Esam el Amin
CIA eğitimli emniyet müdürü Filistin liderliğine seçildi.
"O bizim adamımız."
(George.W.Bush'un Filistin emniyet müdürü Muhammed Dahlan hakkında 4 Haziran 2003 tarihinde söylediği söz.)
ABD hükümeti, en az 2003 yılından beri Filistin'in içişlerine burnunu sokuyor. Filistin özgürlük ve bağımsızlık hareketini İsrail siyasi ve güvenlik taleplerine rıza gösteren uysal başlı veya vatan haini bir hükümete dönüştürme çabası bu.
Amerika'nın uyguladığı taktiklerin siyasi, askeri, güvenlik, diplomatik boyutları var. 2006 Meclis seçimlerinde Hamas'ın yükselmesiyle, Amerikan stratejisi, seçim sonuçlarını çözmeye odaklandı. Filistin siyasi teşekkülünde Amerikan yanlısı kampın geri dönüşünü hedeflediği siyasi gâyesinin açılışı, geçen hafta el Fetih'in ulusal konferansıyla başlatıldı.
Filistin Özgürlük Hareketi Fetih, 44 yıllık tarihinde, Ağustos 2009'un ilk haftası boyunca altıncı ulusal konferansını düzenledi. Fetihçiler en büyük Filistinli hizib olarak görülüyorlar fakat Ocak 2006'da seçimleri Hamas kazandığında bu algı değişmişti. Fetih grubu sekiz gün süren konferans sonrasında seçim sonuçlarını ilan etti. Uluslararası medya, özellikle barı mahreçli olanlar, seçimleri hareketin içinde "taze" ve "yeni" yüzleri ortaya çıkardığı şeklinde tasvir ettiler. Peki oylamada gerçekte ne oldu?
El Fetih'in iç yapısı, çoğu siyasi partinin veya direniş hareketinin iç yapısına benzemez. Hiyerarşik değildir ve üyelerinin sadâkati, 23 kişilik Merkez Komite'de ete kemiğe bürünen hizibçilik ve himaye sisteminin peşinden gider.
Merkez Komite'nin, teknik anlamda, ulusal özgürlük hareketinin kollektif liderlik sistemini ve siyasi programı yansıttığı varsayılır. 1965'ten 2004 yılına kadar örgütün başında olan kurucusu Yaser Arafat'ın Merkez Komite üyesi ve askeri kanadının başkomutanı olmak dışında resmi bir sıfatı bile yoktu. Ancak Fetih liderliği, zaman geçtikçe özellikle de Oslo sürecinden sonra pek çok Filistinli nazarında, yandaşçılığın, yolsuzluğun ve İsrail'le işbirliğinin sembolü oldu.
İç tüzüğü, lider seçimi için her dört yılda bir ulusal konferans yapılmasını gerektiriyorsa da, konferans arefesindeki başlıca sorular şunlardı: El Fetih'in bu konferansı düzenlemesi için yirmi yıl geçmesi gerekti. Niçin? Fetih'in yeni liderliği, Filistin halkının özlemlerini ve siyasi sürece dair yeni ve taze bir yaklaşımı yansıtıyor mu? Ve son olarak da, el Fetih'i yönetmek üzere seçilen kişilerin destekçileri kimlerdir?
Arafat liderliğindeki Fetih'in Merkez Komitesi, 1988'de stratejik bir kararla, İsrail'le varılacak bir siyasi anlaşma için görüşmeler yapmaya ve ABD'nin bu süreçte aracı olmasına ikna oldu. Yirmi yıldır, özellikle de 1993 Oslo sürecinin ardından, Filistin meselesi gitgide uluslararası gündemden çekilmeye, ABD-İsrail-Filistin liderliğine (veya Filistin Otoritesine) münhasır bir konu olmaya başladı.
Clinton dönemi Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinden ve Uluslararası Kriz Grubu Ortadoğu Programı müdürü Robert Malley gibi tarafsız Ortadoğu analistleri, hem demokrat hem de cumhuriyetçi çeşitli yönetimler boyunca, Amerikalı müzakerecilerin İsrail bakış açısını benimsediklerini ve baskının büyüğünü Filistin liderliğine uyguladıklarını söylemektedir (İzak Rabin ve Ehud Barak'la Bill Clinton; Ariel Şaron ve Ehud Olmert'le George W.Bush).
