Yüksek Seçim Kurulu, adaylıklarını bağımsız koyan bazı Kürt politikacıların meclise girebilmelerini engelledi.
Gerekçe, eski hükümlülükleri falan.
Bal gibi siyasi bir karardır.

Tıpkı "Almanya'dan verilecek oyların AKP'ye yönelmesinin istenmemesi" gibi, "ileri giden" bazı Kürt politikacıların mecliste olmaları da istenmemektedir.

Acaba "meclise gelmeyin, dağlara dönün de bu iç savaş muhabbeti böyle sürsün gitsin, bürokrasi de eskisi gibi yolunu bulsun" mu denilmek isteniyor?

Fakat karar siyasidir ama hukukun "şekline" de uygundur. YSK'ya "biz kanunu uyguladık" deyip elini yıkama ve konuyu kapatma olanağı sağlamaktadır.

Çünkü, karar, Siyasi Partiler Kanunu'nun 11. maddesine de uygun, Anayasa'nın 76. maddesine de.

Anayasa, bırakın yüzkızartıcı suçlardan hüküm giymiş olanı, bırakın ilkokul mezunu olmayanı, terör eylemleri suçlusunun "affa uğramış bile olsa" milletvekili seçilebilmesini yasaklıyor.

Terör eylemlerine yalnız katılma değil, "tahrik ve teşvik" gibi son derece "lastikli" ve çarpıtmaya açık, yoruma da tartışmaya da açık bir suç tanımı var üstelik...
Bu adalet mi? Değil. Bu hukuk mu? Değil. Bu bir rezalet.
Bir Kenan Evren ve Orhan Aldıkaçtı klasiği.
El fascismo clasico!
Bu, 12 Eylül Anayasası'nın özelliklerinden biri.
Nitekim, YSK, başka bir partinin, ÖDP'nin de seçime girmesini "sudan sebeplerle" engelledi. Devamı>>>