Şu anda Tayyip Erdoğan ne kadar Ak Parti ile bütünleşmiş olursa olsun, Cumhurbaşkanı seçildiğinde, partisi ile ilişkileri kopacak, tarafsız bir kişilik kazanacaktır. Bu, bütün kalbi bağların kopması anlamına gelmez hiç şüphesiz. Ama artık Ak Parti'nin başarı şartları ile içiçe göründüğü her durum, eleştiri alır. Onun için, Ak Parti'nin, Tayyip Erdoğan'ı Cumhurbaşkanlığına göndermesi durumunda kendi göbeğini kendisinin kesmesi iradesini kuşanması kaçınılmazdır.Ve onun için Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığını kafasına koymuşsa, Parti'nin kendi başına ayakta duracağına, başarı göstereceğine ve uzun vadede yukarda Cumhurbaşkanlığının siyasi destek sorunu ile karşı karşıya kalmayacağına dair kesin inanca ulaşması zaruridir. 1 nisan Pazar günü Ankara'daydım. Genç MÜSİAD'ın, Kocatepe Camii'nin konferans salonunda düzenlediği ?Kutlu Doğum? programına katıldım. Bu arada Ak Parti'nin Parlamento'da önemli görev üstlenen isimlerinden birisi ile sohbet imkanı buldum. Daha önce de farklı ortamlarda Ak Partili milletvekilleri ile görüşmelerim oldu. Edindiğim izlenim şu: -Ak Parti Milletvekilleri Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasını istiyor. Ama Tayyip Erdoğan'ın adaylığını koyup koymayacağı noktası, henüz onlar için de net değil. Ankara'da görüştüğüm milletvekili, Çankaya'nın çok değişik baskılara maruz kalabileceğini, bunun insanları bunaltıp duruşunu bozabileceğini belirttikten sonra Cumhurbaşkanlığı'na dirayetli, her türlü baskıya karşı duruşunu bozmayacak bir kişinin gelmesi gerektiğini söylüyor. Bu tarifin içinden Tayyip Erdoğan çıkıyor. Aynı milletvekili, Özal sonrası sendromu konusunda ?Biz ANAP gibi olmayız? diyor. Ve hemen Abdullah Gül'ün liderliğinde hiçbir sorun oluşmayacağını vurguluyor. Bununla birlikte 4 kasım seçimleri sonrasında Ak Parti'nin Meclis'e getirebileceği güç konusunda çok güvenli değil. Üç parti artı bağımsızlar, dört parti artı bağımsızlar ihtimallerini yok farz etmiyor ve bunun Meclis'teki sandalye dağılımını ciddi ölçüde etkileyeceğini biliyor. Onunla görüşmemden, böyle çok parçalı bir Meclis yapısının Cumhurbaşkanlığının durumunu nasıl etkileyeceği noktasının ise yeterince düşünülmediği hissini algılıyorum. Bu arada, Tayyip Erdoğan'ın sözlerinden yola çıkarak, ?Aday olacak ? olmayacak? tahminleri sürüp gidiyor. Bir bakıyorsunuz ?Ulusa Sesleniş? programından yola çıkıp ?Bu defa çok uzlaşmacı dil kullandı, öyleyse kesinlikle aday olacak? denirken, bir bakıyorsunuz, ?4 kasım seçimlerinden bahsetti, öyleyse...? diye, adaylık konusunda kuşkular gündeme geliyor.Mesela Eskişehir'de şu konuşmayı yapıyor: "4 Kasım öncesi yaşayacağımız cumhurbaşkanlığı seçimini bütün duygusallıklardan uzak bir şekilde bitirelim. Onu bitirdikten sonra da yoğun bir şekilde ne yapacağız? Genel seçimlere hazırlanacağız ve genel seçimlerde de inşallah Türkiye'de AK Parti, bugün bulunduğu noktanın çok daha ötesinde bir güçle parlamentoya girecektir. İnşallah 4 Kasım Türkiye'de sil baştan değil, atılan adımların çok daha güçlü bir şekilde devam edeceği bir dönem olacaktır. Sizden aranızda birlik istiyorum, beraberlik istiyorum, dayanışma istiyorum.?Bu ifadeler açıkça, Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrası için de Ak Parti'ye sahiplenmeyi ortaya koyuyor. Oysa eğer kendisi Cumhurbaşkanı olacaksa, böyle bir sahiplenmenin mümkün olamayacağını bilir. Ya da böyle bir sahiplenme olursa, bunun Cumhurbaşkanlığı makamını siyasi tartışmaların göbeğine çekeceğini görür. O ise, sürdürülemez bir tutumdur. Hem de şu anda Ak Parti'nin Sezer konusunda dillendirdiği tarafsızlık eleştirisine bizzat kendisinin maruz kalmasına yol açar. Ayrıca, Çankaya'yı siyasileştirmenin toplum nezdinde yıpranmayı da birlikte getirdiği bir vakıadır. Ayrıca şunun da altı çizilebilir:Cumhurbaşkanı sadece içinden geldiği parti ile ilişkilerini sürdürdüğü için eleştiri almaz, bunun yanında, diyelim dominant bir kişilik olarak, yukardan aşağı başbakanı yönlendirme gibi bir tavır içine girdiğinde, ya da kamuoyu böyle bir izlenim almaya başladığında da yıpranma başlıyor. Bu durumda hem Başbakan yıpranıyor, sergilediği zaaf imajı sebebiyle, hem Cumhurbaşkanı yıpranıyor, Başbakan'ı kullanıyor gözükme sebebiyle...Burada söylenecek olan net söz şudur:Şu anda Tayyip Erdoğan ne kadar Ak Parti ile bütünleşmiş olursa olsun, Cumhurbaşkanı seçildiğinde, partisi ile ilişkileri kopacak, tarafsız bir kişilik kazanacaktır. Bu, bütün kalbi bağların kopması anlamına gelmez hiç şüphesiz. Ama artık Ak Parti'nin başarı şartları ile içiçe göründüğü her durum, eleştiri alır. Onun için, Ak Parti'nin, Tayyip Erdoğan'ı Cumhurbaşkanlığına göndermesi durumunda kendi göbeğini kendisinin kesmesi iradesini kuşanması kaçınılmazdır.Ve onun için Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığını kafasına koymuşsa, Parti'nin kendi başına ayakta duracağına, başarı göstereceğine ve uzun vadede yukarda Cumhurbaşkanlığının siyasi destek sorunu ile karşı karşıya kalmayacağına dair kesin inanca ulaşması zaruridir. Burada şunu da söyleyeyim:Milletvekillerinin aksine halk zemininde benim edindiğim izlenime göre Tayyip Erdoğan'ın, partinin başında olması isteniyor. 4 Kasımda başarı için bu gerekli görülüyor.