'Değerlerin iletimi ve iyi ile kötü arasındaki farkın öğrenilmesinde, öğretmen, Katolik papazın yerini tutamaz; çünkü öğretmende papazın bu uğurda hayatını feda etmesindeki köktencilik hep eksik kalacaktır." Sarkozy, bu sözleri eğer sade bir vatandaş olarak söyleseydi kendisine suçlamada bulunamayacağız; ama konumunun işlevi gereği, tüm vatandaşları temsil eden cumhurbaşkanı olarak savunmasını kabul etmek güç.   
 
Cumhurbaşkanı Sarkozy, din ile ilgili konular hakkında verdiği beyanlarla, görünür bir biçimde, Fransa Cumhuriyeti'nin muhafazasına büyük önem verdiği laiklikle ilgili değerler konusunda güçlü endişelere sebep olarak, kamusal alanla dinî alan arasındaki ilişkilerde değişiklik yapmayı hedefledi. Nicolas Sarkozy, bu son haftalarda, iki kez bu hassas konudaki görüşlerini kamuoyuna açıkladı. İlk olarak, aralık ayında Roma'da yaptığı konuşmada 13 kez Tanrı sözünü kullanarak, Fransa'nın Hıristiyan kökleri konusunda ısrarcı olduğunu belirtti. Hatta bunları değerlendirmek gerektiğini şu sözlerle açıkladı: "İnanmayanlar her türlü hoşgörüsüzlükten ve zorlamadan korunmalıdır. Ancak inanan insan aynı zamanda umut eden insandır, birçok erkek ve kadın umut etmektedir... Bu nedenle pozitif bir laiklik dilemekteyim, yani fikir özgürlüğünü, inanma ve inanmama özgürlüğünü koruyarak, dinleri bir tehdit değil bir koz olarak kabul eden bir laiklik." Bundan bir ay sonra da, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da Kral Abdullah'ın hazır bulunduğu toplantıda Tanrı'ya inananlar ve inanmayanlara saygı duyduğunu yineleyerek "her insanın fikrinde ve kalbinde olan, insanı köleleştirmeyip özgürleştiren, sınırsız kibre ve insanların çılgınlığına siper olan Tanrı"yı ululadı.

Yeni Fransa Cumhurbaşkanı, bu sözleriyle, dinî sorunları kendinden önceki cumhurbaşkanlarından kökten bir biçimde farklı olarak ele almaktadır. Jacques Chirac ve François Mitterrand için din temel olarak kişisel inançla ilintili bir konudur. Oysa Fransa'nın "Hıristiyan kökenleri" hakkında, Nicolas Sarkozy, birkaç yıl önce Avrupa Anayasası'nın başlangıç bölümünde Avrupa'nın Hıristiyan köklerinin anılmasına karşı başarılı bir muhalefet yürüten Jacques Chirac ve Lionel Jospin ile arasına belirgin bir mesafe koymaktadır. Şüphesiz bu safhada Sarkozy'nin görüşlerinin laikliği tehlikeye soktuğunu söyleyemeyiz, ancak söz konusu görüşler olağanüstü önemde birçok sorunu ortaya çıkarmaktadır Bu her şeyden önce kavramsal bir sorundur: Fransa'nın, 1789 Devrimi'nden ve İnsan ve Vatandaşlık Hakları Beyannamesi'nden, sonra da 1905 tarihli büyük laik yasaların yürürlüğe geçmesiyle, ortaya koyduğu laiklik anlayışı, dinsel inançları ilkesel bir açıklıkla tanımlıyordu. Laiklik, kamusal otoriteyi, dolayısıyla devlet ve kurumlarından, hukuktan ve üretiminden kaynaklananları içermektedir: Laiklik bir doktrin değildir, cumhuriyetin vicdan ve inanç özgürlüğüne zarar vermemesi dolayısıyla hiçbir dinsel inancı (resmi inanç) tanımaması ve özel olarak hiçbir inancı desteklememesidir. Laiklik, yasanın, kamusal erkin ve siyasetin her türlü inanç ve inançsızlıktan ayrı olmasını ve dolayısıyla kamusal erkin kendini bundan imtina göreviyle zorunlu tutmasını belirtir. Böylece, dinsel zorlama karşısında, kayıtsız şartsız dinsiz olma özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Eğer laikliğin pozitif bir anlamı varsa bu, Fransa cumhurbaşkanının ona verdiği anlamda bir pozitiflik değildir. Laikliğin işlevi, inançları özgürleştirmek yani onları desteklemek değil, vatandaşları farklı kiliselerin hep dayatmayı denediği kurumlaşmış inançların baskısından özgürleştirmektir.

Ancak, Nicolas Sarkozy'nin sözleri, eğer sade bir vatandaş olarak savunsaydı kendisine suçlamada bulunamayacağımız ama konumunun işlevi gereği, kökenleri, ırkları, cinsiyetleri ve siyasi ve/veya felsefi inançları ne olursa olsun tüm vatandaşları temsil eden cumhurbaşkanı olarak savunmasını kabul etmenin güç olduğu, belirgin bir ideolojik tavır almaktadır. Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin şu sözlerini nasıl yorumlamalıyız: "Değerlerin iletimi ve iyi ile kötü arasındaki farkın öğrenilmesinde, öğretmen, Katolik papazın yerini tutamaz; çünkü öğretmende papazın bu uğurda hayatını feda etmesindeki köktencilik hep eksik kalacaktır." Bu görüş, din adamlarının bekar kalması zorunluluğu olmayan diğer dinler karşısında ayrımcı olmakla kalmayıp, kendilerinin "iyi ile kötüyü" bir papaz kadar ayırmayacağının söylenmiş olduğu öğretmenleri de derin bir hayrete düşürdü. Ahlakı, dinî inançlara bağlamayı istemek, tanımı gereği, insanlığı oluşturan tüm unsurları birleştirmesi gereken değerlerin evrenselliğini, kendi aralarında da birbirine karşıt olabilen belirli türden inançlara bağımlı kılmak demektir. Sonuç olarak, insanın ahlaki tercihlerini içselleştirmek için dinin ve dinin taşıdıklarından vazgeçemeyeceği fikri, çok açık bir biçimde, kendi cephesinde inanca yönelmeksizin insanlığın tarihsel koşullarını ilerletmenin olanaksız olduğunu kabul eden Papa XVI. Benoit'nın anlattıklarına gönderme yapmaktadır. Papa, bu şekilde konuşarak, din adamı olarak kendi rolünü oynamaktadır, laik cumhuriyetin cumhurbaşkanı ise artık konumunun dışına çıkmıştır.

Nicolas Sarkozy'nin, bu beyanlarıyla, Fransız toplumunun temeli ve hedefleri hakkında temel konuları ele aldığını, aynı zamanda bunun cumhuriyetçi temellerini tartışmaya açtığını görüyoruz. Fransız vatandaşları için din özgürlüğü ve herkesin inancına göre yaşama özgürlüğü söz konusudur, ancak kurumlarının ve birlikte yaşama tarzlarının günümüzdeki çerçevesini muhafaza etme sorumlulukları da bulunmaktadır.
 
Kaynak: Zaman