Sözler, sözler, sözler. Beşar el Esad Hamlet’ini iyi biliyor ve etkilenmiyor. Evet, tecriti her gün artıyor. Suudi Arabistan Kralı Abdullah elçisini Şam’dan çektikten bir gün sonra, Kuveytliler ve Bahreynliler -burada doğal olarak Bahreyn’in kendi içindeki kanlı bastırışı gözardı etmeliyiz- görev duygusuyla onun örneğini takip ettiler.

Arap Birliği Beşar’ın şiddeti “derhal durdurması” gerektiğine inanıyor. BM kükredi: Sanki göstericilerin tankları varmış gibi, iki tarafa da “kendilerini zaptetmeleri” için çağrıda bulunarak Suriyeli protestocuları ezmeyi başardı ve Rusya Devlet Başkanı Medvedev, Beşar’ın “akibetinin” kötülüğünden sözetti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a göre Türkiye’nin bile “sabrı tükendi”. Suriye’nin kuzeyinde bir Türk “güvenli bölgesi” isteyen...

İşin kötüsü herkesin bahardan beri Suriye’ye karşı olan sabrı tükeniyor ve masum kurbanların sayısı 500’den 1000’e, sonra 2000’in üstüne çıkana kadar kimse retoriğin sesini açmaktan fazlasını yapmadı. Ve elbette Suriye’de gazetecilerin bulunmaması tüm hikayenin bilinmediği anlamına geliyor. Her gece Suriye devlet televizyonunun düzinelerce, şimdi belki 300 askerin cenazelerini kaydetmesini izlerken, Suriye televizyonu Hama’daki göstericilerin içindeki silahlı adamları gösteriyor. Onları kim öldürdü? Silahlı adamlar kim? YouTube tarihin şüpheli bir şahidi fakat o boyutta bir devlet şiddetiyle karşılaşınca sivillerin; ailelerini korumak, rejimden intikam almak, Suriyeli milisleri şehirlerine sokmamak için silahlandıkları konusunda pek de şüphe yok.

Ve utanmazca olmakla beraber, yasama reformu çıkarırken yeni yasalardan yararlanabilecek olanları öldüren Esad ailesi, Suriye’deki kıyıma karşı Arap ve Avrupa tepkilerinin ikiyüzlülüğünün tamamen farkındalar. Cameron, Sarkozy ve Obama Bey’ler Bingazi’yi kurtardıktan sonra, durup Kaddafi’yi yoketmenin verdiği çocuksu heyecanlarını dizginleselerdi, Esad’ın 8000 tankından bir kısmını imha edecek yiğitlik (Thomas More’un cesaret yerine kullandığı sözcüğü kullanıyorum) ve mühimmata sahip olabilirlerdi. Eklenmeli ki o zırhlı filo, Suriye’yi İsrail’den korumak üzere Suriye halkı tarafından karşılandı; rejimi Suriyelilerin kendilerinden korumak için değil.

***

Bir zamanlar çocuksu biçimde Kaddafi’nin Venezuela yolunda olduğuna inanan William Hague, Batı’nın Esad’ı durdurmak için yapabileceği ne kadar az şey olduğu konusunda zırvalıyor. Bu saçmalık. İngiltere’nin Kıbrıs’taki Kraliyet Hava Kuvvetleri, Suriye’ye Libya’ya olduklarından çok daha yakın. Eğer Bingazi’deki kıyımı önleyip Libyalıları iç savaşlarına terk etseydik, Esad birliklerine saldırmaya dayanmak için yeterince güçlü bir kamuoyu bulabilirdik. Fakat hayır, Libya’nın petrolü var, Suriye’nin ise çok az. Ve Arapların tüm kükreyişlerine rağmen, Suudi Arabistan, Bahreyn, Ortadoğu’nun geri kalanındaki diktatörlerin çoğu, yine de halkının özgür, haysiyetli ve bağımsız olması yerine “yenilenmiş” bir Esad’ı tercih ederlerdi. İsrailliler Şam’da rejim değişikliği istemiyor. Ya Amerikalılar?

Tek yapmanız gereken, Obama’nın Norveç’teki katliama ve Suriye’de gerçekleşen bundan çok daha büyük kıyıma tepkilerini karşılaştırmak. Obama, Norveç cinayetlerinin onu nasıl “üzdüğünü” anlatmıştı. Yine de Suriye’de daha fazla masumun katledilmesi yalnız, ABD’nin Esad olmadan da olacağı fikrini ortaya çıkarıyor. Suriye’deki Shabiha katillerinin arasında pek çok Breivik var; fakat kendi yapıtlarının yasını tutacak hiçbir Batılı lider yok. Beşar Esad bunu biliyor. Ve Üç Kutsal Yer’in Muhafızından dökülen gözyaşlarına da kanmayın.

Herhangi bir aklı başında Arap, Müslüman veya Kral Abdullah’ın sözleriyle “bunun din, etik ve ahlakla hiçbir ilgisi olmadığını bilen herhangi bir kişi” masum kanı dökmenin umutsuzluğa yol açtığını bilir. Eğer Suudiler ve imamlarının, 1980-88 İran-Irak savaşında meydanlarda bir buçuk milyon Müslüman katledilirken kararlı biçimde sessiz kaldıklarını bilmesek daha çok etkilenebilirdik. Tabii o zamanlar, Suudiler ve Batı, Şii teokrat Humeyni yerine, o iyi Sünni Müslüman diktatör Saddam Hüseyin’in tarafındaydılar. Şimdi Suriye’nin Sünnileri, Şam’ın Şii yani Alevi diktatörüyle savaşıyorlar. Bir şekilde onun hayatta kalmasının Şii İran’ı cesaretlendireceğine kendilerini ikna ederek, Riyad monarşisi, en azından şimdilik Suriye halkının yanına geçti.

Esad neredeyse kesinlikle kötü sona yaklaşıyor. Fakat daha çok Macbeth gibi “kan içinde ilerlerken o kadar açılmışım ki, artık dönmek benim için öbür yana ulaşmak kadar güç”.

Kaynak: Star