Bush yönetiminin ilk dönemi boyunca, Arafat, Filistin Otoritesi'nin başkanı olarak tecrit edilirken Washington, Filistin liderliğindeki Mahmud Abbas (2003'te dışişleri bakanı olması için Arafat'a baskı yapmışlardı), emniyet müdürü Muhammed Dahlan gibi kişileri öne çıkardı. Her ikisi de Amerika'nın bölge stratejisini benimseyen kişiler bunlar. Bush, 2005 yılında, özgürlük ve demokrasi gündemini ilan ederek Filistin topraklarında seçim yapılmasını talep etti. Vizyonuna ulaşmak için bir el Fetih zaferi ümit ediyordu.
Ne ki Hamas Ocak 2006'da büyük bir seçim zaferi kazanınca, Bush yönetimi Arap dünyasında demokrasiyi teşvik gündeminden el etek çekti. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, "gelişini kimse görmedi" diyerek seçim sonuçlarından sarsıldığını ifade ediyordu. Savunma Bakanlığından bir yetkili, Vanity Fair'den David Rose'a "bunu tavsiye eden piç de kimdi?" demişti. ABD yönetimi, bu seçimden sonra, seçim sonuçlarını tersine çevirmek amacıyla üç farklı ama birbirini tamamlayan strateji uygulamaya başladı. Dışişleri Bakanlığı, Beyaz Saray ve Savunma Bakanlığının bu çabaları yetersiz planlama ve zayıf bir eşgüdümle mâlüldü.
ABD Dışişleri Bakanlığı 2006 yılı ve 2007'nin ilk yarısı boyunca diplomatik kaynaklarını ve siyasi gücünü kullanarak Hamas liderliğindeki demokratik seçimle işbaşı yapmış hükümeti devirmeye çalıştı. 2008 Nisan ayında Vanity Fair'de yayınlanan bir haber, Amerikalı bir diplomatın Ramallah'taki Filistin Otoritesi binasından ayrıldığında, konuşulacak konuları içeren bir iç yazışmayı orada unuttuğunu ifşa etti. Belgede Rice'in Abbas'tan ulusal birlik hükümetini dağıtması ve Hamas'la mücadele etmesi talebi vardı.
Bu esnada, Vanity Fair'in tafsilatlı haberinde yer aldığına göre, bir neocon olan NCS yardımcı müdürü Elliot Abrams, Gazze'nin eski emniyet müdürü Muhammed Dahlan'la birlikte 2007 baharında Hamas'a karşı Gazze'de bir darbe tezgahlamaktaydı. İsrail ve BAE, Ürdün gibi çeşitli Arap ülkelerinin eşgüdümünü, Dahlan'a 30 milyon dolar verilmesini, 500 güvenlik personelinin eğitilmesini, Gazze'nin istikrarsızlaştırılması ve Hamas üyeleri ve diğer İslamcıları işkenceden geçirme programını içeriyordu.
Vanity Fair yazarı David Rose'a göre Dahlan görevi üstlenmeyi kabul etmiş ve kendisini Hamas'la kapışmaya iten Amerikalı muhatabına "şayet onlarla karşılaşacaksam, sağlam kaynaklara ihtiyacım var. Bu şartlar altında o imkanlara sahip değiliz" demişti. İsrail'de yayınlanan Haaretz gazetesi 7 Haziran 2007'de Amerikan yönetiminin, Mısır'dan yapılacak zırhlı araçların, yüzlerce zırh delici roketlerin, binlerce el bombası ve milyonlarca merminin olduğu büyük bir silah sevkiyatına onay vermesini istediği haberi vardı. Rose, Abrams planının Fetih güçlerine Hamas'ı caydıracak şekilde destek verme ihtiyacını vurguladığını söylüyor. Yönetimin üst düzey yetkililerine göre "arzulanan sonuç", Abbas'ın "gerekli stratejik siyasi kararı alma (örneğin bir siyasi anlaşma için İsrail şartlarına uygunluğun sağlanması) imkanlarına ve Hamas liderliğindeki kabineye yol vererek yeni bir kabine kurma gücüne sahip olmasıydı."
Fakat Dick Cheney'in Ortadoğu danışmanı David Wurmser bu çabanın başarısız olduğunu Vanity Fair'e yaptığı bir açıklamada kabul etmişti: "Yaşanan olaylar, Hamas'ın yaptığı bir darbe olarak değil de el Fetih'in kalkıştığı bir darbeye karşı Hamas'ın önleyici müdahalesi olarak göründü bana." Üçüncü girişime ise Pentagon ve Tuğgeneral Keith Dayton nezaret etti. Dayton, İsrail yanlısı düşünce kuruluşu Washington Yakındoğu Politikaları Enstitüsünde (WINEP) 2009 Mayıs'ında yaptığı bir konuşmada, 2005 yılından beri başında bulunduğu ABD Güvenlik Koordinatörü Bürosu'nun "asayiş hizmetlerini reformdan geçirmede Filistinlilere yardım eden bir girişim" olduğunu söyledi. Ancak Dayton ve Ramallah Emniyet müdürünün 2007 yılı başlarında yaptıkları toplantı notlarına göre bu büronun gerçek görevi Dayton'un ifadesiyle: "Hamas'la boy ölçüşmeniz için gücünüzü tahkim etmemiz lazım."
