Bugünlerde yabancı medya tarafından gündeme getirilen ABD ve İran arasındaki ilişkilerin kurulduğu yönündeki haberlerin bazılarını oldukça mutlu ettiğini görüyoruz. Amerika ile müzakereler konusu geçtiğimiz 30 yıl boyunca çeşitli ortamlarda sürekli olarak gündeme gelmiş ve inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Bütün bu dönem içinde gerek İmam Humeyni gerekse de Ayetullah Hameney'in liderliği daima olarak içeride ve dışarıda gündeme getirilen görüşler ve Amerikanın istekleri karşısında vakurlu bir duruş sergilemiş, böylesi bir ilişkiye ihtiyacımız olmadığını göstermiştir ki İslam Cumhuriyeti sisteminin ve İslam devriminin yüce idealleri de bunu gerektirmektedir.

Amerika bu dönem içinde asla İran'a karşı yaptığı eski küstahlıklarından özür dilemediği ve bunları telafi yoluna gitmediği gibi aksine sürekli olarak İslam Cumhuriyeti karşısındaki düşmanca tavrını ve müdahalelerini sürdürmüş, İran milletine karşı elinden gelen kötülükleri esirgememiştir. Doğal olarak bu tür sürekli küstahlıklar karşısında İslam Cumhuriyeti rejimi yetkilileri de müzakereleri reddetmekten başka bir tavrı benimseyemezlerdi. Bu hususta konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bazı önemli noktaların anlaşılması gerekmektedir:

1- İran İslam Cumhuriyeti Amerika ile ilişkilerin yeniden kurulabilmesi için daima 3 şart ileri sürmüştür ve şu an içinde bu şartlar geçerliliğini korumaktadır:

Amerika'nın geçmişte yaptığı müdahalelerden dolayı özür dilemesi
Amerika tarafından bloke edilen İran'a ait mal varlıkların serbest bırakılması
Gelecekte İran'ın içişlerine müdahale edilmeyeceği hususunda yazılı güvencenin verilmesi
 

Şu ana kadar Amerika bu şartların hiçbirini yerine getirmediği gibi İİC aleyhindeki saldırılarını da şiddetlendirmiştir. Dolayısıyla Tahran'ın ilişkiler konusunda izlemek istediği yol hala kapalıdır ve bu kapalılığın sebebi ABD'dir.


2- Anayasaya göre makro kararların alınması Liderin yetkisindedir. Amerika ile herhangi bir düzeyde kurulacak ilişki kararının, iki ülke arasındaki ilişkilerin geçmişi, ABD müdahaleleri ve bu ülkenin sömürgeci yaklaşımı göz önüne alındığında makro karar düzleminde olduğu anlaşılır ve bu nedenle konu Liderin yetkisi içindedir. Liderin ABD ile müzakere konusundaki tutumunda ise herhangi bir değişiklik yoktur ve olumsuz görüşünü korumaktadır.


3- Bu iki nokta göz önüne alınırsa son günlerde Amerika ile müzakere ve ilişki konusunda serdedilen görüşlerin yasal açıdan bir anlamı olmadığı gibi aksine İslam Cumhuriyeti sistemine zarar vermektedir. Birisi "biz Amerika'nın konsolosluk açma isteğini inceliyoruz" diyor diğeri "Amerikalı diplomatların can güvenliğini sağlamaya hazırız" diyor bir diğeri ise "biz Amerikan halkını dünyanın en iyi halkı olarak kabul ediyoruz" şeklinde konuşuyor. Amerika bizim açık düşmanımız olmasa, nükleer meselede bu kadar sorun çıkarmasa ve her gün rejimi yıkmak için yeni bir komploda bulunmasa bile kendimizi bu kadar Amerika aşığı ve ilişki isteklisi göstermemize gerek yoktu. Siyasi teamüller esasınca bir ülke kendi isteklerini karşıdaki ülkeye kabul ettirmek istediğinde tam bir isteksizlikle müzakerelere girmeli ve ihtiyacı olmadığını göstermelidir. Şu anda izlenen yolun taviz koparmak için uygun bir yol olmaması bir kenara tersine karşı tarafın isteklerini artırmasına neden olabilir. Cenevre görüşmeleri öncesinde Amerikan Dışişleri Bakanının yapmış olduğu kibir dolu açıklamalar yetkililerimizin arzulu beyanlarının karşı tarafta zaaf belirtisi olarak algılandığının en açık belirtisidir. Mevcut durumun bizi geriletmek ve istedikleri tavizleri almak için en uygun zaman olduğunu düşünüyorlar. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice gazetecilere şöyle diyor: "Bush nükleer müzakereler için üst düzey temsilci belirlemiş olmasına rağmen İran'la görüşmenin hala bazı koşulları var" Rice şöyle devam ediyor: "Amerikan hükümetinin siyasetindeki değişiklik Bush hükümetinin diplomaside ciddi olduğunu gösteriyor ancak bu İran'la sonsuza kadar müzakerede bulunulacağı anlamına gelmiyor. İran'la müzakereler yalnızca bu ülke uranyum zenginleştirmeyi askıya alması durumunda gerçekleştirilebilir. Bu Amerikanın görüşme için ön şartıdır"

Bu açıklamalar Amerikanın İran aleyhine olan düşmanca davranışlarını sürdürdüğü anlamına gelmektedir. Bush'un ve ABD hükümetinin İran'a düşmanlıktan vazgeçtiğini ve esneklik göstermeye hazır olduğunu düşünenler boş bir vehim içindeler. Amerikalı devlet adamları hala istikbar huyundan vazgeçmemişler ve düzeleceğe de benzemiyorlar. Amerika hala İmam Humeyni'nin dediği gibi "Büyük Şeytan" ve "Asrın Fesat Merkezi'dir. Büyük Şeytanla ve Fesadın anasıyla müzakere yapılabileceğini düşünenler ciddi yanlış içindeler.

Çeviren: Hakkı Uygur