gerektirebilir. Aynı uygulamayı yıllar önce Gazze'de yapan İsrail, bölgede radikal eylemlerin ve silahlı terör örgütlerinin yayılmasının güç bulacağı ve güvenlik riskinin artacağı ihtimaline ve Batı Şeria'da kalmayı başarmış bazı vatandaşlarının ve kendi askeri güvenliğinin tehdit etmesine rağmen, buralardan çekilmeyi göze alıyor. Çünkü ona göre, şu bölgede Filistin devletinin kurulması için sadece bazı kırıntılar ve Filistin başbakanı Mahmut Abbas'ın Birleşmiş Milletler'de kendisine destek arayışlarında bulunması gibi geçersiz bazı kantonlar kaldı.

İsrail'in Arap dünyasında İslami hareketler yoluyla ayaklanan halk hareketlerine karşı olan korkusu iki meseleye dayanıyor: İlki, halkta bilinçli bir uyanışa yol açan değişim arzusu ve Mısır, Suriye ve Ürdün'de özellikle kendisini kuşatan ve düşman olan iktidarları devirmek için bunlara öncülük yapan İslami hareketlerin mücadeleleri. İkincisi ise Filistin'de İslami çizgilerle süslenmiş hareketlerin çeşitlenerek artması ve iktidarda söz sahibi olmak için iktidar güçlerini zorlaması. Bunların birçoğu Hamas ve El Fetih kadar katı olmasa da, sonuçta İsrail ile savaşmak ve Filistin'deki Siyonist düşünceyi yıkmak için mücadele edecekler. Filistin'in birçok şehrinde gelişmeye başlayan bu isteklerin tohumları, çevre ülkelerde ılımlı İslam imajının devlet idaresindeki egemenliğinin (İhvan) yükselişiyle beraber kendini yavaş yavaş göstermeye başladı.

Benim açımdan, İsrail'in bu korkuları kendi tarafından bakıldığında anlaşılabilir korkular. Ancak burada garip olan, İsrail'in, Filistin'in özgürlüğü için pankart açan ve protestolar düzenleyen gruplardan korkuyor olması. Filistin'de bu gruplara doğrudan eşlik edenler, sadece çürümeye yüz tutmuş olan bazı partiler ve akımlar. Ancak bu akımların güçlenmesiyle aydınların ve seçkinlerin iktidarda söz sahibi olması, tarihi düşmanlarında bir panik havasını estirmiyor değil. Bununla birlikte akıllara şu komedi de düşüyor: "Eğer Filistin özgür olursa, biz ve onlarca medya grubu bundan sonra ne ile besleneceğiz?"

Kaynak: Hişam Münevver / Elaph
Dünya Bülteni için tercüme eden: Tuba Yıldız