Kongre, planını tamamlaması için Dayton'a 2007 yılından bu yana 161 milyon dolar verdi. Ayrıca, İsrail güvenlik makamlarından yüksek övgü alması sonrasında 2009-2010 mâli yılı için Dayton'a 209 milyon dolarlık ödenek ayrıdı. Batı Şeria'daki ABD eğitimli Filistinli emniyet güçleri, yalnızca geçen yıl 1.000'den fazla Hamas ve İslami Cihad üyesi tutukladı, çoğunu işkenceden geçirdi ve sorgulama sırasında öldürdü; pek çoğu mahkemeye çıkartılmadan hapse atıldı. Uluslararası Af Örgütü ve diğer insan hakları örgütleri, bu hareketleri kınadılar ve Filistin Otoritesi zindanlarındaki tutukluların hak ihlallerine derhal son verilmesi çağrısı yaptılar.
Dayton WINEP'te yaptığı konuşmada "kaçınız farkında bilmiyorum ama Filistinliler son bir buçuk yıl içerisinde Batı Şeria'da asayiş taarruzu dedikleri bir dizi işe giriştiler ki şaşırtıcı bir şekilde İsrail ordusuyla iyi bir eşgüdüm içerisinde yapıldı" derken bu baskıyı itiraf etmiş oldu. 22 gün süren Gazze saldırısı sırasında ABD eğitimli Filistinli emniyet güçlerinin Batı Şeria'daki Filistinlileri İsrail ordusuna karşı protesto gösterilerinden men ettiğini de kabul etti. Gazze'deki askerlerin sayısını arttırmak için, ironiktir, Batı Şeria'daki İsrail askeri mevcudiyetinin azalmasına izin vermiştir bu durum. Dayton şöyle diyordu: "Doğrusunu isterseniz, İsrail ordusunun hatırı sayılı bir dilimi Batı Şeria'dan Gazze'ye gitti – üzerinde bir dakika düşünün, Batı Şeria'daki İsrail komutanı tam sekiz gün yoktu."
Başarısız olmuş bir darbe girişimi ve vahşi bir askeri taarruz Hamas'ı Gazze'den atamadı. Bundan sonra İsrail ve ABD stratejisi, Hamas üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmak için Gazze'yi boğucu bir ekonomik ablukaya aldılar, Batı Şeria'da tutuklama faaliyetlerine girişildi, mâli sıkıntı yaratıldı ve uluslararası siyasi tecrit uygulandı. Bu esnada, Gazze'deki İsmail Haniye ve Şam'daki Halid Meşal dâhil çeşitli Hamas sözcülerine göre, el Fetih'le varılacak bir ulusal uzlaşmanın önündeki en büyük engel, yüzlerce Hamas üyesinin tutuklanması ve Filistin Otoritesi'nin Dayton nezaretindeki askeri işgalle işbirliği yapmasıydı.
Bu girişimin bir sonraki safhası, Gazze'deki yıkıcı ablukanın aksine Batı Şeria'da yaşam standartlarının iyileştirilmesi sûretiyle, el Fetih'in yeniden keşfedilmesi, Hamas ve direniş hareketlerine karşı siyasi seçenek olarak öne sürülmesiydi. Ancak daha önemli olan bir başka şey, planın öngördüğü güvenilir bir el Fetih'tir, siyasi anlaşma için İsrail'in şartlarına ayak uyduran güvenilir bir el Fetih. Altıncı el Fetih konferansı ve orada yapılan seçimler, yoz ve çarpık imajından kurtulmak için yapılmıştır.
