Avrupa Birliğine barış ödülü verilmesi bir soruya yol açıyor: Alfred Nobel’in vârislerinin verdikleri parayı geri istemeleri için vakit çok geç değil m? Önce Al Gore’u sonra acemi Barack Obama’yı takdir eden ödül komitesinin kendini fena halde rezil ettiği üzerinde genel bir mutabakat var. Fakat dünkü ödül duyurusu eleştirmenlerin rüyalarında bile gerçekleşmeyecek bir şeydir. Bu kararın ciddiye alınması, pek çok kişi nazarında, Nobel komitesine artık hak etmediği bir statü bahşetmek olur. İşin aslı, komitenin en büyük hizmeti diplomasiye değil komediyedir. Şaşkınlık ve memnuniyetlerini ifade edem Avrokratların yapılan kakofonik alaylara kulaklarını tıkayarak yaptıkları geçit törenine şahit olmak enfes bir şeydi. 10 Aralıkta podyumda arzı endâm edecek olan kendi beğenmiş ileri gelenleri hayal etmek ne de bahtiyarlık: Herman Van Rompuy, José Manuel Barroso, Martin Schulz (Schulz ailesi dışındakiler için söyleyelim, Avrupa Parlamentosu başkanıdır) veya hatta, tanrılar lütufkâr olurlarsa, Barones Aşton. Basmakalıp laflar ağızlarından çıkarken etrafa yayılacak özsaygıdan yararlanabilecek olsaydınız Avrupa kıtasının enerji krizini tek hamlede bitirirdiniz.
Fakat komite aynı zamanda – tamamen kazayla olmuştur – AB’nin övülen tüm başarılarını sıfırla çarpabilecek büyük bir kusuruna parmak basmıştır. Birliğin, daha genel olarak da Avrupa projesinin bir tartışma değil kutsama meselesi olmasıdır. Birliği teşvik eden her şey akıllıca ve haklı görülmektedir isterse berbat zararlar açsın. Eleştiriler sırf haksızlık olarak değil habis olarak da görülüp reddedilmektedir ve, iç karartıcı genel söyleme göre, Avrupa’yı 1940’ların karanlığına geri götürme amaçlıdır.
AB’nin en çetin eleştirmenlerinin aksine, biz AB’ni büsbütün kara cahil bir kurum olarak görmüyoruz. Amerika’yla, Nato’yla, Batılı değerler ve kazanımlardan oluşan bir burçla, Kıtayı II.Dünya Savaşından çekip çıkarmaya yardım etmiş ve Doğu Avrupa’nın rehin halkları için daha iyi bir hayat tarzı sunan model olmuştur. Üyelik havucu İspanya, Yunanistan ve Portekiz’e sonra da eski Sovyet blokuna demokrasinin gelmesini sağlamıştır. Türkiye’de liberalleşme büyük ölçüde Avrupa standartlarına uyum teşebbüslerinden olmuştur her ne kadar Kıta (İngiltere saygı değer bir istisnadır) bu teşebbüsleri şüphe ve küçümsemeyle karşıladıysa da.
Avrupa Birliğine bu süreçle ilgili olarak aslan payını vermek üzücü derecede kıt görüşlülüktür. İşin doğrusu, son yıllarda süper-devlete geçişi hızlandıkça, barıştan çok ihtilaf tohumları ekmiştir. Nobel komitesi, AB’nin Yugoslavya’da çıkardığı işi sarih bir biçimde andı. Ancak Avrupa, ABD’nin daha sonra Kosova’da da yaptığı üzere, kan akıtılmasına son verip barışa mecbur bırakana dek kenar çizgisinde durup ellerini oğuşturmaktaydı. Son olarak da bunu Libya’da yapan, Amerika’nın desteğiyle İngiltere ve Fransa’ydı, kurtarıcı gibi hareket eden Brüksel ve Barones Aşton değil. İçe gelecek olursak, Brüksel facia denilecek para birliği projesini kurtarmak uğruna ve milyonlarca insanı sefalete sürükleme pahasına, seçilmiş liderlerden vazgeçmeye ürkütücü bir isteklilik göstermiştir.
Komitenin sözleriyle, evet, Avrupa son yarım asırda savaş kıtasından barış kıtasına doğru bir dönüşümden geçmiştir. Ancak bu daha ziyade, ticaret bağlantılarının kurulması, insanların serbest dolaşımı; ve kültürel birlik değil de ekonomik birlik kurulması sayesinde olmuştur. Dünkü ödül duyurusunun ironisi, o barışa karşı en büyük tek tehdidin – İspanya’da ayaklanmalara, İtalya’da gösterilere, Yunanistan’da aşırı sağ hareketlerin yükselişine yol açmıştır - bizzat Avrupa projesinin olmasıdır zira para birliği düşmesin diye onu desteklemek için kıtanın hazinelerini tüketmektedir.
İyi haber şu ki Avrupa’nın bu amansız döngüden kendisini çıkarması; sınırları dibindeki fakirleşmiş veya hapsedilmiş halklar nazarında onu fener haline getiren müşterek özgürlük ve refahı yeniden keşfedip teyid etmesi için hala vakti var. Eğer bunu yapabilirse, böyle bir ödülü bile hak edebilir. Mevcut haliyle, bu biblo kendini bir zamanların asil bir idealinin mezartaşına süsleme olarak hissetmektedir.
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı