1995 yılı aralık ayıydı. CHP lideri Baykal'ın İngiliz İşçi Partisi lideri Blair'le buluştuğu Londra gezisini izlemiştim. Türkiye kış ortası seçime gidiyor, Baykal Çiller'le DYP-CHP koalisyonuna hazırlanıyordu.
Seçim öncesi Blair'le buluşma, bir yandan Baykal'ın seçim kampanyasının bir parçasıydı, öbür yandan AB içindeki sosyal demokratlardan Türkiye'ye Gümrük Birliği desteğiyle ilgiliydi.
Baykal'ın o zamanlar kendine örnek alır göründüğü iki sosyal demokrat lider vardı Avrupa'da.
Biri Felipe Gonzales'ti, İspanyol Sosyalistleri'nin lideri. Dört kez üstüste seçim kazanmıştı. Dördüncü dönemdir başbakanlık koltuğunda oturuyordu. Ve İspanya'yı AB'ye sokan devlet adamı sıfatını çoktan kazanmıştı.
Öteki, Tony Blair'di.
1995'de kendisine, İngiliz Sosyalistlerini muhalefete mahkum bir parti olmaktan kurtaracak lider gözüyle bakılıyordu. İşçi Partisi, Bayan Thatcher'in Muhafazakarları karşısında tam 16 yıldır muhalefete çakılıp kalmış, her seçimi kaybetmişti.
1995'de 43 yaşındaydı Blair.
Liderliği devraldıktan sonra İşçi Partisi'ni umut haline getirmişti. O da tıpkı İspanyol Sosyalistlerinin lideri Felipe Gonzales gibi önce partisini yenileştirmiş, böylece İşçi Partisi'nin 'kimlik bunalımı'na da son vermişti.
1995'deki yazılarıma bakıyorum.(*)
Blair, partisinin yıllar yılı muhalefetten kurtulamamış olmasını açıklarken şöyle diyor:
"Toplum değişmiş, biz İşçi Partisi olarak değişmemiştik. Parti olarak değişmeden toplumu değiştiremeyiz."
Şu sözler de Blair'indi:
"Parti tüzüğümüz yeniden yazıldı. Sendikalarla ilişkimiz değişti. Parti örgütümüz gelişti. Siyasal eğitim alanında büyük bir atılım yaptık. Yani yeni politika ve yeni mevziler... Ben politikaya İşçi Partisi'ni değiştirmek için girmedim. Ülkeyi değiştirmek için girdim. Fakat içtenlikle inanıyorum ki, eğer biz parti olarak değişmeseydik, modası geçmiş ideolojinin ağırlığından kendimizi kurtarmasaydık, ülkeyi değiştiremeyecektik. Kazanamayacaktık. Ve kazansak bile, İngiltere'yi ihtiyacı olduğu şekilde yönetemeyecektik."
Yenilik ruhu buydu.
Değişim ruhu buydu.
Blair'in Yeni Solu buydu.
Bu sayede, 1997 seçimleriyle birlikte İşçi Partisi'nin kaderini değiştirdi ve üç seçim üstüste kazanan ilk sosyalist lider sıfatını elde etti. On yıl başbakanlık koltuğunda oturdu. Elbette hem artıları, hem eksileri vardı. Eğer Irak Savaşı fiyaskosu olmasaydı, artıları kesin olarak ağır basacaktı Blair'in...
Peki, Baykal ne yaptı?
CHP lideri, Tony Blair'in Yeni Solu'nu sevdiğini 1995'in aralık ayındaki Londra seyahatimizde söylemiş, partisine yeni sıfatını yakıştırmış, ben de yazmıştım.
Ama bir de not düşmüştüm:
"Biliyorum, Baykal'da biz bu filmi görmüştük diyenler var. Doğrudur, Baykal daha önce de 'yeni sol'dan söz etmişti. Bu kez de ediyor. Umuda yolculuk bitmez!"
Bitti mi, bitmedi mi?
Felipe İspanya'da 16 yıl başbakanlık yaptı. Blair 10 yıl aynı koltukta oturdu. Her iki lider de hem partilerini yenileştirdiler, hem partilerini müzmin muhalefet partisi olmaktan kurtarıp iktidar yaptılar, hem de ülkelerini olumlu yönde değiştirdiler.
Baykal'a gelince...
CHP'yi yenilemedi. Böyle bir iddiası zaten olmadı. 1995 seçimlerinde barajı kıl payı geçti. 1999 seçimlerinde baraja takıldı, parlamento dışı kaldı. 2002'de de kaybetti. Ancak yüzde 20'yi son anda bazı vitrin süsleri sayesinde yakalayabildi.
'Yeni sol'u çoktan unuttu. Sosyal demokrasi kağıt üstünde kaldı. Şimdilerde milliyetçilik bayrağını sallıyor, muhtıra ipine sarılarak seçim kazanmaya çalışıyor. Ve Sosyalist Enternasyonal içinde uyarılacak noktaya gelmiş durumda...
Kısacası:
Baykal, CHP'yi uzun yıllar muhalefete talim ettirmekten (ya da şaşaalı bir genel başkanlık binası inşa etmekten) başka bir şey yaptı mı?..
Blair için tarih yargısını düşebilir. Baykal içinse belki 22 Temmuz'u beklemekten başka çaresi yok.
Parantez kapanacak mı, dip not mu düşülecek, yoksa sandıksal bir sürpriz mi yaşanacak?
Bakalım, göreceğiz.
—————————
* "Blair'den Baykal'a" ve "Baykal ve Yeni Sol" başlıklarını taşıyan iki yazım, 5 Aralık ve 6 Aralık 1995 tarihlerinde Sabah gazetesinde çıkmıştı.

 

Kaynak: Milliyet