Merkez Komitesi bir yıldan daha fazla bir süredir ana konular üzerine mutabık kalmayı beceremedi. Konferansın nerede düzenleneceği meselesi de bunlardan biriydi. İşgal altındaki topraklarda düzenleme kararı, yurtdışından katılacak delegeler üzerinde İsrail'in veto hakkının olması demekti. Konferansa hangi delegelerin katılacağı hususunda da kavgaya tutuştular. Yeni liderliğin kompozisyonunu, siyasi programı ve işgale karşı silahlı direnişin rolünü belirleyecek olan delegelerdir nitekim. Abbas ve yakın çevresi komitenin kararını veto etti ve konferansın Beytullahim'de yapılmasını kararlaştırdı ve katılımcıların tümünü eliyle seçerek seçim sonucunu fiilen garantiledi.
El Fetih ulusal konferansı delegeleri normalde Merkez Komite tarafından seçilir ve atanır fakat şimdi delegelerin yüzde elli biri askeri aygıttan geldi. Askeri kanadın çoğu İsraillilerin istediği kişiler olduğundan dolayı delegelerin büyük bir çoğunluğu orduyu ikame eden güvenlik personelinden oluştu. Bu gerçek, seçim sonuçlarının güvenlikçiler ve onların destekçilerine doğru meyletmesini garantiledi.
Delegelerin asli sayısı 700 civarındaydı. Sonra 1250'ye ve daha sonra da 2.355'e fırladı. Mevkileri dolayısıyla seçilenlerin oranı yüzde 10'dan az iken büyük bir çoğunluk, Abbas, Dahlan, Batı Şeria eski emniyet müdürü Cibril Rajub (koltuğunun arkasındaki Yaser Arafat resminin yanında eski CIA Başkanı George Tenet'in resmi vardı) gibi Ramallah'taki nüfuzlu kişilerce belirlendi.
Merkez Komite üyelerinin sayısı da 21'den 23'e çıkarıldı ki bunların 19'u delegeler tarafından seçildi. Abbas geri kalan dört üyeyi daha sonra atayacak fakat doğrudan bir seçimde birinci yeri kazanamaması gibi bir mahcubiyetten uzak durmak amacıyla bizzat kendisi tezahüratlarla seçildi. Hafta boyu süren konferansın sonunda seçilen 18 kişinin dördü, Abbas'a yakınlığıyla bilinen "eski muhafızlardan" seçildi; diğer 14 yeni üyenin üçü, CIA'e yakın eski emniyet müdürlerinden oluşuyor: Dahlan, Rajub ve Eriha şehrinde Dayton'un nezaretindeki polis akademisinin başında bulunan eski bir istihbarat şefi Tevfik Tiravi.
Bu konferans başından itibaren Batı Şerialı delegelere dayalı olarak yapıldı. Önceki konferansların aksine, diasporadaki Filistinliler doğru düzgün bir temsil şansı bulamadılar çünkü İsrail sadece birkaç kişinin sınırdan geçmesine müsaade etti. Gazze nüfusu Batı Şeria nüfusuna denk olmasına rağmen Gazze'den sadece 400 kişi, Batı Şeria'dan ise bunun üç katı fazlası delege katıldı.
Gazze delegelerinin büyük çoğunluğu konferansa katılamadı zira Hamas, Batı Şeria'daki yüzlerce tutuklunun bu katılıma karşılık olarak serbest bırakılmasını Filistin Otoritesi'nden talep ederek delegelerin Şeridi geçmelerine engel oldu (Bu talep reddedildi). Kısaca, artık Gazze'de yaşamayan Dahlan hâriç Gazze'den hiçkimse yoktu. Bu durum, Merkez Komitesi eski üyesi Zekeriya el Agha dâhil Gazze'deki Fetih liderliğinin konferanstan bir gün sonra, sadece seçim sonuçlarını değil tüm bir seçim sürecini protesto ederek hep birlikte istifa etmelerine yol açtı.
Benzer şekilde, yurtdışındaki Fetih üyeleri için de iyi gitmedi. Merkez Komite'ye sadece iki kişi seçildi her ne kadar Filistinlilerin üçte ikisi (sekiz milyon) Filistin toprakları dışında, çoğu sefil mülteci kamplarında, henüz karar verilmemiş ama gelecekteki müzakerelerde bir düğmeye basma işi görülen "dönüş hakkıyla" yaşıyor olsalar da. Diğer yandan, yeni üyelerin büyük bir çoğunluğu ya Batı Şeria'dan veya Amerikan liderliğindeki "önce Batı Şeria" stratejisini onaylayan Abbas'ın Ramallah'taki yakın yardımcılarından oluşuyor.
