1. Başbakan Erdoğan içten pazarlıklı bir şekilde bu projeyi Ermeni meselesi ile ilgili olarak Türkiye'nin imajının düzeltilerek pozitif bir görünüm kazanması için mi kullanacak? 2. Ermeniler Akdamar meselesinde Türklerin gerçek niyetleri konusundaki endişeleri nedeniyle mi Erdoğan'a prim vermeyi reddediyorlar yoksa halihazırda siyasi açıdan bir avantaj olarak gördükleri için ABD Kongresi'nin 1915'teki Ermeni soykırımını tanıyan kararının geçmesini sağlamak amacıyla mı bu şekilde davranıyorlar? Kesinlikle, Başbakan Erdoğan pozisyonundaki belirsizliği gayet güzel bir şekilde oynuyor. Türk ulusalcılarının Akdamar projesini Selçuklulardan modern Türklere kadar Türklerin azınlık kurumlarına karşı gösterdikleri hoşgörünün bir sembolü olarak ilan etmelerine müsaade ediyor. Sadece birkaç hafta öncesinde, Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu Türk idaresi altındaki Akdamar'ın, yakın geçmişte Mostar Köprüsü'nü yıkan Balkan Hıristiyanlarının aksine, Türklerin Hıristiyan azınlıklara ve onların kurumlarına karşı ne kadar iyi davrandıklarını gösterdiğini belirtti. Aynı zamanda Türk parlamenterleri de Akdamar meselesini Washington DC'de kullanarak hiçbir zaman bir Ermeni soykırımı olmadığını ve modern Türkiye'nin Ermenilere ve onların kültürel varlıklarına karşı korumacı bir tavır içinde olduğunu söylüyorlar. Türk Tarih Kurumu'nun Türkiye'deki ve Türk parlamenterlerin Washington DC'deki açıklamaları Ermeni septikler ile ulusalcılarını harekete geçirdi. Barış adamı olarak Tayyip Erdoğan.. Ermeni ulusalcılar 1915'te Osmanlı yönetiminde sadece Ermenilerin öldürülmesiyle kalınmadığını, aynı zamanda kültürel miraslarının da modern Türkiye tarafından o zamandan bugüne kadar kirletilerek tahrip edildiğini iddia etmeye başladılar. Bu, ispatı pek de zor olmayan bir iddiadır. Ben bile Türkiye'nin farklı bölgelerindeki pek çok meşhur yöreyi ziyaret ettim. 1915'te faaliyette olan eski Ermeni manastırlarının neredeyse tamamı tahrip edilmiş durumdaydı, sadece bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki yapı ise tamamen yıkılıp ortadan kalkmadan önceki son aşamalarındaydı. Bununla birlikte, belirsizliklerine rağmen Başbakan Erdoğan'ı bir siyasetçi ve barış adamı olarak ciddiye almak önemlidir. Yakın zamana kadar, Van havzası ile ilgili resmî Türk tarihleri Ermenileri 1915'te Müslümanları (yani daha çok Kürtleri) öldürmüş olan azılı katiller olarak anlatmaktaydı. Örneğin, Van Müzesi, Ermenilere sadece 1915'teki Müslüman katliamına tahsis edilmiş olan özel bir bölümde yer vermekteydi. Bölgede geçmişte var olan bir Ermeni medeniyetinden bahis yoktu. Geçen ekimde Van Müzesi'ne yaptığım son ziyarette bütün müze Sokaklardaki söylentiye göre ise gayri resmi sebep, ulusalcıların (yani ordunun) kalmasını istemelerine karşılık sivil otoritelerin Ermeni karşıtı serginin kaldırılmasını talep etmeleriydi. Bu nedenle bütün müze yeniden düzenlenmek için kapatılmıştı. Şayet sokaklardaki söylenti doğru ise boş müze, açıklık ve demokratikleşme gibi zorlu bir süreç yaşayan ülkenin içinde bulunduğu kafa karışıklığı ile bugünkü Türk siyasetinin de küçük bir örneğini oluşturmaktadır. Şüphesiz, artan bu açıklık, diasporayı oluşturan bazı Ermeniler tarafından dünyanın gözünü boyamak için Türklerin rol yaptıkları şeklinde değerlendirilecektir; fakat eylemler sözlerden daha etkilidir. Başbakan Erdoğan ile danışmanları uzlaşma istikametinde önemli bir adım atmışlardır. Geçmişi inkardan vazgeçmişler, Ermenilere karşı yeni bir açıklık benimsemişler ve Ermenilere Akdamar adasındaki restore edilen Sourp Khach kilisesinin açılışı ile bir barış teklifi sunmuşlardır. Erdoğan hükümeti, 14 Mart öncesinde Ermenistan'dan gelecek olanların otobüsle giriş yapabilmelerine imkan vermek için Alican Sınır Kapısı'nın iki günlüğüne açılmasını veya Van'a direkt uçuşların yapılmasını tartışmış; ancak Genelkurmay gelenlerin sadece İstanbul üzerinden ulaşımına izin verilmesini istemiştir.Genelkurmay'ın teklifinin kabul edilmiş olması gerçeği AKP'nin ne kadar zorlu bir çaba içinde olduğunu ve çifte seçimin yapılacağı bu yılda Erdoğan'ın konumunun ne kadar zorlu olduğunu göstermesi açısından yeterlidir. Belki de daha dikkate değer olan husus, Başbakan Erdoğan'ın bu adımları seçilebilirliğini muhafaza ederek ve görevinin başındaki bir Türk lideri olarak atmış olmasıdır. Artık, şayet o bir sonraki mantıklı adımı atabilir ve Türkiye'deki diğer Ermeni kültür varlıklarının korunmasına izin verebilirse, bir barış yapıcı olarak konumunu güçlendirmiş olacak, sadece Ermeni Cumhuriyeti'nin değil, aynı zamanda Ermeni diasporasının önemli bir kısmının desteğini kazanacaktır. Onun başarısız olmasına fırsat verilmemelidir.