Abbas'ın siyasi programına karşı çıkan Merkez Komitesi sekreteri Faruk Kaddumi veya Hani el Hasan gibi bazı eski muhafızlar konferansa ya katılmadılar yahut aday olmadılar. Kaddumi konferansı kınadı ve meşruiyetini sorguladı; Abbas ve Dahlan'ı, İsraillilerle bir olup Arafat'ı zehirlemekle suçladı. Aday olan diğer eski üyeler yenildiler ve haksızlığa uğradılar.. Eski Başbakan ve müzakereci Ahmet Kurai (Ebu Alâ) delegelerin ehliyetini ve seçim sürecinin dürüstlüğünü sorguladı. Abbas'ın kurmayı Tayyib Abdulrahim seçimde kaybettiğinde yeniden sayım yapılmasını talep etti ve nihayet kazandığı duyuruldu. Delegelerin çoğu, özellikle de kadın delegeler bu bâriz yandaşçılığı eleştirdiler. Gene de İsrail'de beş kez ömür boyu hapse mahkum edilen Mervan Barguti ve eski Nablus belediye başkanı Mahmud El-Alul gibi çeşitli popüler ve "temiz" adaylar sandalye kazanabildiler.
Filistinliler bu konferansa giden yolun ulusal uzlaşmaya ve birlik hükümetinin kuruluşuna varacağını ümit ediyorlardı. Ne var ki bu konferansın bir sonucu olarak, bizzat el Fetih daha da parçalanacak gibi duruyor; Gazze lideri Ebu Alâ, "Fetih Uyanışı" adını verdiği yeni bir hizip kurmakla tehdit ediyor. Filistinliler arasında bölünme ve gerilimin biraz daha ileri gitmesi anlamına gelir bu.
Amerikan yanlısı stratejinin ikinci adımı, Filistin topraklarında gelecek Ocak ayında yapılacak başkanlık ve meclis seçimlerini, Hamas ve diğer direniş hareketlerine karşı yeniden ihya olmuş el Fetih kampanyası olarak kullanmak. Guardian gazetesinden Jonathan Steele 22 Haziran 2007 tarihinde, Amerika'nın Haziran 07 darbesini ve siyasi stratejisini ifşa etmiş, Amerikalı yetkililerin çeşitli Arap rejimleriyle yaptığı sohbetleri tafsilatıyla aktarmıştı. Bunlar arasında Mahmud Abbas ve Fetih'i Filistin sahnesinde çekim merkezi yapmak, Hamas'la uyumlu olmak adına vakit israfından kaçınmak, Hamas'ın siyasi statüsünü baltalamak ve erken seçim çağrısı vardı.
Dayton'un ifadesiyle, ABD'nin eğittiği Filistinli personel mezuniyetten sonra "buraya İsraille nasıl savaşılacağını öğrenmek için değil kanun ve nizâmı ayakta tutmayı öğrenmek için geldiklerine" dair yemin ettiriliyorlar. Bu güvenlik müfrezelerinin ana gâyesi, şiddet dışı araçlarla yapılanlar dâhil, işgale karşı herhangi bir direnişin önünü kesmek. Dayton, üst düzey İsrail ordusu komutanlarının kendisine sık sık şunu sorduğunu da söylüyor: "Bu Filistinlilerden kaç tane ve ne kadar sürede üretebilirsiniz?"
Sıradan Filistinlilerin konferans öncesinde sorduğu pek çok soru cevapsız duruyor. Mevcut İsrail uyuşmazlığı ve önşartları ışığında, Fetih'in siyasi programı nedir? Diğer Filistinli hiziplerle varılacak ulusal uzlaşma ve ulusal birlik hükümeti ne olacak? İşgale karşı direnişin rolü, Gazze'ye karşı boğucu abluka ve en önemlisi kendi vatandaşlarına karşı İsrail güvenlik kurumlarıyla girdikleri işbirliği nedir?
Bu sorular İsrail işgali ve onun vahşi politikaları, yerleşimlerin genişlemesi, utanç duvarı, 11.000'den fazla Filistinlinin tutuklanması, topraklara el konulması, Doğu Kudüs'ün Filistinli sâkinlerinden olması ve Filistinli mültecilerin dönüş hakkının inkârı hız kesmeden devam ederken varlığını koruyor.
Basitçe söylemek gerekirse, ABD, bu sorulara İsrail'i tatmin edici cevaplar verecek bir Filistin liderliği istiyor. Bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin İsrail-Filistin mücadelesinde Amerika'nın hedefleri hakkında Vanity Fair'e söylediği gibi "sonuçlarla ilgiliyiz ve desteklememiz gereken herhangi bir o. çocuğunu destekleriz. Dahlan, en iyi bildiğimiz o. çocuklarından birisiydi."
Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı